|
Millet kimliği, en bâriz şekilde milletin hangi kesiminde ve ne tür faaliyetlerinde görülür ve anlaşılır?
Bir milletin kimliği, apaçık olaylar ve yetişmiş meşhur kişileri kadar, hattâ bazan onlardan çok, halkta tezahür eder. İşinde gücünde sıradan kişilerde... Mesele malûmlarda mı, meçhullerde mi meselesi değil... Hangisinin daha değerli olduğu da değil. Hangisinde kimliğin, millet şahsiyetinin, millî hüviyetin daha bâriz görüldüğünde. Millî müesseselere ve remzlere; meselelere ve olaylara; sevinçlere ve üzüntülere halkın alâkasında, onlara ne kadar sahip çıktığında... En çok da gizli bir hazine olarak yığınların içinde saklı, zamanı gelince beklenmedik şekilde ortaya çıkan ve bütün plânları altüst eden halk duruşunda ve hamlelerinde tebarüz eder. Nam, nişan, mevki, menfaat, para beklentisi olmayanlarda aramalı daha çok bir milletin kimliğini... Toplum nabzı; toplum hissiyatı... Efkâr-ı umumiye... İrfan... Fertlerden söz etmek gerekince de, bilinen kahramanlardan çok, bilinmeyen kişilerde aranmalı...
Kendine göre haklı sebeplerle farklı görüşler olabilir. Fatihlere, Battal Gazilere, Yunuslara, Sinanlara ve benzerlerine; teknik, sağlık ve benzeri çeşitli meslek dallarındaki kahramanlarına göre de ele alınabilir Türk kimliği. Hayalî kahramanları yönünden incelenebilir (Keloğlan, Temel...). Gerçek kişilerden hareketle halkın tamamladığı ve yeni bir şahsiyetle tekrar cemiyete sunduğu kahramanlar üzerinden de tefekkür edilebilir (Köroğlu, Nasrettin Hoca...). Sembol hayvan ve bitkilere dikkat çekilebilir (Bozkurt, kartal, lâle, gül...). Zamana ve geniş coğrafyaya yayılmış köklü müesseseleri incelenebilir (Mimarî eserler, vakıflar, ihtifaller). Yaşadığı coğrafyalara, oralara tesirlerine ve oralardan aldıkları tesirlere bakılarak millet kimliği üzerinde düşünülebilir. Her türlü kalem verimleri üzerine tefekkür edilebilir. Başka milletlerden farklı hatıraları üzerinde durulabilir (Fetret devri, Kırkpınar, Ertuğrul Gazi İhtifali...).
Bir fikir ve iman; halka mal olmuş ve irfan haline gelmişse, milletin var olma gayret ve iradesi, kimliğin muhafızı olur... Özümsenmiş iman... Somut değer haline gelmiş irfan: Fikir ve imanın, milletin kendi icadı müesseseleriyle halka mal olması, halkın kendine has icatlarla yaşatması ve koruması. Kanın kılcal damarlara kadar yayılması gibi... İrfan; fikir ve imanın, millî idealin, gıdaların kan haline gelmesi gibi çeşitli müesseseler halinde yaşaması, yaşatılması...
»Devamı |
|
 |
İrfan işinde plân
Necip Fazıl
En anlayamadığımız, kabuğunu bir türlü kıramadığımız, duvağını aslâ kaldıramadığımız mefhumlardan birisi de (irfan)... Şu (kültür) diye anlatmaya çalıştığımız nesne...
İrfan, arşın veya okka hesabıyla, bir şahsın yüklendiği kuru malûmat değil; sahibinde fikir ve ruh bünyesi hâline gelmiş bilgidir. Gıdanın, döne dolaşa damarlarımızda kan hâline gelişi gibi... Kimse bize, kilerindeki erzakı gösterip o mikyasta kan sahibi olduğunu iddia edemez. Kimse de kamûs ezberlemekle irfan sahibi olamaz.
|
|
|
 |
Zincirli kaya
Dergi Editörü
Kardelen'e can suyunu veren Bilecik ve civarında, içinde olağan dışı hadiseler barındıran, yaşanmış hayat hikâyeleri anlatılır. İçindeki fevkalâdeliklere rağmen kimse bu hikâyeleri yadırgamaz, can kulağı ile dinler, anlatılanlara kalpten inanır. "Yanmayan tahta kaşıklar" bunlardan sadece biridir. Bu hikâyeyi, dergimizin sahibi Ali Hocamdan daha önce dinlemiştim. Geçen sene iştirak ettiğimiz bir organizasyonda, Bilecik'in Bozüyük ilçesinde yaşayan yazar Kurulay Yılmaz, "Flamingo Yolu-Yaşanmış Hikâyeler" kitabını hediye etti. O kitapta bu hikâyenin kâğıda döküldüğünü gördüm ve mutlu oldum.
|
|
|
 |
İlim ve irfan
Site Editörü
Yüz beşinci sayımızın kapağında bir kanadında "irfan" bir kanadında "ilim" yazan bir kuş figürü vardı. Tek figür ve iki kelime ile okuruna vermek istediği mesajı gayet açık şekilde veren en güzel kapaklarımızdan biriydi bu kapak.
Bu sayımızın konusu o iki kanattan birinde yazan irfan kavramı ile ilgili: Anadolu İrfanı.
O güzel kuşun bize gösterdiği gibi, ilim ve irfanı ayrı olarak değerlendirmek pek mümkün değil. Anlamlarına baktığımız zaman da birbirine çok yakın olduklarını görüyoruz.
|
|
|
 |
 |
Yazı renginde melodi...
Gülşen Ayhan
Yaşlanmak kimi tedirgin etmez, kimi korkutmaz ki? Güzelliklerini üzerlerinde asalak bir böcek gibi taşıyıp, her gün çok sesli böbürlenmelerle böceklerini doyuran insanların sayısı o kadar çok ki; aynada kendilerine hayran hayran bakıp dünyanın sırf kendileri için döndüğünü zanneden insan kalabalığı. Ne kadar üzüntü verici, boş insanlar kafilesi. Bunlar için yaşlanmak gerçekten felaket olacak.
|
|
 |
Mucize
Kürsü Kainatın Efendisi
“İmam-ı Kastalanî’den Seçme ve Süzmeler”
(Mucize bahsi devam ediyor)
Devenin Allah Resûlüne itaat ve inkıyadı, hattâ dile gelip sahibinden şikâyeti mevzuunda Hadîs âlimleri birçok menkıbe rivayet etmişlerdir.
Bir gün bir deve, Allah Resûlünü görünce yere yatıyor, boynunu uzatıyor ve boğazından garip bir ses çıkarıyor.
Allah Resûlü devenin sahibini &cc...
|
|
 |
Ana sütü gibi helâl
Mehmet Hasret
Örtünsem tohum yüzleriyle ve taşları dökülse pirinç dakikaların, sonra üzüldüm, neden üzüldüğümü bilmeden; dedim, evet, ben bir kürsüyüm; en büyük iddiam şu, beni ya bir çiçek ağlatır, ya bir hakikat; örneğin hakikatli bir çiçek verir bana hüznümü, kaç tür çiçek kokusu sakladım gönlümde bilmiyorum; elimde kır çiçekleri tuttum, papatya topladım, cebime beyazlıklar doldurdum; gülü uzaktan gördüm, gül rengini mücevher, gül dikenlerini kuğu boynuna konan kelebek zincirlerinden bir ...
|
|
 |
Haydi sil gözyaşları...
Erdal Kozankaya
Ayasofya! Ey Ayasofya! Sen bize Fatih’in emaneti ve vasiyetiydin. Sen fethin sembolüydün. Sana sahip çıkamadık. Seni mahzun bırakanlar, sana zincir vuranlar utansın ey Ayasofya!
Sen yıllarca içimizde kanayan bir yara idin. Aynı Kudüs’teki Mescid-i Aksa gibiydin. Artık hasret bitti, hadi gözyaşlarını sil Ayasofya. İnşallah bir gün yine bir Selahaddin Eyyübi gelecek, Mescid-i Aksa’yı Siyonistlerin çizmesi altında çiğnenmekten kurtaracak. O günler de yakındır…
|
|
 |
Kin ve nefretten bes...
Kubilay Ertekin
Bu hastalıklı zihniyetin medyası, siyâsetçisi, hukukçusu, bürokratı ve onların kirli ve zehirli propagandası ile beyinleri yıkanan şirret bir zümre, sürekli aynı haltı yiyor ve başta sayın cumhurbaşkanı olmak üzere, büyük halk kitlesine ve onların en kutsal, en aziz değerlerine sonu gelmez bir kin ve nefret kusarak sürekli zifos sıçratıyor ve pislik atıyorlar. Bu yıkıcı ve bozguncu kesimin lağım kusan kanallarına ve medyasına bakın. Şom ağızlarından çıkan hiç bir müspet ve yapıcı ifâde göremezsiniz. İsimlerini zikretmekten tiksinti duyduğum bu yapıların hepsi aynı terâne, aynı tahkir, tahrik, kışkırtıcı ve ...
|
|
 |
Mühür; iyi günlerde ...
Zafer Nefer
Mevzuata uygun olsun, isterse uygunsuz olsun… Bugün git yarın gel. İstersen hiç gelme. Yeterki her şey yolunda gözüksün. Günü kurtaralım. Bas gitsin MÜHRÜ. Kime ne? Belge mi belge. Mühür basılsın. Al belgeni iyi günlerde kullan. Yan gelip yat. Mühür, devlet eliyle ve güvencesiyle bir yerlere kapak atmak, yerini olabildiğince vakıf ve hür teşebbüse terk etmedikçe aynı hamam aynı tas. Kalitesizliğin temel nedeni bu.
|
|
|
|
|