Malatya M. Nihat Malkoç Sayı:
79 - Ocak / Mart 2014
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Zamanın buz tutmuş eteklerinde kırık dökük düşlerime tutunurken, peşinden gittiğim acı tatlı hayallerim beni Beydağı eteklerine götürüyor. Yürek devletimin payitahtı olan bu gizemli ak şehir, bana kaybettiklerimin izinden ısrarla gitmemi söylüyor. Ne kadar uzağına düşsem de, Malatya hep yanımda, yanı başımda… Ben her ne kadar onu terk etsem de o bir vefalı dost olarak beni hiç terk etmiyor. Gönül soframda başköşeye kuruluyor günde üç öğün… Hasreti yudumluyoruz zamanın billûr kadehlerinde. Aşka kalkıyor câm ü cemler…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Zamanın su misali aktığı demlerde Malatya’dan uzak geçen her an, ömre ziyandır. Malatya sevdası yüreğimi sarıp sarmalayan tutkuların en yakıcısıdır. Hasret trenleri düşlerimi taşır, bu şehrin vuslatlara gebe viran istasyonlarına. İçimde kurumaya yüz tutmuş karanfilleri sular ateşin gözyaşları... Bahçeler yanar özlemin korlaşan ateşinden. Yağmurlar emzirir hasretten kuruyan gönül yamaçlarını. Sevdaların ve hüzünlerin girdabında sürüklenir Malatya’ya dair düşlerim ve gülüşlerim… Bir el iter beni hüznün ve acının koyağına…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Âh Malatya’m! Şehirleri hasedinden çatlatan gül yüzlü dilber… Kanayan yaralarıma merhem; umudun koyaklarında açan sevda çiçeğim… Taşınla, toprağınla, mavi ve yeşilinle yüreğimdeki sahralara hayat veren şehir… Gönlümüz ve hasret yüklü bakışlarımız sana akmakta… Geçmişime tanıklık etmiş, düşlerimi emzirmiş, karanlıklarıma aydınlık olmuş, vuslatın fitilini ateşlemiş Malatya!.. Sen ki ihanetin koynunda nice badireler atlattın… Bir çınar gibi kök saldın yaralı gönüllere. Hayallerimizi ve rüyalarımızı süsleyen Malatya, sen ki bir servi kadar dik ve onurlu yaşadın. Bir elif gibi dikildin virgül gibi iki büklüm olmuş çirkef suretlerin karşısında. Bu yüzden sana duyduğumuz sevgi ve muhabbet gönüllerimize sığmıyor. Havanla, suyunla, dağınla, taşınla hayat bahşediyorsun içinde yaşayanlara…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Tadıyla bizi kendine tutsak eden kayısının, nam-ı diğer ‘mişmiş’in diyarıdır şirin Malatya… Cennet nimetlerinden sayılır yüzü sapsarı kesilen kayısı… Ağaçlar bahar yüzlüdür bu gizemli şehirde… Dallar meyveye durduğunda gönüller inşirah neşvesiyle dolar taşar. Mişmiş, bu şehrin en tatlı hatırasıdır damaklarda. Sofralarımızda reçeldir tadına doyamadığımız… Büyük küçük herkesin hayatında kendine has bir yer edinir şüphesiz…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Malatya bana zamanı, aşkı, hasreti, sonsuzluğu ve aydınlık yarınları hatırlatandır. Nice güzel suret yansır burada hayatın gül yüzlü aynasından. Yolların birbirine kavuştuğu noktada zamanı öğütür Urfa taşından yapılmış olan kadim saat kulesi… Burada zaman yorulmuştur akreple yelkovanın bitip tükenmeyen tiktaklarından… Fakat yine de vazifesine dört elle sarılmıştır. Medeniyetlerin beşiği olan, doğunun yarınlara koşan cilveli kızıdır Malatya…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Malatya hiç uyanmak istemediğimiz bir uykuda gördüğümüz doyumsuz düştür. Bu rüyanın yorumu hayra delalet eder şüphesiz. Yarınlarımız bu rüyada canlanır; uyanır derin uykusundan. Şehir okşar başınızı bir anne şefkatiyle. Geceye dağılan şehrayinler çocuk yanımızı emzirir. Yarısı yırtık bir siyah beyaz resimde tebessümü donmuş silik hatıralar, kalan hüzün artığı ömrün dibacesi olur. Şehre dair düşler ve düşünceler yeknesak hissiyatı kanatlandıran bir barış güvercini gibi süzülür zamanın sonsuzluğunda. Zamana tanıklık eder Malatya’nın nice hatıraları hafızasında taşıyan kadim cadde ve sokakları. Kuytularında yankılanan ses, sessiz çoğunluğun gül renkli avazı olur. Malatya uyanır derin uykusundan…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Şanlı bir geçmişten gelip aydınlık geleceğe uzar gider bu kutlu şehir… Segâh makamında şarkılar söyler seherleri içinde saklayan geceye… Adı tarihe altın harflerle yazılmıştır bu güzel şehrin. Hafızalarımızdan kimse silemez onun o gülen yüzünü. Kalplerin mihrabı, çöllerin serabı mesabesindedir bu altın yürekli huzur ve sükûn beldesi. Gülünce güldüğüm, ağlayınca ağladığım, gece gündüz demeden yürek dağladığımdır. Gönül aynasında gördüğüm emsalsiz surettir Malatya… Bakmaya kıyamadığım, sevmeye doyamadığımdır. Kalbime değen zehirli bir oktur bu kentten uzak kalışım; tenimi saran ateşten gömlektir.
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Sokakların tarihi zamanın gergefinde dokunur altın ipliklerle. Kentlerin tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır sokakların tarihi. Nisyana kapalıdır onların belleği… Malatya’da da her sokak bir tarihtir. Başını kaldırıp zaman penceresinden bugünlere bakar hüzünlü gözlerle. Belleğimizde tutuşur anılar. Malatya sokaklarının kesme taşlarında zamanın altın izleri var. Birbirinden güzel beldelerinde ahşabın saltanatı kamaştırır gözleri. Tarihî doku, zamanı kuşatır çepeçevre. Cumbalı evlerin kahkahası yankılanır betonarme duvarlarda. Dünden bugüne yapmış olduğu kutlu yolculukta yine de zamana direnir Malatya… Siyah beyaz karelerde yaşayan tarih, bütün haşmetiyle ‘ben de varım’ der. Öylece tutar zamanın elinden. Bizler hayata kepenklerimizi indirmeden Malatya’da tarih nostalji griliğindeki kepenklerini indirmez zamana. Dünle bugün birbiriyle barışık, kucak kucağadır cadde ve sokaklarda…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Kalp gözümü ve gönül penceremi aralayarak Niyazi-i Mısrî’nin izinde arşınlıyorum Malatya’nın uhrevî havayı aksettiren kadim cadde ve sokaklarını… Ulu Cami’nin minarelerinin gölgesinde alev ateş yanan ruhumu serinletiyorum her lahza… Şadırvanlara konan güvercinlerin kanatlarında buluyorum peşinden koştuğum özgürlüğü. Özgürlük Hakk’a kulluktaymış meğer… Hakk dostunun “Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere / Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber / Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-i tenim / Bir devasız derde düştüm, âh ki Lokman bîhaber…” mısraları gayri ihtiyarî dökülüyor dudaklarımdan…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Kaldırımlarında tarihin ayak sesleri saklıdır Posta Caddesi’nin… Hüzün sarmaşıkları sarmıştır hatıraların eşiğini. Zamanın beşiğinde sallanır mazinin görkemli saltanatı. Uçsuz bucaksız göklere karışır emek bahçesinde akıtılan terlerin misk ü amber kokusu. Gökkuşağının yedi rengi siner cumbalı evlerin bahçelerine. Ölümü dipdiri kılar soğuk mermer taşlarının ihtişamı. Hicran bir hüzün demeti bırakır yürek kapılarına. Karşılıksız kalır uzaklara gönderilen gül kokulu, hasret yüklü mektuplar… Düşler hüzün elbisesini kuşanır, arz-ı endam ederek süzülür geçmişin kapı aralığından. Yitik güneşler ansızın belirir ufkun ardından. Yara almış hatıralara merhem olur yarına dair düşlerimiz. Koca çınarların gölgesinde soluruz dünün siyah beyaz duygularını. Sebillerden akan berrak sular ruhların kirini süzer kuşatılmış zaman imbiğinden. Esrik duygular gölgelerin eteğine tutuşur vaktin derinliklerinde. Malatya’da zaman büyür, sığmaz kabına. Geçmişle gelecek arasında uzar gider hatıralar…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Darende’de tabiat bütün cömertliğini sergiler sevgiyle bakan gözlere... Gönül sultanlarının sesi yankılanır Tohma Çayı’nın kanyonlarında. Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri, nam-ı diğer Somuncu Baba’nın maneviyatı kuşatır Darende’nin tarih kokan cadde ve sokaklarını. Basiret nazarlarıyla temaşa edenlere bütün sırlar aşikâr olur Saklı Bahçe’de… Minarelerden okunan lahuti ezanlar tamir eder ruhların kırık dökük yanlarını…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Malatya gönüllerimizin payitahtıdır. Burada her gece yeşilin koynunda uyur mavi… Zaman yorgun düşmüştür akreple yelkovanın tiktaklarından… Esaret günlerinin acı hatıralarını fısıldar Battalgazi burçları… Zaferlerin sureti yansır burçların sırrı dökülmüş kırık aynasından. Kadim zaman, şehrin kötürüm, kırık dökük hatıralarını toplar surların eteğinden. Âhlar gömülüdür surların kesme taşlarına. Yeşilyurt’ta derin bir nefes alır yıllara meydan okuyan şerefli tarih…. Mücelli’de atar zamanın nabzı… Yollar, dönmeyen yolculara ağlar.
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
Malatya demek, biraz da Battalgazi demektir. Zira nice kahramanlıkları bir efsane misali kulaktan kulağa dolaşan Battalgazi’nin ata yurdudur Malatya… Gönüller onun sevgisiyle dolup taşar. Onun kılıç şakırtıları hâlâ duyulur dağlardan, taşlardan… Onun emsalsiz şöhretini unutturamaz zaman… İmanlı gönüllerde dolaşır ona dair rivayetler…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Gurbette mesken tutan haramiler sana dair hislerimizi çaldı. Masallarımızı uzun kış gecelerinde bıraktık. Şimdi bir yabancıyım soğuk bir şehir dekorunda. Sürgün duygularım iltica edecek dost yürekler arıyor. Ne olur beni çocukluğuma, Malatya’ma, ninemin anlattığı masallara götürün. Sıladan çok uzaklarda mukavvadan inşa edilmiş şehirlerde üşüyor pejmürde duygularım. Bahar kokusunu, kuş seslerini, evimizi saran sarmaşıkları özledim. Sıla özlemi her geçen gün depreşiyor içimde. Ruhum sığmıyor sıcaklığını kaybetmiş metal siluetli şehirlere. Gurbetin kasvetli havasında ruhum daraldığında çocukluğumun masallarında alıyorum soluğu. Bu beton saltanatında ahşap evlerin sıcaklığını ne çok özlüyorum.
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
İnönü’den Turgut Özal’a kadar nice devletliler yetiştirmiştir bu ak topraklar… Bu tarihî şahsiyetler geçen zaman içinde mührünü vurmuştur akıp giden zamana ve değişen mekâna. Bu şehrin kekik kokan dağlarında dolaşan rüzgârlar bulutlarla söyleşir. Çiğdemler boynunu büker koyaklarda. Kardelenler zemheri soğuklarında hayata açar gözlerini…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Şehirler, içlerinde yaşayan gayretli insanların eseridir. Malatya da bu kente gönül verenlerin omzunda yükselmiştir kar beyaz bulutlara… Daha mamur bir kent için, gecesini gündüzüne katmıştır burada yaşayanlar… Kentin kimliğini, onun içinde yaşayanlar belirlemiştir. Et ve tırnak gibi bütünleşmiştir şehir ve onun müdavimleri… Güler yüzlü insanlar, tebessüm eden bir şehir bırakmışlardır arkalarında. Çocuklarına gösterdikleri sevgiyi ve özeni yaşadıkları şehre gösteren bu güzel insanlar namus bilmişler yaşadıkları toprakları… Onu bir sevgili gibi bağırlarına basmışlar. Ona ihanet etmeyi akıllarından bile geçirmemişlerdir. Durum böyle olunca şehirle, sakinleri arasında sevgi köprüleri kurulmuştur.
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Gençliğimizin fırtınalarını sende bıraktık Malatya’m!.. Deli dolu yanlarımızı toprağına gömdük. Sen ki içimize altın harflerle yazdığımız bir sevdasın. Baba ocağımsın, ana kucağımsın sen… Yağmurlarında ıslandığım günlerin hatırası suluyor ruhumun goncalarını. O masum gençlik aşklarının üzeri henüz küllenmiştir. Dağlara, taşlara ve ağaçlara çizdiğimiz kalpler ancak silinmiştir. Fakat hiçbiri gönüllerden silinmemiştir. Seneler geçse de nabızlarımız ‘Malatya’ diye atar. Malatya’nın taşı, toprağı şairlerimizin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bu şehir dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla içimizde yaşıyor. Sazımız sözümüz sıladan izler taşıyor. Türkülerimizin nağmeleri bizi bu topraklara bağlıyor. Yeşille mavinin kucaklaştığı şirin Malatya’m dosta güven, düşmana korku salmaya devam ediyor çok şükür...
Firuze gözlü yârimdir Malatya!..
Nice zenginlikleri içinde saklar doyumsuz Malatya mutfağı... Doyum olmaz bulgurdan yapılan köftelerine... İçli köfte, analıkızlı, kayısı tatlısı, ekşili köfte, mercimekli köfte, kulak çorbası, tavşanlı yufka, kaburga dolması, tava, kâğıt kebabı, kalbur hurması, bilik, pirpirim cacığı, yapraklı köfte… Adını sayamadığımız daha nice lezzetler var Malatya mutfağında…
Firuze gözlü yârimdir Malatya!...
“Malatya Malatya bulunmaz eşin/Gönülleri coşturur ayla güneşin” türküsünde efkâra bulanır kadim düşlerim… Zira bir Arguvan türküsünün yürek yakan nağmesidir Malatya… Malatya’da her türkü dünden bugüne, bugünden yarına kurulan birer gönül köprüsüdür.
Bu şehri vasfetmede kelimeler acze düşer. Malatya anlatılmaz, ancak yaşanır…
|