Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3393 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Yman K?f?r
İbrahim Buğalı

  Sayı: 61 - Temmuz / Eylül 2008

İman; Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Selem) Efendimizin Allah-ü Teâlâ tarafından getirip haber verdiği zarureten ve yakınen bilinen usûl-i diniye ve ahkâm-ı İslâmiye'nin hak ve doğru olduğuna kalben suret-i câzimatede (şeksiz ve şüphesiz) inanıp kabul etmek ve lisanen onu ikrar etmektir.

Küfür: Din-i İslâm'dan olduğu zarureten ve yakınen bilinen usûl ve ahkâm'ın kâffesini veya ondan birini kabul etmeyip inkâr eylemek veya inkâra delâlet eden bir iş işlemek demektir.

İyice düşündüğümüz vakit anlarız ki, hangi nimet olursa olsun değeri bilinmezse onu elde etmek ve muhafaza etmek mümkün olamaz. Kıymeti bilinen şey muhafaza edilir ve muhafazası için hassasiyetle üzerinde durulur. Aynı şekilde bir şeyin kötülüğü bilinir, getireceği belâ ve musibetin büyüklüğü anlaşılırsa, ondan korunmak mecburiyeti de hâsıl olur. Dünya üzerinde “İman”dan büyük bir nimet, küfürden daha büyük bir musibet tasavvur edilemez.

Hâl böyle olunca, imanı götüren sözleri bilmek, inanç ve amelleri düzeltmek en başta gelen vazifelerimizdendir. Bunları öğrenmek, düzeltmek ve tahkik etmek, defalarca hassasiyetle üzerinde durmak en önce gelen farzlardandır. Çünkü bir kimse, “İman” nedir, “Küfür” nedir bunları bilmez ise, doğru nedir, yanlış nedir ve Hak'dan kimler ayrılmıştır, onları da bilemez. Bu esasları bilemeyen kimsenin lisanından âdet üzere “Kelime-i Tevhid” çıkar ve ona mücmelen inanmış olur. Bu inanış, ilimle, tafsilâtla ve tahkik (araştırma) ile değildir. Bazen de bu tip insanların lisanından “Kelime-i Küfür” çıkar. Bozuk inançları, çirkin fikirleri taklit etmek suretiyle “İrtidad” (dinden çıkmak) denizine düşmüş olur. Böyle bir halde olan kimse, bin sene dünyada yaşasa, namaz, oruç ve diğer ibadetleri yerine getirmekte kusur etmese, bu ibadetleri kendisine elbette menfaat vermez ve gideceği yerde Cehennem'den başka bir yer değildir.


Bilhassa “İnkâr Ehlinin”, “bid'at ve bid'atçıların” (dinin esasını bozmak isteyenlerin) her tarafa yayılmış olduğu şu devirde, “Ehl-i Sünnet” inancını muhafaza etmek ne kadar güç bir iştir. Bu sapıklık batağına düşenlerin dünyanın en büyük nimetini, sonsuz ahiret saadetini elden çıkardıkları apaçık meydandadır.

“İman”, insana sonsuz olarak “Cennet”i, “Küfür” ise insana sonsuz olarak “Cehennem”i mekân kılar. Aklı başında olan bir kimse, şu fanî hayatın hiç olduğunu anlar ve ebedî saadeti temin etmek için çalışır. Ebedî hayat ise ancak İman ve İslâm'la elde edilir. Bunun için İslâm Dini'nin en büyük nimet olduğunu bilmek emir ve yasaklarına uymak gerekir.

Her şeyin İslâm Dini ile elde edilmiş olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bu sebepten, İslâm'ı olduğu gibi anlamak ve yaptıklarımızı ona uygun bir şekilde yapmamız gerekir.


Dünya üzerinde bulunan insanlar DİN yönünden üç kısma ayrılırlar. Bunları bilmek ve gerçekten Hakk'ın razı olduğu dinin de “İslâm” Dini olduğunu anlamak ve böylece inanmak İslâm'ın başta gelen emirlerindendir.

Birincisi: Hakiki dindir. Allah-ü Teâlâ tarafından konulup peygamberler vasıtası ile insanlara bildirilmiş olan dindir. Buna “Semavi Din” de denir. Âdem Aleyhisselâm'dan Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e gelinceye kadar gelip geçen bütün peygamberlerin dini “Hak Din” dir ve “İslâm Dini'dir.” Bu din zaman zaman bozulmuş olup daha sonra gelen peygamberler insanlara doğru yolu gösteren “Hak Dini'ni” öğretmişlerdir. Bir daha bozulmamak kıyamete kadar devam etmek üzere “İslâm Dini”, ahir zaman Nebisi Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem vasıtasiyle “İnsanlara” ve “Cinlere” gönderilmiştir. Bu dinin asliyeti, kıyamete kadar bozulmayacak ve başka bir peygamber de gelmeyecektir. Hakiki dinin en sonu ve mükemmeli ve bütün “Semavi Kitapları” cami' (içinde toplamış), insanların maddî ve manevî bütün ihtiyaçlarını temin etmekte olduğundan asla şüphe yoktur.

İkincisi: “Muharref” (bozulan) dindir. Bu din de iki türlü tahrife uğramıştır. Birincisi: Mûsâ Aleyhisselâm'ın tebliğ ettiği dini, Tevrat-ı Şerif'in hükümlerini zaman zaman değiştirerek aslından çıkardılar. Artık bunlara “Mûsevî” değil, “yahûdi” denmeye başlandı. Cenab-ı Hak, Benî İsrâil'e İsâ Aleyhisselâm'ı gönderdi, İsâ Aleyhisselâm da, İncil-i Şerif'i Benî İsrâil'e tebliğ edip, İncil-i Şerif'in ellerinde bulunan Tevrat-ı Şerif'i tasdik eder olduğunu, aynı zamanda, Ahir Zaman Nebisi Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'i müjde edip, İsminin de Ahmed olduğunu bildirdi. Mûsâ Aleyhisselâm'a ezâ ve cefâda bulunan Benî İsrâil, İsâ Aleyhisselâm'ı ve bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm'ı da kabul etmeyip inkâr ettiler.

İmanın altı şartından biri olan, peygamberlere, kitaplara inanıp hepsini hak bilmek gerekirken, bunlar, yani yahûdiler, İsâ Aleyhisselâm'ı ve bizim Peygamberimizi inkâr ederek küfür bataklığına girmişlerdir. Keza İsâ Aleyhisselâm'a inandıklarını iddia eden hıristiyanlar da Mûsâ Aleyhisselâm'ı, Üzeyir Aleyhisselâm'ı, İsâ Aleyhisselâm'ın müjdelediği bizim Peygamberimizi inkâr ederek, önce kendi Peygamberlerini yalanlamış olup, tamamen küfre girmişlerdir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, “Semavî Dinler” diye isim verip, Mûsâ Aleyhisselâm'ın dini ve İsâ Aleyhisselâm'ın dini diye iki din gibi telâkki etmek küfürdür. Her ikisi, hattâ bütün peygamberlerin tebliğ ettiği din “İslâm Dini”dir. Hiçbir “Semavî Kitap” ve Peygamberler arasında çelişki yoktur. Her Peygamberin tebliğ ile me'mur olduğu kavim ve zamanlar değişiktir. Hepsinin dini ise İslâm Dinidir. Şu anda, Mûsâ Aleyhisselâm Tevrat-ı Şerif'i, İsâ Aleyhisselâm da İncil-i Şerif'i Allah ü Teâla'nın indirdiği gibi aynen alıp dünyaya teşrif etseler, ancak Kur'ân-ı Kerim'e uymak sureti ile amel yapmak mecburiyetindedirler. Çünkü Kur'ân-ı Kerim, bütün kitapların hükmünü kaldırmıştır. Bu şekilde inanmayan Müslüman değildir. Bundan asla gaflet olunmaya.

Üçüncüsü: “Batıl Dinler”dir. Bunlar, İlâhî olmadığı için hiçbir değerleri yoktur. Animizim, Toteminizm, Mecusilik ve putlara tapan diğer milletlerin dinleri gibi ki sayıları belli değildir.

Eğer bir takım insanlar, Allah'a, Resûlüne, Kur'ân'a ve tek kelime ile İslâm'a inanıp, İslâm'ın kaidelerini canı gibi koruyup sevemiyorsa, hattâ canından da üstün tutamıyorsa veya tutmuyorsa, nerede ve hangi mevkide olursa olsun, nefisleri ve şeytan bunlara yüzlerce, binlerce “ma'bûd-ilâh” ihdas eder, Allah'a yapacağı “ibadeti ta'zim”i onlara yapar. Çünkü Hak'dan ayrılan kimselerin, cehennemin hangi vadisine yuvarlanacağı belli olmaz. Tıpkı doğru yolda ilerleyen bir arabanın, çok yüksek bir yerde, yoldan çıkarak uçuruma yuvarlanması gibi. Fakat işin garip tarafı, bu gibi kişilerin kendilerini gayet rahat hissetmeleridir. İşte “münafık”lığın alâmeti budur.

Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Kerim de, bu gibilerin ahvalini Sûre-i Câsiye, Ayet 23'de şöyle beyan buyuruyor: “Nazar eder misin ol kimseye ki, nefsinin beğendiği şeyleri kendine ma'bud edinmiş, ona ibadet eder gibi bir vaziyet almış, taşlara, heykellere tapınmakta bulunmuştur.

Bunun üzerine Cenab-ı Hak onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuş, gözleri önünede bir perde indirmiştir. Artık onlara doğruyu anlatmak ve göstermek mümkün değildir. Allah'dan başka kim hidayet edebilir?”

Esasen Resûl-i Zîşan (sav) Efendimizden nakil oluna gelen usûl-i islâmiye ve ahkâm-ı şer'iyye sıhhat-ı nakl (doğru olarak bize kadar gelişi) itibariyle üç kısma ayrılmıştır.

Birinci kısım: Nebiy-yi Muhterem (sav) Efendimizden tevâtüren menkûl (nakil olunan) olup dinden olduğu avâm ve havasca yani umum-i Müslümanlarca yakinen bilbedaha (kesin) olarak bilinen usûl-i ahkâm-ı İslâmiyedir: Hak Teâlâ Hazretleri'nin vücudü, Vahdâniyeti, Sıfât-ı Celîlesi ile Meleklerin, Kütüb-i Semâviye'nin, Peygamberlerin, Kaza ve Kader-i İlâhiye'nin, Yevm-i Âhretin, Basü ba'de'l-Mevt'in, Cennet ve Cehennem'in hakkıyyeti, Âlem'in hüdusü (bütün varlıkların sonradan olması), Kelime-i Şehâdetin, Namazın, Zekât'ın, Oruc'un, Haccın farziyyeti, Zina'nın, Livâta'nın, Domuz eti'nin, Haksız olarak insan öldürmenin (şer'an idam olanlar müstesna), Diğer zulüm çeşitleri'nin haram olması gibi.

Din-i Muhammedî'den (sav) olarak tevâtüren nakil olunup yakinen sabit olan bu nev'i ahkâma usûl-i İslâmiye ve zarûriyyât-ı dîniye denir ki: Bir insana Müslüman olmak için behemehal bunların hepsini tasdik ve kabul etmek lâzım ve vacibdir.

İman'ın rükn-i aslîsi olan tasdikten sonra usûl ve ahkâm-ı mezkûreyi mücmelen (toplu olarak) ifade eden (Eşhedü ellâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlüh) den ibaret olan kelime-i şehâdeti söylemek imanın şart veya rüknünden sayılmıştır.

Bu sebepten usûl ve ahkâm-ı mezkûrenin kâffesine veya ondan bazısına inanmayıp da red ve inkâr etmek veya inkâra delalet eyleyen bir fiilde bulunmak küfür ve bunu irtikâb edenler kâfirdir.

İkinci kısım: Resûl-i Zîşan (Sallallahü Aleyhi ve Selem) Efendimizin dininden olduğu yakînen değil, ancak istidlâl (delil getirmek) ve ictihâd (dinde müctehid olan mutlak müctehidlerin ilmî çalışmaları neticesinde) suretiyle bilinen mesâil-i diniyedir: Allhü Teâlâ'nın Cennet'ten görülüp görülmeyeceği misilli yakînen bilinmeyen ancak deliller getirmek ve ictihad etmek suretiyle bilinen mes'eller gibi.

Bu nev'i ahkâm ve mesâil-i diniyyeyi kabul ve red, ikrâr ve inkâr iman ve küfrün mahiyetinde dahil değildir. Binâenaleyh ahkâm-ı ictihâdiye'nin münkiri kâfir olmaz. Şu kadar ki, tarîk-ı şöhretle nakl olunan ahkâm ve mesâil-i diniye, mahiyeti imanda dâhil olmadığından red ve inkâr küfür değilse de mucib-i dalâl yani sapıklıktır.

Üçüncü kısım: Din-i Muhammedî'den (Sallallahü Aleyhi ve Selem) olduğu ancak haber-i vâhid ile bilinen mesâildir ki, iman ile küfür bu nev'i mesaîl'e tevakkuf etmez. Zira şerâit sıhhati haiz olan haberi vâhid, bab-ı i'tikatta hüccet olamaz. Lakin bab-ı amelde yani ibadette ve muamelâta dâir ahkâmda hüccet olur. Binâen aleyh haber-i vâhid tarikiyle sâbit olan bir mes'ele-i diniyyeyi red ve inkâr hatadır.

Bu arz olunan esaslar, insanların halini açık olarak ortaya çıkarır şöyle ki: Yukarıda açıklanan mesâil-i diniyyeyi inanmadığı halde lisanen hepsini ikrar eyleyen kimse Allahü Teâlâ katında kâfirdir, buna münafık denir. Böyle bir şahsın münafıklığı insanlar tarafından da bilinirse, insanlar yanında da kâfirdir. Fakat insanlar bunun veya böyle şahısların münafıklığını bilemiyorlarsa, onun zahirdeki ikrarına nazaran müslüman sayarak hakkında ahkâm-ı İslâmiye'yi icra ederler.

İşte cenaze namazlarında, camilere getirilen cenazeler hakkında, namazını kılan cemaate, namazını kıldıktan sonra, bilenler nasıl bilir, şeklindeki soru yanlıştır, çünkü eğer o şahsın münafık veya müşrik olduğu biliniyorsa, ona İslâm muamelesi yapılamaz. Bilinmiyorsa müslümandır camiye getirilmiştir diye namazını kılmak ve günahkâr olsa bile Müslüman imanından dolayı kötü olamaz iyi bilirim diye şahadette bulunmak dini vazifedir.

Ayrıca küfrün dört şekli vardır: 1- Küfrü inkâr: Allahü Teâlâ'yı asla bilmez. 2-Küfrü cühudidir (bilirken inkâr etmek): Kalbile Allah-ü Teâlâ'yı bilir, lisanı ile ikrar etmez. Şeytanın ve Yahudi'nin inanması gibi. 3-Küfrü inadî: Kalbiyle Allah-ü Teâlâ'yı bilir, lisanı ile inaden tasdik etmez. 4-Nifaktır: Lisanı ile Allah ü Teâlâ'yı ikrar eder, fakat kalben inanmaz.

Görüldüğü gibi İslâm Dini, temel kaynaklara dayanmaktadır. Bu tespiti de mutlak müctehidler (Dört mezheb imamları) yapmışlardır. Bunun haricinde İslâm'a isnat edilen her türlü görüş ve yorumlar indî olup din-i İslâm ile ilgisi yoktur, sahibine iâde olunur.

Vesselamü alâmenittebealhüda (Kurtuluş hakka tabi' olanlarındır.)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kur'ân-ı Kerim bütün düny... - Sayı 71
İslâm Dini (Tüm peygamber... - Sayı 70
Mevlid-i şerif... - Sayı 69
KERBEL? FACYASI ve Hz. H?... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13171814
 Bugün : 978
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605438
 Bugün : 61
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim