Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2230 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Namazda bir tad var ki...
Ahmet Mahir Pekşen

  Sayı: 89 - Temmuz / Eylül 2016

Namazda bir tad var ki; alabilmek mesele,

Yaradanla başbaşa kalabilmek mesele...

Bir pencere. Ve bu pencereden zaman zaman dışarı bakıyorum. Osmanlının Anadolu sathına serptiği kubbelerden biriyle göz göze geliyorum; “Ali Ağa Camii”nin kubbesi bu.

Şehrin merkezinde oldukça küçük bir camii. Bahçesinde kocaman bir çınar ağacı, bu ağacın sağ ve solunda her bahar rengârenk çiçekler açıp, her sonbahar sarıdan kızıla birçok renk tonunu göz zevkimize sunan, dört mevsim, her haliyle yaratılış hikmetini düşündüren ağaçlar. Şadırvanın su sesine karışan kuş sesleri ve harikulade bir manevî iklim.

Camiin müdavimleri genellikle esnaf ve çoğu orta yaşın üzerinde. Ancak ezan okunurken dükkânının kepengini indirebilen ya da çırağına emanet eden meslek erbabı kişiler, yüzlerinde işleriyle ilgili soruları okuyabileceğiniz ifadelerle, hızlı adımlarla dalıyorlar camiye.

Yüzler çok önemli. Onun için camiye koşturarak gelen insanların yüzlerindeki ifadeleri okumaya çalışıyorum;

Soru, yığın yığın... İşlerin durgunluğu, vergilerin çokluğu, rekabet...

Endişe; “yarın daha mı kötü olur?” soruları.

Telâş; gelirken bırakılan yarım işlerin kamçısı.

Ve yüzdeki genel ifade; gerginlik. Tebessüm noksanlığı.

 

*

 

Cami cemaati dağılıyor. Az önceki insanların yüz ifadeleri yumuşamış... Endişe yerini güvene bırakmış; “Allah Kerim... Allah vekil. O ne güzel dost, o ne güzel vekildir” inanışı bir kere daha ısıtılmış yüreklerde. Yüzlere yansımış ışıl ışıl.

Huzurlu bir dağılış… Gelirken birbirleriyle fazla ilgilenmeyenler, giderken “Allah kabul etsin” dileklerini, dualarını iletiyorlar karşısındakine. Dualara destek geliyor komşu dualarından.

Günün stresi, cami atmosferini çeyrek saatlik soluyuşta dağılıvermiş.

Bir memur, buzdolabının son taksitini ödeyip çıktığı mağazadan nasıl mutlu çıkarsa... Onun on katı, yüz katı bir mutluluk. Bir hafifleme, kanatlanma. Bir borcun edası… Güzel bir borcun, en güzel olan ve hep en güzeli yaratan Allah’a en güzel şekilde ödenmesi... İşte mutluluğun kaynağı…

 

*

 

Ve sonra kendi üzerimde test ettim. Şu dünyanın bütün problemlerini elimin tersiyle arkaya itemediğim ibadet anlarından sonra bile, üzerimdeki negatif enerjinin alnımdan toprağa akışını hissediyorum. Ve aklımın bir bölümü dünya işlerine kayıp durduğu dua anlarımda, açılan ellerime pozitif enerjinin dolduğunu duyuyorum.

İçime sinmiyor bu güzel duygu insanlardan... İstiyorum ki namazdaki duygularımı, düşüncelerimi paylaşayım.

Şunu baştan söylemek istiyorum ki; eksiklerimi, noksanlarımı, hatalarımı, günahlarımı gizleyeceğim. Bunların yaygınlaşmasını önlemek için tabiî ki. Ve yine tabiî ki “kötülüklerinizi açıklamayın” buyurulduğu için.

Ve belki de zaman zaman yapabildiğimi değil, yapmam ya da yapmamız gerekenleri anlatacağım. Yakalayabildiğim zirveyi değil, yakalamamız gereken zirveyi tarif edeceğim.

 

*

 

NAMAZDA HANGİ SÛRE OKUNDU?..

Ali Ağa Camii için çok ama çok ilginç bir hikâye anlatılır. Bu camiyi, Sivas’ta çok meşhur olan Behram Paşa’nın oğlu, Mustafa Bey 1589 yılında inşaa etmiş. Camiler genellikle bânisinin adıyla anılmasına rağmen, Ali Ağa adıyla anılmasının bir sebebi var tabiî ki.

Mustafa Bey, camiinin hemen karşısında bulunan konağında iftar yemeği verir ve uşağı Ali Ağa’ya “Camiye git, namaz kılanları eve yemeğe getir” der. Namazı da camide eda eden uşak, cemaat dağılacağı sırada kapıda durur ve çıkanlara hocanın ilk rekâtta hangi sûreyi okuduğunu sorar. Yüz civarında cemaati olan camide yalnız yedi kişi doğru bilir ve bunları alıp iftara götürür.

Mustafa Bey, cami cemaatini takip ettiğinden, bu yedi kişi oldukça azına gelir ve uşağına; “Hepsi bu kadar mıydı?” diye sorar. Ali Ağa; “Efendim siz, namaz kılanları getirin dediniz, hepsi yedi kişiydi” açıklamasında bulunur ve bu yedi kişinin seçimini nasıl yaptığını anlatır. Bu cevabı çok mânâlı bulan Mustafa Bey de camiye Ali Ağa’nın adının verilmesini emreder.

 

*

 

Ali Ağa’nın bize verdiği bir mesaj var yılların ötesinden;

İmama uymak gaflete dalmayı gerektirmez. Namazda, namazın gerektirdiği uyanıklık içinde olmalıyız.

İmamın okuduğu sûreleri dikkatle dinlemeli, bütün güzellikleri emrimize amade kılan Yüce Rabbimizin karşısında olduğumuzu unutmamalıyız.

O zaman namazla mutlu, imanla umutlu, duayla huzurlu, secdeyle onurlu ve tesbihatla nurlu oluruz...

 

*

 

“RABBİM BOŞ GELMEDİM, BEN SUÇ GETİRDİM”

Ve Allah’ın elçisi konuşuyorlar. Sahabe tek kelimeyi zayi etmemek için pür dikkat dinliyor;

“Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun ki;”

Merak zirvede. Herkes nur dudaklardan dökülecek hikmetli sözleri bekliyor yudum yudum içmek için. Ve tane tane dökülüyor hikmet dudaklardan; “Günah işlemediğiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb’e (İbadetine güvenme, kendini beğenme) düşeceğinizden korkarım.

Demek ki insanın gurur ve kibrini kıran günah bile bazen faydamıza olabiliyor.

“İbadetine güvenmek, kendini beğenmek... Ben iyi yaptım, çok sevap işledim, hiç günah işlemedim demek...”

Aman Allah’ım. Sana sığınırım bu kuru güvenden.

Niçin böyle?.. Çünkü ibadetlere güvenmekte efelik var. “Ben ibadetimi yaptım, haşa haşa sen de karşılığını vermek zorundasın”...

Bir başka ifadeyle; “Senin affına ve mağfiretine gerek yok. Ben yeteri kadar ibadet getirdim. Bu halimle imtihanı kazandım”...

Böyle demek yerine

Mesnevî şârihi Tâhiru'l-Mevlevî’nin ifadesiyle;

“Eli boş gidilmez gidilen yere;

Rabbim, boş gelmedim ben suç getirdim!..

Dağlar çekemezken o ağır yükü;

İki kat sırtımda pek güç getirdim!”

Demek tabiî ki daha hoştur.

Ne diyordu Allah’ın elçisi;

“Allah’ın af ve mağfireti olmasa hiç kimse cennete giremezdi.”

Sahabe hayrette. Ve soruyorlar;

“Ey Allah’ın Resulü sen de mi giremezdin?”

Cevap kesin ve net;

“Evet ben de giremezdim.”

Ve şimdi madalyonun öbür yüzü;

Deki; “Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer; 53)

Ve insan, kendisini gurura kibre sevk edecek ibadetin mi, boynu büküklüğe ve tövbeye yöneltecek günahın mı daha hayırlı olduğunu düşünüyor. Buna bir karar vermek zor gibi görünse de asıl olan;

“Gurura ve kibre sürüklemeyecek, kimseye üstünlük taslatmayacak kulluk, kaçınılacak ama işlenildiğinde de tövbeyle yıkanacak günah...”

Ve onun için ümitsizlik büyüklerin büyüğü bir günah... Niçin; çünkü ümitsizlikte; “Günahlarım o kadar çok ki ‘sen bunları affedemezsin’ yanlışlığı var.”…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kelebeğin Cesedi... - Sayı 117
Apartman Hayatı... - Sayı 115
Allah... - Sayı 112
Bolluk ve boşluk... - Sayı 103
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Tas tarak
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)
Deniz kabarıyor


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13202100
 Bugün : 7031
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 606425
 Bugün : 111
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 134
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim