Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1766 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bâbıâli
Gökçer Öğünç

  Sayı: 80 - Nisan / Haziran 2014

Kalem efendilerinin kalesidir Bâbıâli. Bâbıâli denildiğinde Bâbıâli’yi niteleme bakımından Atilla İlhan’ın sözü aklıma düşer. Derdi ki: ‘Türkiye’nin kalbi İstanbul’da, İstanbul’un kalbi Bâbıâli’de atar.’ Her ne kadar tükenmişlik ve yok oluş olsa da hâlâ Bâbıâli’nin yüreğinin kıpırdayışlarını duymak kuvvetli ihtimal dairesindedir.

Türkiye’de yayınevleri denilince ilk akla gelen yer; Cağaloğlu’dur. Cağaloğlu denilince de ilk akla gelen mekân Bâbıâli’dir. Son elli yıl öncesine kadar ülkenin gazete, basın, yayın merhalesi buradaydı. Gazetelerin artık plazalara ve rezidanslara sonra yine de basın ve yayıncılık faaliyetleri Bâbıâli’de vuku bulmakta.

Aslolan Bâbıâli’nin her gün can çekiştiğidir. Yayınevleri başta olmak üzere basın-yayın sektörü bir bir terk ediyor bu kaleyi. Ve maalesef yerlerine alışveriş merkezleri, oteller, restaurantlar yapılıyor. Aslında katledilen, can çekişen Bâbıâli’nin yerleşkeleri, kitabevleri, yayıncılık büroları değil sadece… Katledilen tarih, katledilen bunca kadim bir emeği bünyesinde taşıyıp bugünlere gelen Türk irfanı. Katledilen Türk irfan ve edebiyatını zuhur eden kalem efendileri. Katledilenler; Namık Kemal’ler, Şinasi’ler, Ahmet Mithat’lar, Mehmet Akif’ler, Peyami Safa’lar, Necip Fazıl’lar, Ahmet Kabaklı’lar… Ve saymakla bitmeyen kalem efendileri, yazın hayatının erleri. Peki bu saydıklarım değerlerin hakkı ne olacak? Kemikleri sızlamayacak mı?

Bâbıâli aslında silueti itibariyle de olsa basın ve yayıncılık merkezinden daha çok bir mektep misyonu güdüyor. Neşriyatı edebiyat ile hemhal olan Bâbıâli portresi; Tanzimat’ın birinci dönem yazarlarıyla başlar kronolojisi, günümüzde de diriliş adamı Sezai Karakoç ile de devam eden bir görünüm arz eder.

Namık Kemal’den Sezai Karakoç’a kadar süren bir geleneneğin içinde benim aklıma ilk gelen isimlerden biri Necip Fazıl Kısakürek’tir. Zaten kendisinin de Bâbıâli adlı bir eseri de mevcuttur. Necip Fazıl Bâbıâli adlı eserinde Bâbıâli’yi her açıdan masaya yatırır, muhasebesini detaylı yaparak hakikat arayışlarına dalar. Bâbıâli’yi yalnız basın ve edebiyat hatıralarından ziyade ulvi bir misyon tanımlamasıyla bir değerler manzumesi ortaya koyar. Basının bir ahlâk ve değer abidesi olmasının yanında şantaj ve menfî bir araç olduğunu da ekler. Müspet yönlerinin siyasî ve güncel çarkın içinde nasıl kurban edildiğini ve böylece menfîbir hususiyete kavuşturulduğunu örnekleriyle anlatır.

Bâbıâli’nin ruhî muhtevası yani mânâ gücünün yanında bizi kendisine celbeden bir de madde yönü vardır ki; o da kendine has mimarî figürleridir. Osmanlı minyatür ve mimarî geleneğinin izlerini taşıyan tarihî mekân; ne kadar olumsuz dönüşüm de yaşasa bizi çoğu zaman bin dokuz yüzlü yıllara kadar götürür. Sadece Tanzimat edebiyatı değil; Serveti Fünun ve Fecri Ati edebiyatları da buralarla beraber bir anlam ifade etmektedir kanımca.

Edebiyat başta olmak üzere basın, yayın ve haberleşme çevresinin yani topyekûn mânâda enteljiyansın hem kendi içinde birbiriyle hem de çevre ve insan ile alâka ve etkileşimi ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa, bunların akabinde tezahür olan toplum ve kurumların o kadar sağlıklı olması değişmez akıbet olur. Maalesef yazımın başında da belirttiğim gibi; holdingleşen, kartelleşen, mekânlarını plazalara taşıyan basın ve yayın sektörü, Bâbıâli gibi hem madde hem de mânâ plânında bir kaleyi bugün zafiyete uğratarak acı bir süreci yaşattırmaktadır.

Bugüne kadar edebiyat dünyasına ismini yazdırmış ve en önemlisi de ölümsüz sıfatıyla müşahhas olan dergi ve bültenlerin büyük bir ekseriyeti Bâbıâli’de doğmuş ve burada kıvam almıştır. Edebiyat hareketlerinin doğmasına vesile olan edebî manifestolar; Bâbıâli’nin sadece dokusunu değil kokusunu da bünyesinde taşımıştır. Tasvir-i Efkâr, Tercüman-ı Ahval, Saadet, Varlık, Büyükdoğu, Diriliş, Hece, Çınaraltı, Hisar, Mavi, Papirüs, Marko Paşa ve ismini sayamadığım onlarca dergilerin hepsi Bâbıâli’nin nezih ve otantik odalarında doğmuştur. Ve en önemlisi de popüler kimliğini yakaladıktan sonra bile bu kaleyi terk etmemişlerdir. Bâbıâli’de doğmuş, burada yaşamış, burada sona ermiştir. Zuhur olduğu yerden kopmayı; sadece madde nezdinde değil mânâ plânında da kopma algılamasından dolayı kaleyi asla terk etmemiştir.

Günümüzde medyanın konformist tavırlar içerisindeki görünümü sebebiyle bilgi ve kültürün değeri itibarsızlaşmıştır. Bunlara ilâveten hızlı ve baş döndürücü enformatik gelişme ile beraber bilgiye ulaşma merhalesi kolaylaşırken, bilginin kendisi değersizleştirilmiştir. Tüm bu olumsuz tekâmüllere rağmen; yine de insanları en ayırt edici gücün ‘bilgi’ olduğu bir dünyada Bâbıâli’nin ruhu ve kadim muhtevası her dem yaşamaktadır.

Bâbıâli ruhu; medyanın, basın yayın sektörünün, matbu ve tefrika ikliminde içerik yoksunluğu ve devamlı tekrarın doğurduğu problemlere ilâç olacaktır. İdealizmi popülizme kurban eden bir anlayışın dayatmalarına ancak bu ruh karşı durabilir. ‘Yüce kapı’ mânâsındaki Bâbıâli, bu ruhun derlediklerini toplumun her katmanına sirayet edecek bir güce sahiptir. İşte Bâbıâli ruhunun kendi özünü kaybedip bugün plazalara dönüşmesinin en önemli sebebi budur. Halbuki yazın hayatına bizden en az iki yüz yıl önce başlayan batı; Bâbıâli gibi kadim bir hususiyet arz eden mekanlarını özüyle beraber itinayla korumaktadır.

İlim ve irfan yani hakikat ve hakikati arayış çizgisinden; fayda-kar düzlemli pragmatik çizgiye tahvil olan bu sürecin kodlarını iyi okumak gerekir.  Özellikle edebiyatın handikabı; genel ile ilişki formatını iyi ayarlayabiliyorken, güncelin kucağına düşerek ideal olanı popüler olana feda etme ihtimalidir. Edebî zeminin dışındaki diyalektik ise bu süreçte çok daraltıcı geliyor. Bâbıâli’nin ruhî muhtevasından azade olan günümüz basın yayın sektörü; müspet idrak ölçüsünü aşılamak yerine popülist ve pragmatist kaygılarla menfi paradigmalar aşılıyor toplumuza. Kalite ve asıl olanın, edebiyat ve yazın hayatında tekrar başat konuma ulaşması için Bâbıâli ruhunun tekrar dirilmesi ve hâkimiyeti gerekliliği hattâ mecburiyeti vardır.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Bâbıâli... - Sayı 80
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Hislerin hissizleştiği noktada, onlarda kalan aklın varlığını sürdürebilmek için o noktaya varışın yaratıcısını bile inkâr edebilecek kadar “bencil”leşmesine kılıflar uydurarak (bunu) üstünlükmüş gibi gösterenleri iyi tanımak gerekir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13195688
 Bugün : 619
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606332
 Bugün : 17
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 134
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim