Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3936 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

MUAMELE
Kürsü Nizam

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2005

(İman ve İslâm Atlası’ndan)
LÛGARİTMA
Bütün iş sahalarındaki İslâmî tutum ve güdüm “muamele” tabiri içine giren her iş, kıymet hükmünü bir lûgaritma berraklığiyle İslâm’da bulur.
Bütün muamelelerde ana tefrik ölçüsü, helâl ve haram hükümlerinden...
Zekâtın, duran ve işletilmeyen para düşmanı olması gibi kendisini bir işe bağlamayan, verim sahibi olmayan ferde karşı kötü gözle bakar ve onu kendinden saymaz. İslâmî seciye...
MESLEK
Bir mesleğiniz olacak; ya tüccar, ya çiftçi, ya işçi, ya sanatçı, ya asker, ya memur, ya muallim, ya mühendis, ya âlim, ya hakim, ya rençber, ya hamal, fakat bir meslek...
İslâm’ın mirasyediye, tufeyliye ve hazır yiyiciye tahammülü yoktur. Mutlaka bir meslek ve onun İslâmî kıstaslara göre gerektirdiği muamele esaslarına riayet...
İç faaliyetleri İlâhî zikirden ibaret ve paraca kendilerine asgarî örtünme maddesi almak iktidarından bile yoksun “Suffa” sahabîleri, her türlü Peygamber himayesine erdikten sonra halleri üzere bırakılmış, bu hallerini içtimaî faide mevzuunda bir dış faaliyetle birleştirmeye davet edilmişlerdir.
İslâm’da, bâtılların bâtılı “İsmailiye” mezhebinde olduğu gibi, seneden seneye altınla tartmak ve bütün sahaların içine aktığı bir baraj halinde başkalarının emek vâhitlerini nefs ambarında toplamak, doğrudan doğruya yasaktır.
Hiçbir nebî ve velî gelmemiştir ki, mucize ve keramet lokmasiyle doymayı kanunlaştırmış olsun ve bazılarına bazılarının sırtından geçinmeyi yasaklamamış bulunsun...
“İllâ çalışana veririm!” fermanı Allah’ındır.
Hazret-i Ömer’in mescitte pinekleyenlere karşı tavrı İslâm’ın iş ve muamele bahsindeki ölçüsünden bir âbidedir. Sorar; “Siz kimsiniz?” Cevap verirler: “Biz mütevekkilleriz!” Ve karşılık alırlar; “Siz mütevekkiller değil (tevekkül ediciler) değil, mütekkiller (hazır yiyiciler)siniz!”
Fuhuş ve hırsızlık da bir fiil olduğuna göre, İslâm’da, haram olanları hariç, her meslek, vazife ve iş, azizdir ve bunların hepsi birden İslâmî muamele kanunlarına tâbidir.
Vergi, adalet, ticaret, ziraat, sınaat, iktisadî nizam, vakıf, şirket, hibe, miras ve nice hak sahası İslâm’da kanunlaşmıştır.
VERGİ
Müslüman, toplumunun hazinesine vergi öder. Verginin toprak mahsulleri vesairede İslâmî sınırları gösterilmiş ve terakki eden cemiyet ihtiyaçlarına göre yeni vergiler tarhedilmesi hakkı devlet idaresine tanınmıştır.
Elverir ki, çatı yerinde olsun ve hazineye 1 kuruş veren, o tek kuruşun cemiyet hayrından başka bir yere gitmeyeceği kanaatine kavuşturulsun...
Vergiyi, millet iradesini temsil edenlerin hükmüyle, o milletin öz isteği halinde toplamak ve dıştan gelen bir cebir baskısı değil, içten bir bağış olarak müesseseleştirmek icap eder. Vergi tahsildarıyle jandarmayı sevdirebilen devlet, ülkesini huzura erdirmiştir.
Millet kapısında tahsildarı görünce kaatil görmüşçesine saklanacak yer aramayı değil, en sevdiği malı teslime gelmiş olanın faturasını ödemenin zevkini duymalıdır. Ona göre devlet, ona göre millet ve ona göre mükellefiyet...
Aşırı harcamalarıyle böbürlenen haris fert yerine, vergisiyle iftihar duyan tok gözlü mükellef... Onun tek kuruşuna kıymayı canına kıymaktan beter bilen bir idare... Ve filden karıncaya kadar, kime ne yüklenebileceğine misal bir vergi...
ADALET
Adalet, hakkı yerine koymaktır; ve sade mahkemelerde değil, hayat ve muamelelerin her şubesinde aranması gerekli başlıca şart...
Adaletle zulüm, geceyle gündüz gibi, birinin bulunmadığı yerde öbürünün hâkimiyeti ele alacağı iki kutup...
“Adalet mülkün esasıdır” düsturunu, enselerimizin gerisine asmak yerine, göz bebeğimizin içine nakşetmeli ve neye bakarsak onu görmeliyiz. Bu düstur Hazret-i Ali’nindir.
Adalet, Allah’ın kanunlarında pırıldayan hak ışığıdır; ve nefs üstü, hattâ nefse kıyıcı ruh mihrakı üzerinde tecellesini bulur. Zira nefs zalim ve ruh âdildir.
Çocuğuna içki cezasını eliyle tatbik ederken bilmem kaçıncı sopada, onun “baba, ölüyorum!” diye haykırması üzerine “öl ve İlâhî huzura çıkınca de ki: Beni babam öldürdü; senin kanunlarını yerine getirmek için...” cevabını veren Hazret-i Ömer’in tavrında nefse en giran, ruha en sevimli adalet yansıması, insanı dize getirecek kadar güzeldir. Nurunu kendi meşrep feneri içinde Kâinatın Efendisi’nden alan Hazret-i Ömer, ömrü boyunca adaleti heykelleştirdi. Beytülmalden para çalan bir adamı “kendi yatırımını alıp almadığından şüpheliyim!” diye salıverir, bir zinâ mahkemesinde dördüncü şahidin merhameti yüzünden müphem konuşmasını esas kabul ederek öbür üç şahide iftira cezası tatbik eder ve bir murafaada kendisini görünce ayağa kalkan hâkime “işte taraf tutmanın alâmeti!” ihtarında bulunurken, bütün düz ve dolambaçlı çizgileriyle hep aynı adaletin temsilcisidir. Peygamber bağlısı olarak adalet bahsinde onun topuğuna yetişebilecek bir insan gelmedi. Ve bunun içindir ki, sıfatı, farkedici mânâsına “Faruk” oldu.
Her ferdin kalbiden birkaç hakimden oluşan bir mahkeme vardır; ve hüküm dışardan gelirken de, içeriden verilirken de, karar, o iç mahkemenin hak ve hakikat nasibine bağlıdır. Bu mahkemenin adı vicdan...
Bir sözü, bir işi, bir davranışı doğrularken tasdikini hep o mahkemeden alır ve bunu adalet biliriz. Doğrudur; şu var ki, eğer mahkemeyle Hak arasında cereyan kesilmişse bu defa adalet gider ve yerini aynı cüppe ve takkeyi kuşanmış zulme terkeder.
İstanbul Fatihi’nin bir an için gurura düşer gibi olarak ellerini kestirdiği Macar mühendisin şeriatten hak istemesi üzerine yüce Sultan’ı mahkemeye celple getirten ve hakkında ellerinin kesilmesi kararını veren ve bu ulvî manzara karşısında hıristiyan mühendisin “hayır, müslüman oldum ve hakkımı helâl ettim!” nidasına vesile olan adalet, nurunu nereden devşirmiştir?..
Türk’ün en çarpıcı millî vecizelerinden biri “Şeriat’in kestiği parmak acımaz!” sözü adalet kapısında teslimiyetin ne harikûlâde ifadesidir.
Türk tarihinde ilk dalâlet yolunu açıcı, bugün komünist edebiyatının kahramanlaştırdığı Simavna Kadısı Şeyh Bedrettin’e “efendi, senin fiilinin Şeriat’çe cezası nedir?” diye sorulunca, “idamdır” mukabelesindeki hikmet, hâkimi ve mahkûmu bir arada, adalet tavrını belirtmekte kolayca bulunur örneklerden değildir.
At sırtında Kanunî Sultan Süleyman’ın dizginlerine yapışıp askerlerden şekvâda bulunan köylü ve aldığı karşılık; “Beni kime şikâyet edebilirsin; böyle bir makam var mıdır?” Ve karşılık, “Vardır; şeriat!”... Ve at sırtında gözyaşlarını tutamayan muhteşem Sultan...
Birbiri içinde tecelli edici adalet ve hakkaniyet keyfiyetleri, İslâm’da, bütün kıymetlerin üzerine yerleştiği bel kemiği mahiyetindedir ve ezelden insan ruhuna basılmış İlâhî mühür...
İslâm’da muamele işte bu adalet ve hakkaniyet ölçülerinde biçimlenir ve nefsin de hakkı dahil, bütün haklar sahnesini kurar.

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar

 Teşekkür ederim değerli gönüldaşım. İlgin bizi sevindiriyor Faruk......


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Sosyal medyanın gücü
Üstün fikir
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13151360
 Bugün : 1586
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604057
 Bugün : 95
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 97
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim