Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2230 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Işığı yanan evler
Remzi Kokargül

  Sayı: 88 - Nisan / Haziran 2016

Gözlerimi yummuş Malatya’yı dinliyorum.

Günlerden, orucun veda günü. Tatlı mı tatlı, ılık mı ılık bir rüzgâr esiyor ağaçların arasından.

Minarelerinin sesi, bir meltem yumuşaklığıyla dalga dalga yayılıyor her yana. O kadar dokunaklı, o kadar derin ve o denli büyüleyici...

Manzara müthiş; gökyüzü bu kadar güzel miydi gerçekten. Yıldızlar, gezegenler ve bulutsular görünüyordu her yerde. Beyaz ve sarı yıldızlar o lâcivert ve siyah karışımı tablonun üstünde öyle güzel parlıyorlardı ki âdeta göz kırparak gülümsüyorlardı.

Yıldızlar geceleri pırıl pırıldı. Gerçekten unutulmaz bir gece yaşıyorduk. O koskoca taştan kütleler dolanıp duruyor,  hepsi dönüyor, dönüyor, dönüyordu. Göğe atılmış bir kudret imzasıydı onlar.

Bir koca ay, "gitme" deyip yalvarmamıza rağmen çekip gidiyor; gidişi bir rüzgâr gibi hızlı olsa da, gelişi bir ormanın büyümesi kadar asude Ramazan’ın. Kendini hissettire hissettire gelir o.

Malatya’da Ramazan akşamlarında, iftar öncesi telaş belirgin bir hâl alıyor; fakat ezan yaklaşınca, neredeyse kuş sesleri bile dinmişti. Sanki her şey kulak kesilir, ezanı beklerdi.

Sanki İç Anadolu’da Akdeniz iklimi yaşamak gibi bir şeydi bu. İnanıyorum ki, dünyada orucun yaşandığı her yer böyledir.

Şehrin meydanlarında iftar çadırları var. Öyle seviniyorum ki onları görünce... Yardımlaşmanın çiçek açmış hâli. Malatya Belediyesi mahallelerdeki ihtiyacı olanların evine kadar gıda yardımını ulaştırarak mahalleleri çiçeğe çeviriyor. Akşamları sokakları pide kokusu sarıyor. Işığı yanan evlerde tatlı bir heyecan…

Gece de, Ramazan davulcuları, evleri uyandırıyor, aydınlık pencereler birbirini sobelemeye başlıyor. Işık, bir ışık daha derken herkesin gecesi aydınlanıyor.

Malatya'da tavusların rengârenk tüylerinden daha güzel ve kelebek kanatlarından daha süslü cennet yamaçlarını andıran zevkler yaşanıyor. Evler, sokaklar,  pırıl pırıl engin bir mânâ şiir’ini fısıldayan canlı varlıklar gibiler.

Oysa ben Hayatın bu cıvıltılı, bu yumuşak renginden çok uzağım. Binbir gece masallarına yataklık yapan derinlikli bu hayatın âdetâ sürgünüyüm. Bir düşmandan kaçar gibi kopmuşum masal ülkemden.

Şimdi, yanlış bir gezegene düşmüş bir yaratık gibi, mahallenin sokağın sıcak bir evin gurbetinde, otel insanlarının arasında sessizce yaşıyorum. Bedenim burada fakat ruhum ışığı yanan o evlerde.

Meçhul bir oda meçhul bir adam; öncesi ve sonrası olmayan bir konukluk... Gün batıp herkes yuvaya dönünce, çarşı-pazar dört bir yanı düşündüren bir sessizlik kaplıyor; bir mânâda her şey susuyor;

Bir ikindi sonrası. Güneş batmaya yüz tutmuştu. Artık kalkmam gerekiyor yerimden. Çantamı omuzladım yine.

Yaşlıca bir amcayla selamlaştık. Arada görüyordum sanırım. "Ya hoca, seni çok garip görüyorum ben." dedi. Çok sevindim amcanın bu sözlerine. Garip görünmekten hoşlanırım çünkü. Eskiden otobüs kuyruklarında da böyle sevindirirlerdi beni. Ne zaman biri kuyruğu yarıp geçmek istese benim önümden geçer. Bunu defalarca yaşadım. Demek ki insanlar benden çekinmiyorlar, beni "garip" görüyorlar.

Güneş batmak üzere, insanlar koşuşuyor. Şimdi otobüsler, dolmuşlar çağırıyor insanları. Bu sabah çıktığım odaya girip oturmak, oturduğun yerde kıvrılıp yatmak için dolmuş kuyruğuna giriyorum. Bir dolmuş gelip beni alsın, ayaklarımı yerden kessin istiyorum.

Akşam otele dönüyorum. Kaldırımda biri oturmuş ağlıyor. Belli ki dilenci değil. Önünden geçiyorum, durup derdini sormuyorum, gözyaşlarına sebep ne diye merak etmiyorum. Yürüyorum, benden önce de başkaları geçiyor; tıpkı benim gibi. Öyle bırakıyoruz dertliyi derdiyle...

Az sonra ezan okuyacak iftarımı yapacağım orucumu açacam yemeğimi yiyecek, kendimi bir koltuğa bırakacak ve yine ışıltılı bir ekranın karşısında kalacağım. Garip ve yalnız bir kuşum artık bu otel odasında. Kanadı kırık bağrı yaralı bir kuş.Dört duvar arası bir odada. Kilitli kapılar ardında.

Malatya’da bir garip yabancı için 'ışığı yanan ev'ler yerinde hâlâ duruyor mudur? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler?

Oysa uzaklarda, karanlığın kuytularında bir yerde, oraların yabancısı birine 'ışığı yanan ev' olmak, ne muhteşem bir şeydir!

Karanlığı, yabancılığı, üşümüşlüğü çözüveren sıcak bir yuva; gidebileceği bir yeri olmayana çalacak bir kapı; yorgun bir bedene serilmiş bir yatak; aç bir mideye hazırlanmış bir sofra olmak ne diri bir güzelliktir!

Ne zaman bu evlerden sızan bir ışık görsem, içimde dayanılmaz bir istek duyarım oraya gitmek için. Belki misafir olamam, kapılarını çalamam, pencerelerini tıklatamam; yeter ki böyle yuvaların bulunduğunu bileyim. Bu bana yeter…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Fatih koç    15.06.2016
Yorum : Hayranlıkla okudum Nasıl titredim anlatamam okurken... Yetkin kalemini kalben kutlarım sevgili arkadaşım.





 
Bir Şehrin Gözyaşları... - Sayı 116
Kayısı Çiçeklerinin Düğün... - Sayı 89
Işığı yanan evler... - Sayı 88
Güz geldi kuşlar da gidiy... - Sayı 87
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar

 Teşekkür ederim değerli gönüldaşım. İlgin bizi sevindiriyor Faruk......


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Sosyal medyanın gücü
Üstün fikir
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13151457
 Bugün : 1683
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604062
 Bugün : 100
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 97
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim