Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3790 kez okundu.     5 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

TOHUMLAR FYLYZ VERDY
Ayşe Sena Ünsal

  Sayı: 58 - Ekim / Aralık 2007

Kamyonet şasesinden bozma minibüs toprak yolda ani bir frenle durdu. Arabanın durmasıyla etrafa hâkim olan toz bulutu açık pencerelerden içeriye dolmuştu. Ayaktaki tüm yolcular sarsıntı geçirmişlerdi. Alışmış olmalıydılar ki kimseden bir ses çıkmamıştı. Büyük bir gürültüyle açılan kapıdan toprak yola doğru adım attı. Tuhaf bir heyecan fırtınası içindeydi. Dalgın ve düşünceli bakışlarla adım adım devam ediyordu. Yıllardır gelmediği bu şehir ve hatta bu mahalleyi nasıl bulacaktı? Onlar tarafından nasıl karşılanacaktı? Acaba  kendisini hatırlayan birileri kalmış mıydı?

Köşedeki mermerci halâ yerinde duruyordu. Değişen tek şey mermercinin bahçesindeki büyük kavak ağacıydı. Bir zamanlar gölgesinde çay kahve içtikleri kavak ağacının yerinde artık yeller esiyordu.

Mahallenin arka tarafında on sekiz, yirmi katlı binalar yükselmişti. Simalar mı değişmişti, yoksa bunlar farklı kişiler miydi? Kolay mıydı tam otuz yıl geçtikten sonra kişileri tanımak. Yıllardır hayaliydi buralara gelmek, o çınar ağacının altındaki masada eski dostlarıyla tekrar sohbet edebilmek...

Ağır adımlarla ilerlerken; güneşin tüm sıcaklığını ensesinde hissediyordu. Âdetâ beyni kaynıyor, sırtı ter damlalarıyla doluyordu. Sessiz yürüyüşü görenleri aldatsa da içinde yanardağlar fışkırıyor, iç sesi hiç durmadan konuşuyordu. Mermercinin karşısındaki bahçe içindeki tek katlı ev yıkılmış. Yerini beş katlı bir apartmana bırakmıştı. Çocukların top oynadıkları boş arsa parsellenmiş ve villalar yerleşmişti. İki yolun arasındaki tek katlı yığma bina olduğu gibi duruyordu. Bahçedeki gelişi güzel asılmış çamaşırlar gözüne ilişti. İşte buradan aşağısı kendi mahallesiydi. Gözleri dolu dolu oldu. Az mı dolaşmıştı bu sokaklarda. Dile kolay; tam otuz yıl görmemek ne demek çeken bilirdi ancak. Yürürken yanından geçen kedinin dokunduğunun farkına bile varmadı. Yıllar önce delikanlılık çağlarında okuldan yeni mezun iken geldiği bu mahalleyi şimdi bir kez daha görebilmenin huzuru kapladı içini. O zamanlarda insanların misafirperverliği, sevecenliği geldi aklına.. Dalgın dalgın yürüdüğü toprak yolun sonunda görkemle yükselen camiyi gördü. Yemyeşil ağaçların arasından görünen  kubbe ve minare bir tablo ihtişamıyla karşılıyordu onu..

"Aman Allah'ım, ne kadar da değişmiş," diye düşündü. Yıllar önce bırakıp gittiğinde köhnemiş, duvarları yıkılmaya yüz tutmuş camiyi düşündü. Mahalle aynı kalmıştı da bu cami nasıl bu kadar değişim göstermişti?

Bakışları ilerideki çimenle kaplı arsayı buldu. Yine çocuklar top oynuyorlardı. Tabiî başka çocuklar. Belki de o zaman ki çocukların çocukları.. Gülümsedi birden. Arsanın yanındaki eski evin duvarına üçlü bir kanepe konmuş, yerlere minderler atılmış ve mahallenin kadınları bir yandan elişlerini yapıyorlar bir taraftan da çaylarını yudumluyorlardı. Sohbet koyu olmalıydı ki kendisini fark eden olmadı. Öyle başka dünyalarda öyle farklı hülyalara dalmıştı ki; artık güneşin sıcaklığını hissetmiyordu bile.

Derin sohbeti yükselen ezanın sesi böldü. Müezzinin sesi öyle güzeldi ki insanın içine işliyordu. Hissederek okuduğu çok belliydi. Minareye baktı, baktı ve âdetâ yüreğinden çekercesine camiye doğru sürüklendiğini fark etti. Mermer şadırvana yöneldi. Abdestini aldı ve vakarına hayran kaldığı hocanın arkasında ilk safta yerini aldı. Büyük bir huşu içinde kıldığı namazının bitiminde tesbihatını yapmak ve Kur'ân'ı Kerîm okumak için raflara yöneldi. Cemaatin bir tek semtin yaşlılarından oluşmaması dikkatini çekti. Onca yıldır ne çok şey değişmişti. Cami sil baştan yenilenmiş, ter temiz parlıyordu. Cemaatin çoğunlukla gençlerden ve çocuklardan oluşması harika bir şeydi. İnsanların iletişimleri sanki üç beş asır öncesini anımsatıyordu. Herkes birbirine son derece saygılı ifadelerle hitap ediyorlardı. Ya Asr-ı Saadet dönemini canlandırıyorlardı ya da burası kurtarılmış bölgeydi. Kişiler gösteriş ya da ayıplanma korkusu ile değil de canı gönülden bağlıydılar bu camiye, birbirlerine ve dinlerine... "Ne kadar güzel bir durum, bu caminin hocasına ne mutlu," diye düşünürken  cami imamının selâmıyla irkildi. Tespih elinden düşmüştü.

—Selamün aleyküm.

—Ve aleykümselâm evlâdım.

—Hoş geldiniz. Sanırım buralardan değilsiniz.

—Sağ olasın evlâdım. Evet değilim. Yıllar önce bir gelip geçmişliğim var. Bir rüzgâr gibi ben de savruldum gittim buralardan. Tam otuz yıl oldu gelmeyeli.

Sarığının altından saçlarının siyah olduğu belli olan imam çok misafirperverdi:

—O zaman misafirimsiniz, bir yere bırakmam. Zaten camimizin kendi misafirhanesi de var. Kimseye yük olmazsınız. Mahalleli de yemeklerini ikram edecek birisini bulmak için yarışıyor zaten.

Gülümsedi sessizce. Yıllar her zaman karakterleri değiştirmiyordu demek ki.. Otuz yıl önce ne kadar candansa bu günde o kadar candandı insanlar. Gözlerini imama doğru çevirip cemaatin ihlâsını ve camiinin bu günkü durumunu takdir ettiğini söyledi. Bu mükemmel hale geldiği için hocayı takdir edecekti ki imam:

—Bu günlere getiren ben değilim amca.. Yıllar önce ben daha beş altı yaşlarındayken  dedemler bile gitmek istemezdi camiye. Kimse ilgilenmezdi. Kimi zamanlarda hoca olmadığı için kilit vurulurdu. Gelen hocalarsa ezanı dahi teyple okutur minareye çıkmaya tenezzül etmezlerdi. İşte o yıllarda tanıştık Mehmet Ali Hocayla. Yirmi yaşlarındaydı. Gelir gelmez kendini bu camiye ve mahalleliyi eğitmeye adadı. Babamlar hala bahsederler onun yılmadan yorulmadan koşturmasından.. Biz çocukları bir bir sokaktan topladı. Sertlikle falan değil haa.. Hep sevgi ile.. Gün geldi top oynadı bizimle, gün geldi bisiklete bindi. Önce oynardı, sonra da benim ezan okumam lâzım.. Gelin yardım edin de birlikte okuyalım, diye bizi de çağırırdı. Eskiden korktuğumuz cami duvarları daha sonraları ikinci evimiz oldu. Her gün bizimle bisiklete biner, fıkralar hikâyeler anlatırdı. Etrafında halka olurduk şu ileride gördüğün çimenlerin üzerinde... O sorular sorardı, bilemeyenlerse halkanın dışında kalırdı. Biz, oyun oynuyoruz sanıyorduk fakat o yıllarda atmış tohumları içimize... O zamanın çocukları bizler bu güzel günlerimizi bu hocamıza borçluyuz. Bizlere neye, niçin inandığımızı öğretti. Dinimizi, Rabbimizi, Peygamberimizi sevmeyi öğretti. O zamanlar resim yaparak, oynayarak, şakalaşarak öğrendiğimiz bu şeyler bizi birbirimize daha çok bağladı. O günlerde elimize süpürge ve bez verir bize camiyi temizlettirirdi. Biz, yıllar sonra anladık aslında temizlemek yerine ayak bağı olduğumuzu. Maksadı bizi camiye bağlamakmış. Şimdi hiçbir emeğimizi esirgemiyoruz. Çünkü sevgi tohumları filiz verdi, yeşerdi. Allah, hocamızdan razı olsun. Yıllar oldu görmeyeli. Öldü mü, kaldı mı bilmiyoruz. Fakat önemli olan en önemli şey ona olan vefa borcumuz. Bizimle abi kardeş gibi ilgilenip, sevgiyle yaklaşmasaydı, biz de bugün çocuklarımızı yetiştiremezdik. Model oldu bizlere.. İlmek ilmek işledi bizi... Umarım hakkını helâl etmiştir. Başınızı da ağrıttım amca. Siz, şimdi yol yorgunusunuzdur. Hemen bir şeyler söyleyeyim de karnınızı doyurun sonra da dinlenin. Peki sizin adınız ne amca?

—Mehmet Ali evlâdım. Ben senin yıllar önce bahsettiğin kişiyim. Allah, bu günleri görmemi nasip etti ya artık gözüm arkada kalmaz. Sebep ben değilim evlâdım. Siz de alıcıymışsınız, nasipliymişsiniz ki, ekilen tohumlar boşa gitmemiş, filiz vermiş. Hakkım gani gani helâl olsun...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ahmet    16.11.2007
Yorum : bütün kızlar okumalı




Ekleyen : Fatma Pek?en    06.11.2007
Yorum : Dost başına bu gibi durumlar, Ne diyeyim. Kaleminize sağlık. Diğer yazılarınızı da okuyorum. Allah kolaylık versin.




Ekleyen : Zeynep ?zt?rk    02.11.2007
Yorum : Yazınız bir harika.İnşaallah bütün imamların yolu ve de sonu hikayenin kahramanı gibi olur. Ama eskiye nazaran daha bilinçli bir nesil yetişmekte.Önemli olan zoru başarmak. Çünkü hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde çıkmamıştır.Başarılarınızın devamını diliyorum. A.E.O




Ekleyen : A.?ahin    01.11.2007
Yorum : Aynı şeyleri bizde yaşadık.Sevgiyle uzatılan eli küçücük cocuklar bile anlıyorlar. Evet camilerden soğutmamak lazım..sevgiyle anlatmak lazım.Asık suratlar,çatık kaşlar değilmi çocukları dinde uzaklaştıran.Bu sene ramazanda teraviye gelen çocuklara bisiklet hediye etti bizim caminin genç ve çalışkan imamı.İnanın çocuklar baştan bisiklet için sonra sevdikleri için camiye koştular ve cemmaattan da birçok kişi seneye alınacak bisikletler için söz verdi.150 çocuk...Şaştınız değilmi..Sevgiyle uzatın ellerinizi bakın ne kadar çok kimse el uzatacak....




Ekleyen : ?ule Y?ksel/Ystanbul    29.10.2007
Yorum : Hikâye sanattır. Kurguda başarı kadar dilde de başarı esas olmalıdır. O yüzden hayatı roman olanın yazdıkları roman olmuyor. Ona bir romancının kalemi mutlaka gerekir. Kardelen dergisindeki tohumlar Filiz verdi, hikâyenizi severek okudum. denemelerinizle birlikte okuduğumda aldığım izlenim; sizin yazmayı bir yaşam biçimi olarak seçmek yönünde yanılıyor muyum? Keşke çalışmalarınız hakkında daha fazla bilgi sahibi olsaydım.





 
Yüreğimiz kan ağlıyor!... - Sayı 73
Eğitimde çıkış noktası... - Sayı 72
ESMA’ÜL HÜSNA İLMİ ... - Sayı 66
ESKİ BİR FOTOĞRAF KARESİ... - Sayı 65
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Çaresizlik yoktur, umutsuzluk vardır. Engellerin yıkılması umut etmeyi umut etmekle başlayacaktır.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13172104
 Bugün : 1268
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605454
 Bugün : 77
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim