Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3419 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Eğitim ve öğretim meselemiz
Muhsin Hamdi Alkış

  Sayı: 72 - Nisan / Haziran 2012

Eğitim meselemizin

nasıl çözüleceğine

önce meselenin

adını koymakla

yani teşhisle

başlamalı.

 

Temel meselemiz daha başlangıçta bir karar vermekti aslında. Bazı liberal ve özgürlükçü (!) yazarların savunduğu gibi devlet eğitim vermez, öğretim verir mi diyeceğiz? Eğitim öğretim kavramlarının farkı işin içerisine moral ve etik değerler girdiğinde oluşuyor.

Atilla İlhan Fransa'da ikamet ederken bir komünist ileri geleni ile konuşuyor ve o kişi soruyor:

–Siz Türkler ne istiyorsunuz?

–Özgürlük istiyoruz

–İyi de özgürlüğü ne yapmak için istiyorsunuz? Özgürlük için özgürlük olmaz. Özgür olunca ne yapacaksınız nasıl bir idare kuracaksınız?

Özgürlük için özgürlük olmayacağı dünya üzerindeki tüm devletlerin uygulamasıyla da sabittir. Her devlet özgürlüğün ne maksatla kullanılacağı noktasında toplumu yönlendirme görevini hukuk felsefesi ve en başta eğitim ile yapar. Eğitim verilmeyen bir tedrisat sistemi kendini inkâr etmek demek olur.

O halde; Eğitim verme hakkı kimindir? Devlet ve kamu hangi miktarda müdahale imkân ve hakkına sahiptir?

Bu soruya yanıt totaliter ve varlığını devlete armağan etmiş diktatörlükleri saymazsanız her ülkede nüanslarla aynıdır. Eğitim meselesinde en temel hak ailenindir. Kamunun ve devletin müdahil olma hakkı ve yetkisi ancak ailenin bu hakkını kullandırırken kamu düzenini ihlal etme ve tüm toplumun hukuk ve ahlâk düzenine muhalif olması noktasında başlar.

Devlet ile ailenin hükümranlık alanının çatıştığı sanılan bu nokta esasında sanıldığı kadar veya iddia edildiği kadar çözümsüz de değildir.

Bireyler aileyi, aile de toplumu ve onun örgütlenmiş biçimi de devleti meydana getiriyorsa, bireylerden aileden ve toplumun tamamının da üzerinde ve dışında olan “millet”in de sanki tek bir fertmişçesine hareket eden ortak vicdan his algı dünyası kısacası ruh kökü vardır. Bu müşterek vicdan da her devletin her eğitim sisteminin asgarî müştereklerini belirler. Her eğitim sistemi belirli seviyede bir ahlâk ve bilgi aktarır.

Eğitimin temeli olan ahlâk kavramı da tarih, vicdan, sosyal gereklilikler, tabiî hukuk ile birlikte ve elbette ki en fazla ahlâkın toplumda temel oluşturucusu olan dinden etkilenir.

Bazı aileler bu seviyede bir eğitimi yeterli görür iken bazıları dini eğitimi daha üst seviyede aldırmak isteyeceklerdir. Kamu düzenini ihlâl edecek bir seviyede marjinalleşmedikçe buna imkân verilmelidir. Marjinalden kasıt satanistin, scientologun da çocuğunu bu fikirle zehirlemesine toplum adına engel olunmasıdır. Nasıl ki taciz, çocuk dilenciler vs ye kamu düzeni adına devlet el koyuyorsa bu meseleyi de bu yönde değerlendirmek gerekir.

Devletin ve toplumun kendi mensubu olacak bireye ait asgarî müşterekler seviyesinde ahlâk ve eğitim vermesine itiraz eden ultra liberal, ultra demokrat, ultra bilmem neci kişilere şu soru sorulasıdır: Kendi tahayyül ettikleri eğitim sisteminde de aslında liberal postulalar (önkabuller) çocuklara aktarılmış olmakta değil midir? Her felsefe sisteminin kendi ahlâk sistemi olmazsa olmaz şartı değil midir? Ahlâk sistemi olmayan bir sisteme sistem denemez.

O halde şu tespiti yapmamız gerekir: Eğitim meselemiz aslında çocuklarımıza nasıl bir ahlâk kazandıracağımız meselesidir!

Öğretim konusu maalesef teknik ve uzmanlık gerektiren bir alan olduğu halde bir yukarıda “ahlâk” tartışmasının “gölge boksu” alanı haline geldi. Kanaatimizce 4+4+4 mü 1+8+3 mü gibi yöntem tartışmaları temel eğitim meselemizi gözden uzak tutmak için bir oyundur. Önce ahlâkın adını koyacağız sonra öğretim meselemiz diye mesele kalmadığını görebileceksiniz. Zira kesintisiz eğitim isteyenler aslında bu yolla eğitim meselesini kendi arzuları ve olağanüstü dayatma yöntemleriyle çözdükleri günlerin hayaletini ortada dolaştırmaktan başka bir amaç gütmüyorlar. “Bazılarının kendi ahlâk ve eğitim anlayışlarını dayatmasının aracı” ise usulü tartışmak aslında esası tartışmak anlamına geliyor.

Yukarıda koyduğumuz ilke doğrultusunda herkesin hakkına razı olduğu dayatmalardan uzak hakkaniyetli bir düzende bu millet ruh köküne uygun hangi ahlâkın çocuklarına eğitim yoluyla verileceğini gayet iyi bilir ve hisseder. Buna şüphemiz yoktur. Bu karar verildikten sonra da usulün öyle ya da böyle olması eğitim meselesine bugünkü kadar müessir olmayacaktır. Ancak bu mesele çözülse bile ve hattâ tam da bu eğitim meselesi çözüldüğünde karşımıza devasa bir öğretim meselesi çıkmakta olduğunu göreceğiz.

Çocuklarımıza nasıl bir öğretim vereceğiz? Hz Ali'nin buyurduğu gibi “Hz. Ali (k.v.): “Sizler; çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların bulunacağı zamana göre yetiştiriniz.”

Bu büyük tespit ışığında öğretim meselemizdeki çözümü aramak gerektir. Eski alışkanlıkla meslek sahibi olsunlar isteğimiz çocuklarımız büyüdüğünde acaba edinmeye gençlik harcadıkları mesleklerinin geçerliliği olacak mı? Geçimini sağlayacak mı? Topluma yararlı olacak mı? Gibi pek çok mülâhazalarla değerlendirmek lüzumu vardır.

İdeal bir tedrisatta çocuklarımızı meslek sahibi kılmak önemli ancak o kişiyi rafine ve toplum seviyesini de üst seviyeye çıkarmak da devletin anayasal görevi olmalıdır. Dolayısıyla “evet bir demirci ustası müziğe resme neden ihtiyaç duysun” denmeyecek onun da kapasitesine göre ruh kökü belirlenmelidir. Ancak bundan daha yakıcı ve temel bir meselemiz vardır ki o da acaba demirci ustası ömrünün sonuna kadar demirci ustası olarak kalabilecek midir? Bilim ve teknolojinin yenilenme hızının artmasıyla evvelden nesillerce geçerliliğini yitirmeyen meslekler artık bir ömür süresi içerisinde yok olabiliyor. Meselâ fayans ustasının yetişmesi için evvelden 8 yıl usta çırak ilişkisi gerekirken artık 40 günlük bir eğitimle kalifiye bir usta yetiştirilebiliyor. Bir mühendis alt uzmanlık dallarına sahip değilse piyasada iş bulabilmesi mümkün olmuyor.  Tıpkı doktorlar, avukatlar ve bildiğimiz tüm diğer meslekler gibi... Tabiri caizse zaman sanki daha hızlı akıyor artık. Bir araştırmaya göre ABD’deki şu anki mesleklerin %60'ı 10 yıl önce yoktu bu nedenle, çocuklarımızı yeni çağa göre hazırlamalıyız. Çocuklarımız öğretim alırken bir alana hapsolacak şekilde değil multidisipliner bir öğretim almalı ve çağın ihtiyacına göre birkaç ilâve beceri ve bilgi edinme öğretim kursu ile yeni mesleklere adapte olabilmeli.

Tüm bu zorunluluklar eğitim öğretim meselemizin çözümünde iradenin doğru konulması ve önce çocuklarımız için nasıl bir ahlâk istiyoruz, sorusunun müştereken cevaplanmasını akabinde de bu ahlâk doğrultusunda vereceğimiz öğretimde geleceğimizi ne yönde şekillendirmek istediğimize karar vermemiz ve çocuklarımıza o geleceği hazırlayacak bir öğretim vermekten geçiyor.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Fars palavrası... - Sayı 122
Ne Fa Ka, bedenini arayan... - Sayı 120
İsrail-SAMİRİ-oğulları... - Sayı 119
Deprem Felâketi: Âyetlere... - Sayı 116
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Sanatımızın, özellikle şiirimizin şu andaki seviyesini güneş ışığının yokluğuna mı, yoksa ondan gelen ışığın yansımasını engelleyip, bizi suni bir güneş tutulmasıyla karşı karşıya bırakanlara mı bağlamalı?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15716679
 Bugün : 7027
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656084
 Bugün : 1076
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 464
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim