Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4207 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Gelece?in Teminaty Gen?ler
Bedran Yoldaş

  Sayı: 53 - Ekim / Aralık 2006

 

Sıcak.

Havaların çok sıcak olduğu; ter damlalarının insanların alınlarından süzülerek yanaklarından aşağıya bir mercan gibi kaydığı; günlerin uzun, gecelerin kısa, insan ruhlarının sıcak havalardan depreşip bunaldığı bir gündü. Ortalıkta mahşeri kalabalık. İnsanlar amaçlarına ulaşmak için dizi dizi sıra oluşturmuşlar. Durak hınca hınç dolu. Kimisi işine, kimisi dostuna, kimisi muhabbetle kucaklayacağı bir sevdiğine bir an önce ulaşmak için sıvamış kollarını sabırsızlanmakta. Kavurucu sıcağa rağmen sıra beklemekte... İtip kakışmalar neticesinde alevlenen küçük münakaşalar genellikle büyümeden tatlıya bağlanıyordu. Ama sıkıntılar bir binanın katları gibi insan yüreğinde üst üste binerek patlama noktasına doğru yelken açtırıyordu.

Ahmet Hoca hızlı adımlarla kendini sıranın sonuna atıverdi. Bir an önce okula yetişmeliydi. Otobüse nasıl bindiğini kendisi de bilemedi. Koltuğa gömülüverdi... Düşüncelerle birlikte yol almaya başladı. Hem kendisi hem de otobüs...

“Biz öğrencileri eğitmek bir şeyler kazandırmak, öğretebilmek için elimizden gelen tüm gayreti gösterelim. Çırpınalım... Ya eğitim politikası?...

Eğitim politikası tamamen bunun tersini salık veriyor. Tembellik adeta ısmarlanıyordu, okul kırmakla, haylazlık yaparak kötü örnek olan ve çalışan ile çalışmayan öğrenci aynı kefeye konulacak ; “sınıfını geçti” ile ödüllendirilecekti. Bu nasıl adaletti akıl-sır erdirmek mümkün değildi. Ancak milli eğitim bakanlığının yayınladığı yeni yönetmelik maddelerine göre böyle... Okulu takmayan, derslerine çalışmayan, kafasının dikine giden öğrenci “sınıf geçmeyi” hak etmediği halde velisinin de vereceği kararla sınıf geçecekti. Boş bir çuval gibi bir sınıftan alınarak diğer bir sınıfa; üst sınıfa bırakılıverilecekti. Büyüklerimiz böyle uygun görmüştüler... Bunu öğrenen tembel, haylaz öğrenciler şimdiden öğretmenlerine diş bileyerek:

“Bizi sınıfta bırakamazsınız?..”

Demeye başlamıştılar bile...

Bu uygulamayla ne yapılmak isteniyordu?.. Öğretmen, öğrenci, veli, okul idaresi karşı karşıya getirilerek kime ne fayda sağlanacaktı?..

Durum gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyordu... Derin düşünceler kulaklarında arı uğultusu oluşturmuşu. Boş gözlerle etrafı seyrediyordu.

Ağustos sıcağında gölgede 45 dereceye ulaşan ortamda halk otobüsüyle okula doğru yol alıyordu. Sıcaktan yayılan dalgalar insanların yüzüne yakıcı bir adres bırakıyordu.

Yanındaki yolcu birkaç cesaretsiz teşebbüsten sonra:

—Hocam okulda kayıt parası alıyor musunuz?

—Evet.

—Ne kadar alıyorsunuz?

—On milyon.

—Milli eğitim bakanı geçenlerde açıklama yapmıştı: “Kayıtta bağış adı altında para alınmayacak” diye.

—Evet.

—Siz alıyorsunuz?

—Evet.

—Kanunsuz değil mi?

—Kanunsuz olsa da almak zorundayım. Okulun eksikliklerini tamamlamak için almak zorundayım. Kışın yakıt verilmiyor, giderlerimiz karşılanmıyor, üstüne üstlük eksiklikler için de yine biz suçlu oluyoruz. Alsak ta suçluyuz, almasak da ... Öyleyse ben de bağış alacağım. Söylemler ve pratikler hep çelişiyor. Odun kömür vermezler “neden soba, kalorifer yakmazsınız?” derler . “Kömür yok” denince de “ neden öğrencilerden toplamıyorsunuz” derler... Para toplanınca da “kanunsuz” derler...

Gel de çık işin içinden!..

—Korkmuyor musunuz?

—Neden korkayım ki

—Kanunsuz iş yapıyorsunuz?

—Devlet... Bakan önce ihtiyaçlarımı karşılasın, sonra “kayıt sırasında para alınmayacak” desin. O zaman tamam... Ama sizin halk olarak da onlardan aşağı kalır yanınız yok yani!...

—Nasıl?..

—Bakanın “kayıt sırasında bağış alınmayacak" sözünü ağzınıza sakız yapıyorsunuz. Kışın soğuklar bastırdığında yakacaksız, kırık camlı sınıflarda ders yapınca da galeyana gelerek bağıracaksınız; “çocuklarımız hastalanıyor” diye... Kime, yine okul idaresine... Para istenince veryansın edeceksiniz. Çocuklarınıza ders kitaplarını almazsınız, bir yerden yardım gelir diye. Gelen yardımları fakir öğrencilere dağıtırız yine bağırırsınız: “Biz de fakiriz” diye. Aslında değilsiniz. Bu ikilem içinize işlenmiş durumda. Toplumun alt bireyinden, devletin en üst düzeyine kadar. Bir de kanunsuz dersiniz. Hak nedir kanun nedir bilmez, takmazsınız!..

Hızını alamayarak bağırarak konuşmuştu hoca, gayri ihtiyari. Bir anda otobüsteki tüm gözlerin kendisinde toplandığını gördüğünde utanmıştı...

Aslında utanması gereken kendisi değildi; tepkisizleşen, kişiselleşen toplum ve buna sebebiyet verenler utanmalıydı...

Eğitim-öğretim yok ediliyordu. İnsanlar cahilleştirilmeyle karşı karşıya... Şuursuz bir nesil yetişiyordu, yetiştirilmek isteniyordu. Topluma faydalı bireyler yerine topluma kene gibi yapışacak, sömürecek bireyler yetiştiriliyordu...

On milyon bağışı çok görenler çocuklarının geleceğini düşünmeden boş bir torba gibi bir yerden alınarak bırakılan emanet gibi sınıf geçmesine vize veren veliler daha sonra çocuklarının bir yüksek öğrenim kurumuna kapak atabilmesi için yıllarca “dershanelere” milyarlar akıtmaktan da geri durmazlar.

Bu çarpık düşünce ve davranışları bir türlü anlayamıyordu. Bu nedenle öğretmenlere;

—Ya kalması gereken tüm öğrenciler sınıfta bırakacaksınız ya da herkesi geçireceksiniz. Erki geçen velinin çocuğunu geçireceksiniz, garibanın çocuğunu sınıfta bırakacaksınız yok böyle bir şey.

Haklıydı hoca. Uysal olanlar hep zarar görüyordu toplumda. Onların korunması, kollanması; gücü nispetince kendinde buluyordu. Ama yeterli değildi. Dejenere olan toplum bireylerine gerçekleri anlatarak çarpıklıkları vurgulayarak toplum uyandırılmalıydı. Uyanmalıydı. Politize olmaması gereken yek organ belki de eğitim kurumları olması gerekirdi. Ama onu da lâçkalaştırdılar, bozdular. Gelecek nesil çok kötü yetiştiriliyordu... Bilinçsiz, şuursuz, boş bir gençlik... Hani; şey yani!... Geleceğimizin teminat olan gençler...


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : MUSTAFA AYK?L    
Yorum : TEK KELİME İLE AĞZINIZA SAĞLIK. HERŞEYİ İLE KONUYU ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ. tebrikler





 
Kelimelerin dansı aşkla f... - Sayı 124
Nice sahipsiz yüzler görd... - Sayı 120
Elinde taş küçük çocuğun... - Sayı 119
Sallandı yer ve gök... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15716824
 Bugün : 7171
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656085
 Bugün : 1077
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 464
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim