Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1807 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Çalışma Odası
Fatma Pekşen

  Sayı: 38 -

Küçük kız buğday başaklarını andıran yumuşak saçlarını savurarak eğildi, kapı aralığından bir müddet annesini seyretti.

Anne, elinde kocaman kâğıtlar, cetveller ve daha erken olmasına rağmen yaktığı çalışma lambasıyla, hafif eğimli masada ince ince hesaplarda bulunuyor, bir takım çizimler yapıyordu.

Ayağındaki yumuşak terlikten, bacağına geçirdiği geniş pantolona, kollarını sıvadığı mavi kareli koca cepli gömlekten, atkuyruğu bağladığı uzun saçına taktığı alelade tokaya kadar, alıcı bir müşteri gibi baktı. Daha doğrusu minik bedenine doğru anne görüntüsü çekti.

Elindeki silgili kalemi bir süre çenesine sürttü, bir şeyler plânladığını belli etmemeye çalışarak, sessizce kapıyı açtı.

-Anne, bir şey sorabilir miyim?

-Sor kızım.

-Mevsim ne demek?

-Şey, nasıl anlatsam sana… Bak şimdi, önce kar yağıyor. Ondan sonra uzun bir zaman geçince bu karlar eriyor. Ağaçlar yeşeriyor, çiçekler açıyor. Daha sonra sıcaklar, daha çok sıcaklar geliyor. Sonra tekrardan havalar soğuyor, yeniden yağmurlar başlıyor…

-Kafam karıştı anne. Kar, yağmur, az sıcak, çok sıcak…

-İşte ben de bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu değişikliklerin hepsine mevsim deniyor. Hem de dört tane mevsim var. İlkbahaaar, yaaaz, sonbahaaar…

-Kııış.

-Ah seni gidi seni. Demek biliyordun?

-Şey, biraz. Dün öğretmenimiz anlattı da iyice anlayamadım.

-Gene anlatır. Öğretmenler, öğrenciler iyice anlayana kadar tekrarlarlar.

Anne, oturduğu sandalyeden kalkmadan gerindi, kocaman bakışlarla kendisini izleyen kızına bir bûse kondurdu:

-Şimdi beni rahat bırak İnci. Bu projeyi iki günün içinde bitirip, teslim etmem lazım.

-Proje ne demek?

-Annesi çalışırken rahatsız etmeyip, ona kazandırdığı para demek.

-Anlamadım.

-Kızdırıyorsun beni İnci! Hadi git ödevini bitir.

Kadın, küçük kızın pembe dudaklarını sarkıtarak gidişine baktı.

Bu kaçıncı gelmesiydi? Üstelik kahvaltıda anlaşmışlardı: öğlen yemeğine kadar kendisini rahat bırakacaktı, yemeği de birlikte yiyeceklerdi. Ondan sonra da bir saat beraberce oynayacaklar, sonra da herkes kendi işinin başına dönecekti.

Kızın aralık bıraktığı kapıyı kapatım geri oturdu masanın başına.

Nereden seçmişti ki bu mesleği? Beş dakika boş bırakmaya gelmiyordu işte. Birkaç dakikalık fire, projeyi sekteye uğratıyor, yarıda kalan şevkini kolay kolay yakalayamıyordu.

Biliyordu, ufaklık birazdan tekrar damlardı yanına. Azıcık daha dişini sıkıp, hiç değilse bakıcı kadın gitmeden, en az işin yarısını bitirmeliydi.

Lambayı kağıda göre yeniden ayarlayıp, rapido kalemini, diğerlerini doldurduğu cam kalemlikten aldı, ince hesaplarının üstüne bir kez daha eğildi.

xxx

Ne kadar süredir çalıştığının farkında değildi. Omuzlarının iğnelendiğini hissederek sandalyesinden kalktı, yorgun bakışlarla birkaç dakika pencereden dışarıya baktı.

Hazan yaprakları, çeşitli figürler yapan balerinler gibi zarif hareketlerle iniyorlardı pencerenin gerisinden… Yerler, sarılı kızıllı gazellerle bezeliydi.

Asık suratlı beton yığınlarının arasından, görebildiği ağaçlık yerlere baktı. Soluk yeşillerin, çeşitli tondan sarıların kırmızıların cümbüşü vardı gerilerde.

Sonbahar ne güzel, ne romantik bir mevsimdi.

Sonbahar, mevsim, İnci’nin mevsimi… İNCİ!

Epeydir girmemişti odaya.

Azarı tesirini göstermişti anlaşılan… İçi acır gibi olduysa da tez geçiştirdi.

Fazla oluyordu o da. Zırt pırt bir şey bahane edip damlıyordu yanına.

Yelda’nın tavsiyesine uyup, beş altı sene çocuk yapmasa mıydı acaba? En azından ev sahibi olana kadar… Bak aynı sene evlenmelerine rağmen, onların hâlâ yoktu. “On sene demeden asla” diyordu. Akıllı kadındı vesselam.

Bir tıkırtı mı vardı ne?

İnci miydi acaba, Akyumak mı?

Koşar adımlarla gidip kapıyı açtı: küçük kızla kedi üst üste yuvarlandılar içeriye.

Hayvan miyavlayarak sıvışırken, küçük kız alnına dökülen saçlarını savurarak ayağa kalktı; kızıp kızmadığını anlamak isteyen kocaman bakışlarla annesinin yüzünü taradı.

-Şeey, rahatsız etmek istememiştim anneciğim. Senin nasıl çalışkan bir anne olduğunu gösteriyordum Akyumak’a… Yani… Anahtar deliğinden…

Birbirine çok benzeyen iki simanın bakışları çakıştı. Küçük kız konuşmasına devam edecekti ama, altı aylık bir bebekken bakıcılığını üstlenen Fidan Hanımın sesi buna engel oldu:

-Sofra hazır İclâl Hanım.

Kız gülerek baktı annesine. Elini sıkı sıkı tuttu. Sofra zamanı annenin “serbest saati”ydi. Bir saat yasaksızdı yani. Sofrada tam yanına oturabilir, onun iki katlı ev hayâllerini doya doya dinleyebilirdi.

Bazen, çizgi film izlemek için karşı sandalyeyi tercih ettiği de oluyordu ama… Bugün film izlemese de olurdu. Anne görüntüsü daha güzeldi.

Tom ve Jerry’den de, Temel Reis’ten de, Casper’dan da…

xxx

-Anne.

-Ne var Yİ-NE?

-şey, içinde gece ve gündüz olan bir resim yapmak istiyorum…

-Eee?

-Beceremiyorum. Yani konu bulamıyorum…

-Ne yapmamı isityorsun (anne burada durakladı, içinden “başımın belâsı” diye getirip devam etti) küçükhanım?

-Bana gece ve gündüz resmi yapar mısın?

-Ben yapamam.

-Sen mimar değil misin? Başkalarına çiziyorsun ama…

-Kadın belli belirsiz bir “üf” çekti. Bu kız, asla duymak istemediği sözleri nerden buluyordu? Eve girip çıkanı bilmese, birilerinin öğütlediğini sanacaktı.

-Daha çok işim var ama… getir bakalım kağıtalrını.

İncitmemeye gayret ederek, üzerinde çalıştığı kağıtları yana kaydırdı, kızınınkini sığdıracak kadar yer açtı.

Kaz, “kendisi için çaba sarfeden anne” filmini, kare kare beynine nakşetti. Yüzü, kartpostal çocukları gibi pembe-beyazdı; hem de mutlu.

Anne, aceleci tavırlarla kağıdı ikiye ayıran dikey bir çizgi çekti önce. Sonra da hayatının keskin virajlarını gibi iki ev çizdi böldüğü yerlere. Sivri çatı, kare pencereler, dikdörtgen bir kapı. Birbirinin tıpkısı iki ev.

-Anne, bu bizim evimiz mi? Hani proje paralarıyla alacağın ev.

Lâ havle. Yelda büyük kadındı vesselam. Aklından geçen modeli de biliyordu bücürük.

-Evet. İşte buna benzeyecek evimiz.

-Ne güzel. Bahçesi de olacak mı?

-Olacak.

-Seninle oturacak mıyız çimenlerde?

-Evet İnci EVET! Hep baş başa olacağız! Diz dize, burun buruna.

Annesinin aksi konuştuğunu anlamazlıktan geldi karşıdaki.

Ne güzel. Bahçesinde baş başa oturacakları bir evleri olacaktı.

Kız, üst kattaki pencereleri saydı içinden, “Biiir, ikiii, üüüç”

Birin anne-babasının, diğeri kendisinin, birisi misafirlerindi. Diğeri kimindi acaba?

-Anneciğim, bu oda kimin odası?

“Sana kardeş gelecek ya. Onun odası” demesini ne kadar isterdi. Anne, biraz daha “evin” olurdu o zaman.

-O benim çalışma odam olacak.

-!!??

-Daha iyi bir gelecek için, çok para kazanmak için bu şart. Sana mükemmel bir dünya bırakmak istiyoruz babanla.

Kız iri gözlerle süzdü annesini. Bu sözler, anneden biraz daha ayrı kalmak anlamına geliyordu. Bu büyükler de bir tuhaftı işte. Bahçeli, çiçekli, güneşli, aydedeli bir eve kavuşmuşken niye yeni bir çalışma odasına ihtiyaç duyuyorlardı ki? Öyle bir evde, ailesiyle birlikte oturmayı hangi çocuk istemezdi ki?

Kadın, kızınınkinin daha koyu tonu olan sarı saçlarını yeniden toplayıp tokaya hapsetti. Çizmeye başladığından beri ilk defa köşeli olmayan bir şey yaptı, çatıların sağ üstüne.

Birisini öyleye top gibi bıraktı, diğerinin üzerinden oklar çıkardı. Meraklı ve aç gözlerle kendisini izleyen kıza döndü.

-Bu top gibi olan ay, diğeri de güneş. Yani gece ve gündüz. Şimdi git ve boya bunları. Akşam sofrasına kadar da yanıma uğrama sakın!

-Peki anne.

Kız, mutlu bir çehreyle, sekerek gitti.

Kapıyı yeniden kapayan kadının içinden, sürgü yaptırmak geçiyordu.

xxx

Buharı tüten akşam çorbalarını kâselere bölerken, kız göründü masanın öte ucunda. Doymuş, sükûna ermiş bir ifadeyle süzdü anneyi. Minik burnuna fiske vuran babaya öpücük kondurduktan sonra, arkasına sakladığı sürprizi çıkardı. Ünlü bir ressam edasıyla boyadığı resmi, tabaklardan arta kalan yere koydu ve soran gözlerle annesine baktı.

Kadın, elindeki kepçeyi çorba tenceresinin içine koydu göz atarken. Yüzü ekşir gibi olmuştu.

Resim, ikiye ayırdığı çizgiden kesilmiş ve ayrı ayrı boşanmıştı. Üstüne üstlük, kargacık burgacık bir takım şekiller çizilmiş, dördüncü odanın penceresi de iptal edilmişti.

-Resmi mahvetmişsin İnci!

-Ama niye? Çok güzel oldu…

-Bu ne bu? Lütfen açıklar mısın yaptıklarını?

-Şeey, buraya yani bahçeye ikimizi yaptım. Kucağına oturmuşum. Oturduğum yerden çiçek topluyorum. Babam da pencereden bize bakıyor… Güneş açmış, bu gündüz… Şu diğerinde de üçümüz balkonda oturuyor, ay ışığına bakıyoruz. Yani bu da gece.

-Şurayı niye boyamadın peki? Ben buraya pencere çizmiştim… Çalışma odamın penceresini.

Kız, pembe-ıslak dudağını  sarkıtıp, ağlamaklı bir yüzle ayağını yere vurdu ve bağırdı:

-Ben bu evde çalışma odası istemiyorum anne, anladım mı is-te-mi-yo-rum! Gece de seni istiyorum gündüz de. Dört mevsimde de. O odayı yok ettim işte! Asla boyamayacağım…

Kız sarkık dudağını büzüp sandalyesine otururken, kadın kocasıyla gözgöze geldi. Birkaç saniyelik bir bakışmayla, çok şey konuşmuş gibilerdi.

Karı koca düşünceli bir biçimde yediler yemeklerini. Anne sofranın sonuna doğru kaçamak bakışlarla baktı ufaklığa. İçindeki boşaltmış olmanın verdiği rahatlığı yaşıyor gibiydi. Gözlerini kızından ayırmadan başını salladı. Sahiden de çalışma odası olmamalıydı hayâllenen şeylerin içinde.

 

Bu günden tezi yok, daha çok “kızının annesi” olmaya gayret göstermeli ve ilk fırsatta düşündüklerini Yelda’ya söylemeliydi…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Dağlara çen düşende... - Sayı 126
Mustafa... - Sayı 123
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Büyük camgözlerle yüzen karahindiba
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16366329
 Bugün : 1417
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 699506
 Bugün : 533
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1672
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim