Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1352 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Mucize
Kürsü Kainatın Efendisi

  Sayı: 101 -

MUCİZE

(Mucize bahsi devam ediyor)

Meselâ yalancı peygamber Müseyleme-tül Kezzap, suyunu çoğaltmak iddiasıyla tükürdüğü kuyunun kuruduğunu, aynı fiili tatbik ettiği hasta bir gözün de kör olduğunu görmüştür.

Şöyle bir sual sorulabilir:

“Müspet tecelli ve gösterilen dört şart altında mucize, yalnız doğrular ve gerçekler elinde zuhur ettiğine göre, Deccâl’e atfedilen ve olacağı nice hadîsle sabit bulunan harikalar nasıl ve hangi temele dayalı olarak vücuda gelecektir?»

Cevap şudur ki, Allah yalan yere peygamberlik iddia edene, iddiasına uygun şekilde hiçbir harikulâdelik nasip etmemiş ve etmeyecektir.

Deccâl’e gelince, onun iddiası peygamberlik değil, tanrılıktır. Hikmet bakımından, Deccâl’in elinde bazı harikalar zuhur eder ama, tanrılık şanı bakımından Allah için muhal olan vasıflar ve beşeri haller, Deccâl’in yalancılığına işaret olarak kalır. (Allah ise, Resulleri bahsinde yalancılara vermediği harika tecellilerini, muhalin ta kendisi olan tanrılık iddiasında, hikmeti ve müminlere vaaz ve ihtarı noktasından verir.)

Nebîlerin ellerinde zuhura gelen mucizelere din âlimlerinin büyükleri iki isim verirler: Nübüvvet âyetleri… Nübüvvet Bürhanları… Kur’ân’da mucize kelimesi yoktur. Hadîste de bu lafız kullanılmamıştır. Kur’ân ve hadîste mucize karşılığı olarak kullanılan lafızlar, âyet, beyine ve bürhan kelimeleridir.

Nitekim Hazret-i Musa’nın asâsı ve eli üzerinde ve Allah Resulü hakkındaki âyetlerde Kur’ânî ifade «bürhan» kelimesiyledir.

Lâkin mucize lafzını kullanmakta herhangi bir zarar yoktur. Fakat mucizenin nübüvvet âyetlerinden olduğunu bilmek ve bildirmek lazımdır. Bazı kelâm ehli, peygamberlerden zuhura gelen harikalara mucize, evliyadan gelenlere de keramet demişlerse de, eskiler, hem peygamberler ve velîlerden olanlara mucize derler ve peygamberler hakkında, başkalarına şâmil olmaksızın âyet ve bürhan lafızlarıyla belirtmek onlarca tercihe şayan görülmüştür. Evliyadan zuhura gelen kerametler de, (daha evvel kaydedildiği gibi) bağlı bulundukları nebînin mucizesi ve kendi kerametleri sayılır. Bunlara ister mucize, ister âyet denilsin, kıymet hükümleri nebîlerine aittir.

Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygamber, kâinatın yaratılış sebebi ve Allahın Sevgilisi, topyekûn zaman ve mekanın Nebî ve Resulüne gelince:

Mucizeler silsilesi şöyle başlar:

Tevrat ve İncil vesaire semavî kitaplar O’nun geleceğini ve Arap illerinden çıkacağını kaydetmişlerdir.

Peygamberliklerine yakın ve dünyaya gelmelerine pek az kala, nice garip ve acaip işler ve tecelliler zuhura gelmiştir. Fil vak’ası, Kisrâ sarayındaki kulelerin yıkılması, Fars illerinde putperestlere ait yüzlerce yıllık ateşin sönüvermesi, Sâve gölünün yere batması, putların yüzüstü yere kapanması gibi olaylar, emin ve sahih rivayetlerle sabittir.

Kâinatın Efendisi, dünya metaından hiçbir şeye malik olmadıkları ve hiçbir zâhiri kuvvete dayanmadıkları halde, Arap kavmi gibi zâhiri vahşet ve inatta misilsiz bir topluluğu teshir ederlerken belki mucizelerinin en büyüğünü gösteriyorlardı.

Düşünmek lazımdır ki, Arap kavmi gibi, oba ve aile gayretinde en müteassıp ve dünyaya bağlılıkta, fâni dünya nimetlerine esarette en zaif bir topluluk, O’nun uğrunda bütün geleneklerini ayak altına almış ve Allah adını yüceltmek için evlat, aile, dünya, her şeyini feda etmekten çekinmemiştir. Biraz akıl sahibi olan, böyle, muhale eş bir başarı karşısında harikaların en büyüğünü ve nübüvvet delillerinin en parlağını görür.

Nübüvvet delillerinden biri de şudur ki, Kâinatın Efendisi ümmî idi. Yani okuyup yazma bilmezlerdi. Ayrıca çoğunlukla ümmî bir kavim içinde zuhur etmiş ve bu gibi kimseler arasında yetişmişti. Öyle bir diyarda zuhura gelmiş ki, halkın içinde, gelip geçen ümmetlerin haline aşina kimse yoktu. Başka bir yere gidip herhangi bir âlimin karşısına çıktıkları ve ondan faydalandıkları da olmamıştı. Böyle insan emeğiyle açılan bilgi yollarından hiçbirine girmeksizin Tevrat ve İncil vesair semavî kitaplarda kayıtlı hâdiselerden ve geçmiş ümmetlerin hayatından bilgi sahibi bulunuyorlardı. O devirde semavî kitaplar türlü tahriflere uğramış ve işin aslını bilenlerden pek az kimse kalmıştı.

Kâinatın Efendisi, her milletin bâtıl inanışları üzerinde öyle senetler ve bürhanlar gösterdi ki, dünyanın bütün âlimleri toplansalar, o inceliklerden bir tanesini göstermeye ve O’nun yaptığını yapmaya kâdir olamazlardı. Bu nokta delillerin delili, ancak Hak tarafından verilmiş bir nimet olarak kabul edilebilir…

Mucizelerin başında Kur’ân vardı. Tek surenin mislini getirmek hususunda dünyanın bütün kelâm ve fesahat üstadlarına meydan okudukları halde, hiç kimse buna muktedir olmadı ve hepsi birden böyle bir tecrübeye uzak kaldı.

Bazı din âlimlerine göre, Allah Resulünün, Arap topluluğuna getirdikleri mucizeli kelâm, İsa Peygamberin ölüleri diriltmesi ve kör gözleri açmasından daha acaip ve delalette daha parlaktır.

Kureyş taifesi, üstün söz, harika kelâm, belâgat ve fesahatte mümtaz bir topluluktu. Aralarında yarışmaları hep kelâm sahasındaydı. Böyleyken Kur’ân belâgati karşısında apışıp donmaları ve ona bir misil getirmekten âciz kalmaları Allah Resûlünün risalet âyeti ve nübüvvette delili olarak kâfidir.

Sanatında misilsiz bir nakkaş yazı bilmese ve onun yanında bir kâtip kendisine en güzel yazı örneklerini gösterse, asla nakış üstadının kıymetine bir zarar gelmez. Dava, eğer imkân dairesinde olsa, nakkaşa kendi öz sanatında üstün çıkabilmektedir. İşte, Allah Resulü’nün Kur’ân ile Kureyşlilere ettiği iş buna benzer.

Hitabî isimli din âlimi bu bahiste der ki:

«­Allah’ın Resûlü, kendi devrinin insanları içinde üstün akıl sahiplerindendi. Belki mahlûkların en akıllısı… Böyleyken Allahtan alıp getirdiği şey, sırf Hak’tan geldiği için, onda yanılma olmayacağını mutlak olarak halka bildirmişti. Eğer dilediği gibi olmasaydı, olması mümkün bir şey hakkında, “olamaz!” hükmünü vermeye akıl müsaade etmezdi. Mesela Kur’ân için, halk arasında yüksek sesle “siz bunun mislini vücuda getiremezsiniz, kadir değilsiniz, olamaz!” diye bağırmıştı. Netice aynen buyurdukları gibi oldu ve belâgat, fesahat bakımından dünyanın en kahraman milleti içinden bir kimse çıkıp da böyle bir meydan okumaya karşılık vermedi. Bu meydan okumaya, Allah tarafından memur edilmişlerdi.»

Âyet meâli:

«­ De ki, insanlar ve cinler bir araya gelse, Kur’ân’ın bir mislini meydana getiremezler! Hepsi birden el ele verseler ve yardımlaşsalar bile…»

Allah Resulü’nün, bazı âyetleri, kâfirlerin kelâm ustalarına okudukları ve onların da Kur’ân’daki icaz ve derinliği itiraf ettikleri sabittir. (Devam edecek)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Hususilik... - Sayı 114
Hususilik... - Sayı 113
Hususilik... - Sayı 112
Hususilik... - Sayı 111
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Kalem, İlahi Kelam’ın yazılmasına ve yayılmasına, yani insanın iki dünyasının da saadetle olmasına vasıta oluyor.
Kalem, insanın iki dünyasını da mahveden bâtıl fikirlerin yazılmasına ve yayılmasına alet edilebiliyor…
Kalemle kazığın şekil olarak birbirine benzemesini bir inceliğe işaret olarak göremez misiniz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13165592
 Bugün : 7082
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604937
 Bugün : 376
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 226
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim