Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
Güneş Meydanda
Ali Erdal

İlk mâbet (Kâbe); ilk insan (ve ilk peygamber) tarafından Allah’ın emri üzerine, meleklerin yardımıyla yapıldı. Camiler, mescitler onun şubeleri… Hattâ namaz kılınan her yer, o süre içinde şubesi…

Kâbe (ve şubeleri)… Zamandan ve mekândan münezzeh Allah’ın mecazî mânâda evleri… Öyleyse… Kimsenin mülkiyetinde olmamalılar… Korunmak için hiçbir ferde ve topluma muhtaç olmamalılar. Nitekim öyle oldu. “Ebabil kuşları” şahidimizdir. Bırakın kullar tarafından korunmalarını, onlar bulundukları beldelerin tapuları… Camiler mühür, minareler imza… Yıkılmış olsalar bile… Üstelik beldeleri güzelleştirirler. Değil beldelerin kendileri, siluetleri bile, onlar sayesinde ayrı bir güzellik ve mânâ kazanır. Beldeler, ihtişam ve şahsiyet kazanır. Onlar, cem ettikleri topluluğun maddî ve manevî aksiyonları için mihrak noktasıdırlar.

Sadece İslâm… İşte böyle… Mabedinin hüviyetini… Herkesin anlayacağı sadelik ve netlikte açıklayabilir. Bu başlangıç... Derinleşmek isteyenler için alan geniş. İslâm’ın dışındakilerin söyleyebilecekleri ise, yapı bilgilerinden ibaret kalır. Mâbetlerinin, yaratılışla başladığını söyleyemeyecekleri gibi, başlangıçlarının ilâhî emir olduğunu, meleklerin yardım ettiğini de söyleyemezler. “Yeryüzünde temiz her yer bizim için ibadet yeridir” hiç diyemeyeceklerdir. Merkez ve şube münasebeti söz konusu bile değildir. Tabiî ki “Allah’ın evi” de diyemiyeceklerdir; en fazla kutsal mekân kabul edeceklerdir.

İslâm’ın mabedi; varoluşu icabı hayatın merkezidir. Doğumdan ölüme… Bir yere yerleşilecekse önce münasip bir yere Kâbe’nin bir şubesi inşa edilir… Sonra her şey ona göre vaziyet alır, hizaya geçer… Belde ona göre kurulur, hayat ona göre yaşanır… Ölüm de ona göre... Bugün önce insanlar bir yerlere telâşla ve alelacele evler yapıyorlar… Rehbersiz ve plânsız… Düşüncesiz ve öngörüsüz… Nüfus yoğunlaşınca mahalleli cami için harekete geçme ihtiyacı duyuyor. Yani cami, bırakın merkez olmayı kenar bile değil. Dış kapının mandalı. Bu şartlarda caminin hayatı nizamlaması söz konusu olabilir mi? Bugün merkez olamaması, İslâm’ın değil, caminin hakikatinden mahrum Müslümanın aczi.

Maddede maliklere muhtaç olmayan mabedin, “günah işlemez ruhanî sahipleri” haliyle olamaz. Günahsız olmanın da üstünde “günah çıkartan” kralları yalınayak huzuruna getirten, karşı çıkanı cezalandıran “insandan çok çok üstün, Tanrı’dan kıyas olmaz derecede küçük” patronları hiç olamaz. Bütün sırları, manevî dereceleri biliyor görünen mâbet efendileri de yoktur. Herkesin giremeyeceği esrarlı odalar, dehlizler, kutsal sular, kutsal ateşler, kutsal mumlar da yoktur. Böyle dolgu maddelerine ihtiyacı yoktur. Her şey güneş gibi meydanda, maddede ve mânâda aydınlık. İçinden ve dışından güneş gibi apaçık ve apaydınlık. Dindarlık görüntüsü ile safdilleri kandırmak isteyenler, cami dışında başka mekânlara kutsallık görüntüsü vermek gayretinde olmuşlardır.

Sadece İslâm, mabedine ibadete gelecekler için maddî ve mânevî temiz olmayı şart koşabilmiştir. Temizliğin ne olduğunun ve nasıl temiz olunacağının atlasını “mükelleflere” göstermiştir. Diğerleri, bir de böyle şart koşarlarsa kimseyi bulamayacaklarını bilmenin ezikliği ile şart ileri sürememişlerdir.

Zamanı ve mekânı da yaratan Allah’ın evi mâbedimiz, dünyanın yuvarlaklığı sebebiyle zamanı kucaklamaktadır. Dünyada her an… Her an!..  Evet her an!.. Allah’ın varlığı, birliği, ibadetin O’na yapılacağı, Kâinatın Efendisi’nin son peygamber olduğu, kurtuluşun İslâm’da olduğu yüksek bir yerden insanlara günde beş defa tebliğ edilir, kurtuluşa çağırılır. Her şeyi yaratan Allah, bunu mümkün kılmıştır. Bu aynı zamanda ibadet vaktinin de ilânı. Arı oğul verir gibi, dünyada her an ezan okunur, her an namaz kılınır. Şu ihtişama ve nasibe hayran olmaz mısınız? Minareyi işte bu yücelik, icat etti. Günlük namazlar için “vakit” emrinin hikmetini anlar gibi oluyoruz.

En şahane nizam ve disiplin… Önde “iki anını birbirine eş geçirmeme” gayretinde imam… Daha ehil biri geldiğinde tevazu ile yerini terke hazır… Arkasında ihtiyaç halinde vazifeyi devralıp devam ettirecek ehliyette kişiler. Hiçbir aksaklık, nizamı bozamaz. Bir sistem dâhilinde ip gibi dizilen saflar… Görülmeye değer... Hele Kâbe’deki saflar ve tavaf öyle bir güzellik ve öyle bir nizam ki anlatılır gibi değil. Dizilişte ne mevki, ne zenginlik, ne kuvvetlilik, ne güzellik, ne şu, ne bu bir kıymet ifade ediyor. Ve okuyuşundaki tesir ve güzellikle, zarafet ve incelikle cemaat içinde pırıldayan bir yıldız daha: Müezzin… Eşi bulunmaz cemaat şuuru… Herkes birbirine, belki onun sayesinde namazımız kabul oldu diye sevgi ve saygıyla davranır. Cemaate dâhil olmanın zamanı, şekli, usulü en ince ayrıntılarına kadar bellidir… Cemaatten çıkmanın da… Ayrılmanın değil, geçici olarak çıkmanın.

En geniş toplulukları sinesinde barındırmanın bütün usul ve yolları belirtilmiş olmasına rağmen, cemaate dâhil olmak için kayıt, abonelik, numara, sıra, formalite yok. Ücret yok… Tek şart Müslüman olmak; bunun da kararı ferdin kendisine ait... Cemaate katılmanın şartlarını yerine getirmek ve şartları kaybettiğine karar vermek de… Zorlama yok, takip yok, mimleme yok. Dün neredeydin, niye geç kaldın, niye erken ayrıldın diye sorgulama yok. İçerde bir yeri kendisine tahsis etmek yok… Mâbedi bir sınıfa, renge, topluluğa tahsis etmek yok. Her biri her Müslümana açık. Eşi bulunmaz bir “sivil topluluk”…

Devamı iıin tıklayın
Dünyayı İmar
Kadir Bayrak

Saadet asrında umre niyetiyle yola çıkan kutlu kafile, Hudeybiye’ye vardıklarında, Allah Resulünün (sav) devesi Kusvâ, oradan ileriye, Mekke’ye doğru bir adım dahi atmadı, atamadı. Yönünü Medine’ye çevirdiklerinde hızla yürüdü ama aksi istikamette bir güç onu durdurdu.

Mübarek dudaklardan, “Ebrehe’nin filini Mekke’ye girmekten men eden Allah, Kusvâ’ya da müsaade etmiyor.” sözü işte o zaman döküldü…

“Çağrı” filmini izleyenler şu sahneyi hatırlayacaktır; Peygamber mescidinin yerini de zahirde, görünürde Kusvâ belirledi. Temelinde takva, iman, teslimiyet olan, Yesrib’i medenî kılacak, Medine yapacak mescidin yeri bu şekilde tayin edildi.

Devamı iıin tıklayın
Şehir
Necip Fazıl Kısakürek

İslâm inkılâbı, milyonluk kitlelere, ruhî, harsî, içtimaî, iktisadî, idarî, siyasî, fennî, en ileri bir merkez edecek olan büyük (Metropolis)lerin binacısıdır.

Gece ve gündüz nur saçacak olan bu (Metropolis)lerde, bir minareyle bir minare arası, yıldızların bile pertavsız kullanmadan okuyabileceği şekilde, Allahın birliğine ve Peygamberinin hak olduğuna dair ışıktan vecizeler...

İslâm inkılâbının şehrinde hudutsuz tenzih ve tecrit ruhunun mekânı olan mâbed, nihaî derecede sade; İslâm satvet ve heybetinin ifadesi olan her nevi mesken de, en salim zevk ölçüsiyle, fevkalâde ziynetlidir.

Allah Resulünün “Camilerinizi sade, evlerinizi ziynetli bina ediniz!” mealindeki hadîsleri, bu fevkalade nazik ölçünün bizzat kaynağıdır. Müslümanların, asırlar boyunca, mukaddes kaidelerden herhangi biri olan bu ölçüye ne kadar ters hareket ettiğini düşünecek olursak, İslâmiyeti olanca saffet ve asliyetiyle kavramaktan ibaret olan İslâm inkılâbının kaç asırdan beri mevzu teşkil ettiğini anlarız.

Asırlar boyunca Müslümanların şehir, kasaba ve köy manzaraları, beka yolu olduğuna inandıkları mavera âleminin işaretçisi muhteşem ve müheykel camiler etrafında, fenâ sahası olduğuna inandıkları dünyanın en küçük tamire bile değmez çerden çöpten dam altlarını ve entipüften insan koğuklarına ihtar etmiş; ve en feci netice olarak, yabancı nazarlara, bu aşağılık ruhu telkin edenin İslâmiyet olduğu hissini vermiştir.

İslâm inkılâbının nurlu, süslü ve heybetli mekân ölçüsünü billûrlaştıran şehir, dünyanın imarı ancak nihayete kadar getirildikten sonra asli gaye teşkil etmiyeceğine, sadece fenâ ve bekâ arası bir basamak olduğuna ait bir remzdir. Muazzam bir ruh notasına benziyecek olan İslâm (Metropolis)leri, bu dünyadan öbürüne geçecek insanoğlunun, bu dünyada en çilekeş ve derin ruha sahip olabilmesi için, nokta nokta ve çizgi çizgi bütünleştirilmeye muhtaç, grift içtimâi hayat kadrosunu pırıldatacaktır. Her türlü ruhbaniyete zıd olan, ve ukbâ hakkını dünya hakkının eksiksiz verilmesine bağlıyan İslâmiyetin hakikati de bu mevzuda, yalnız bu ölçüden ibarettir.

Devamı iıin tıklayın
Misâlsiz Yaratandan Kuluna Düşen Hisse
Ekrem Yılmaz

El’Halik, Yaratıcı olan Allah’ın güzel isimlerinden El’Mübdî Celle Celâl, Misâlsiz Yaratıcı demek. Yarattıkları yok iken onları varlık âlemine çıkarıyor; zerreden kürreye, örneği yok iken bütün kâinatla beraber içimizi, dışımızı donatıyor. En mükemmel bir şekilde hem de… Eksiği ve fazlası olmadan. Yani daha iyisi, daha doğrusu, daha güzeli olamazdı. Olan en mükemmel: En güzel, en doğru, en iyi… Yaratan da El’Musavvir: Şekil Verici Kâmil Zât: Eksiği ve fazlası olmayan Kâmil Kudret… Sübhanallah. Sadece yaratılanları değil, işleyişi de öyle yaratıyor ki; bütün canlıların hücre yapısından organ fonksiyonlarına, duygularından ruhî yapısına, aklından zekâsına, yer katmanlarından gök katlarına, ay ve güneşten yıldızlara, Kürsîden Arşa, dünyadan ahirete her şey en mükemmel yörüngesinde yüzüyor. Her şey yerli yerinde: El’Hakîm’in eseri… Ay-Güneş, gece-gündüz, yer-gök, madde-ruh, insan-cin her şey kuşatılmış. Ve her şey itaatte… Çizgiden çıkma lüksü yok hiçbir şeyin. İllâ insan… O da kendini hür zannederken bile kuşatılmışlık içinde gafil… Ve bir imtihana tabi tutulduğundan, her şey onun için yaratıldığından itaat ve isyan etmesine müsaade edilmiş. Ama isyan ederken bile birçok zorunluluktan dolayı kuşatılmışlığının dışına çıkamaz. Hikmetine binaen onu imtihana tabi tutmuş. Mahdut zamanda mekânı emrine vermiş. Kendisinin, Vasıtasız İcat Edici-El’Bedî olarak varlık sahnesine çıkardığı kâinatta ona da imkânlar vermiş. O da ilk andan itibaren beldelerin imarı için kolları sıvamış: Binalar, piramitler, kitabeler, anıtlar, yer altı şehirleri, saraylar, şatolar, mâbetler, muhteşem kapılar, kubbeler vs vs. toprağa kondurmuş.

Devamı iıin tıklayın
Armudun Son Çiçeği
Fatma Pekşen

İşte, zaman değirmeninin dişlilerine mağlup olan, mahallenin son kerpiç evi de yerle yeksan olmuştu. Bir iki saatlik toz bulutuyla birlikte, yüzünün üstüne kapaklanarak, yitip gitmişti.

Sanki asırlardır bu mahal boştu; asırlardır kazınmış gibiydi toprak. Üstüne bir de nisan yağmurunu yiyince; vakit de geceye doğru yol alınca, hepten kaybolmuştu. Karanlık yutmuştu birçok rengi yuttuğu gibi. Tek renge bürünmüştü ortalık.

İnşası aylar alırdı da, yıkımı, yok edilmesi nasıl iki saatte biterdi hayret! Hâlbuki ne yürek çarpıntılarıyla, ne heveslerle, ne heyecanlarla ilk kazma vurulurdu temellere. Ne dualarla akıtılırdı kurbanın kanı. Ne umutlarla yükselirdi yapılar.

Dün öğlen saatlerinde, civarı gürültüye boğan iş makineleri, alışık oldukları homurtularla gelmiş, burnu havada pozlarla, şımarıklıkla işlerini görüp gitmişlerdi.

Mütevazı, senelerin sırrını barındıran, hangi tarihte yapıldığını mahalleden kimsenin hatırlamadığı son kerpiç evi, ayağına çelme taktığı arkadaşını düşüren arsız mektep çocuğu gibi yere yıkmışlardı.

Devamı iıin tıklayın
Bâki Olan Allah
Dergi Editörü

Kardelen’e can suyunu veren Bilecik’te, ömrü yarım asrı biraz geçen hastane, artık ihtiyaca cevap veremediğinden terk edildi. Yerine yenisi inşa edildi.

Hastaneyle akran adliye, aynı gerekçeyle dört parçaya bölündü. Ceza, hukuk mahkemeleri, icra ve denetimli serbestlik müdürlükleriyle şehrin farklı noktalarında, farklı binalarda hizmet vermeye devam ediyor.

Millî eğitim, tapu, nüfus ve pek çok müdürlük ya terk edilen başka binalarda veya devletin kiracı olduğu binalarda iş görüyor, maalesef.

Şehir merkezinde yakın tarihte inşa edilip bir müddet kullanıldığı halde tehlike arz ettikleri için yıkılan ve halen inşaatları devam eden iki adet de cami var.

Yeni yapılan başta okul birçok devlet binası daha boyası kurumadan bir yenisine duyulan ihtiyacı haykırıyor.

Devamı iıin tıklayın
Temel Sağlam Mı?
Site Editörü

Duvarı nem, insanı gam yıkar demiş atalarımız. Bir tarafta insan, bir tarafta bina… Bina dediğimiz taş, çimento, demir, tuğla gibi malzemelerden meydana gelen bir yapı, insan ise fiziken hücre, doku, kan, damar, kemikten ibaret ama aynı zamanda eşrefi mahlûkat… Bir binanın insanla nasıl ortak noktası olabilir?

Kaygılanmanın, kederlenmenin insana vereceği zararı anlatan yukarıdaki atasözünde anlamı kuvvetlendirmek için nemin bir duvara veya binaya vereceği zarar kullanılmış. Demek ki bu iki yapı arasında yani insan ve bina arasında ortak noktalar var. Bu ortak noktalardan en dikkat çekicisinin Arapça’daki “ömr” kökü olduğunu düşünüyorum. Ömür, mamur, imar, mimar hattâ tamir… Hepsi aynı kökten türemiş kelimeler.

Ömür, yaşama süresi demek. Bir şeyin hayatta olduğu zamana ömür diyoruz. Kur’ân-ı Kerîm’de de bu anlamda kullanılmış. Arapça’da sık kullanılan Ömer, Amr ve yine Kur’ân’da başlı başına bir sure olan İmran kelimeleri bu kökten geliyor.

Bina tarafına gelirsek, binanın yapılmasına imar deniyor, kelime anlamı canlandırma, şenlendirme. Binaya “ömür” veriliyor imar ederek. İnsanlar gibi binaların da ömrü var, neyin yok ki?

Devamı iıin tıklayın
Kardelenden Haberler
Kardelen Dergisi

Sinan AYHAN’ın yeni kitabı: “BOZGUN” ÇIKTI

Gönüldaşlarımıza, Allah rahmet eylesin

36. Kardelen toplantısı

36. Toplantıda Ali ERDAL’ın konuşması

36. Toplantı Başkanı Kadir Bayrak’ın Konuşması

Devamı iıin tıklayın
Gelecek Sayı Konusu
Kardelen Dergisi

Gelecek sayı (116) konusu, 13.02.2023 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.

Eserler, 06-19.03.2023 tarihleri arasında, “Kardelen’de yayınlanması talebiyle” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli.

Değerli yazarlar;

Eserlerinizi Word dosyası olarak gönderiniz. Programın imkânlarını kullanınız ve elle düzenleme yapmayınız. Yanlışsız dergiye ve siteye aktarmak için, aslına irca etmemiz gerekiyor. Bu da bizim vaktimizi alıyor.

Fikrin değerini bilenlere, Kardelen’e abone olarak dâvâyı güçlendirmek yakışır. Kardelen ancak onlarla yoluna devam edebilir.

Devamı iıin tıklayın
Hürriyet Ateşini Tutuşturan Kutlu Çıra: İSTİKLÂL MARŞI
M. Nihat Malkoç

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;/Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak./O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;/O benimdir, o benim milletimindir ancak." dörtlüğünde geçen "Korkma" kelimesi çok eleştirilse de bu, sığ bir bakış açısının eseridir. Zira İstiklâl Marşı'nın "Korkma" diye başlaması tesadüfi bir durum değil, aksine Mehmet Akif'in bilinçli bir tercihidir. Çünkü o, Türk milletinin ne kadar kahraman bir millet olduğunu, vatanı için canını seve seve verebileceğini, bunu tarih boyunca ispatladığını bilen donanımlı bir münevverdir. Aslında bunu, millet korktuğu için de söylememiştir. Bu haddizatında İslâm düşmanlarına (ehl-i salip'e) bir çeşit meydan okumadır. Malûmu ilâmdır.

Devamı iıin tıklayın
Heybemden
Av. Mustafa Büyükgüner

Nasrettin Hoca’nın Mezar Sandukası Bulundu

Vefa Ödülü Âşık Veysel’e Verildi

Türkçe; Makedonya’da İkinci Resmî Dil Olma Yolunda

Türk Masalları Sahneye Çıkıyor

Devamı iıin tıklayın
Kanayan Yara
Av. Mustafa Büyükgüner

Yanlış hatırlamıyorsam otuzlu yılların sonlarıydı. 20 yaşında delikanlıydım. Muallim mektebini yeni bitirmiştim. Devlet beni bu köye tayin etti. Dağ köyü… O zaman köy kalabalık… Köy halkı Bulgaristan muhaciri, Balkan Savaşlarında devletimiz yenilince toplayabildikleri eşyayı sırtlanmışlar, yollara düşmüşler. Uzun kış gecelerinde köy odalarında ihtiyarlar Bulgaristan’daki köylerini, hatıralarını anlata anlata bitiremezlerdi. Keyifleri iyi olduğunda eski oyunlarını oynarlar, geldikleri yörenin türkülerini söylerler, birbirlerine şakalarını yaparlardı. Bu geceler genelde bir gurbet türküsüyle biterdi. Hayatın bütün zorluğunun bir dantel gibi yüzlerine işlendiği bu insanlar; kirpiklerinde asılı kalan bir damla gözyaşıyla evlerinin yolunu tutarlardı. Böyle zamanlarda sabah namazına kan çanağı gibi kıpkırmızı gözlerle gelen cemaatten sıla hasretinin uykuya galip geldiğini anlayabilirdiniz.

Devamı iıin tıklayın
Sakın Okuma
Halis Arlıoğlu

Evet, tatlı canın, aziz ruhun hiç sıkılmasın. Gül yüzün sararıp solmasın, nazlı bedenin incinmesin, sakın okuma. Hele öyle maroken koltuğuna bir gömül, sigaranı yak, yanı başına viski ve mezelerini koy. Kalın ensen biraz daha kalınlaşsın. O koca göbeğin iki misli olsun. Yok yoook! Sıkma tatlı canını. Sakın okuma! Hiç senin gibi adamlar sıkılmaya üzülmeye gelir mi? Yazık değil mi sizlere? Aman ha sakın üzülme!

İşlerin tıkır tıkır yürüyüp gidiyor. Ne güzel rahatın var. Bir elin yağda bir elin balda... Dünya olayları mı? Yok canım, neme lazım... İşin mi yok, dünya batmıyor ya, yerinde duruyor... “Azerbaycan”, “Kıbrıs”, “Afganistan” neye lazım...

–Ohooo! Şuna baksana, bırak bu sıkıcı konuşmaları, amma da mızmız adamsın. Sinek gibi insanı rahatsız ediyorsun, sana ne onlardan? Kar kış varmış, yollar kapanmış, insanlar açmış, sıkıntıda imiş, boşveeer! Şu araba işini halletmem lazım. Modeli eskidi, yeni bir araba gerekiyor. İşler de öyle yoğun ki sağı solu göremiyorum.

–Sakın okuma! Daire sıcacık... Söyle çay getirsinler... Kar kış mı dedin? Yol mu? Canım şimdi onların ne gereği var... Baksana işim başımdan aşkın... Bir sigara molası vereyim nefesleneyim... Sakın okuma memur bey, sakın okuma! Başını dertte gönlünü darda bırakma, aybaşına daha çok var.

Devamı iıin tıklayın
Fragman Bitti Asıl Film 2023te
Erdal Kozankaya

Erdoğan’ın sağlıkta, ulaşımda, savunma sanayinde ve diğer alanlardaki büyük başarıları sadece fragmandı, asıl film 2023’te başlayacak. Büyük sıçramalarla, büyük ekonomik, siyasî, askerî güç olacağımız anlaşılıyor. 2023 bir milat olacak. Nasıl mı? Karadeniz’de bulduğumuz milyarlarca metreküp doğalgazı kullandığımız zaman. Kapatılan petrol kuyularımız bir bir açılıyor, kendi petrolümüzü kullandığımız zaman. Nükleer santrallerimizi çalıştırıp kendi elektriğimizi ürettiğimiz zaman. Başta bor madeni olmak üzere yer altındaki bütün madenlerimizi çıkarıp kullandığımız zaman. Bugün bütün dünyaya meydan okuyan savunma sanayimiz, insansız hava, kara, deniz araçlarımız, İHAlar, SİHAlar, Akıncılar sayesinde gelecek milyarlarca dolar hazinelerimize aktığı zaman… Asıl film o zaman başlayacak. Türkiye dünyanın enerji devi, küresel gücü olacak. Karadeniz’de, Akdeniz’de daha çok enerji yatakları arayıp bulacağız. Yarının dünyasında en büyük enerji kaynaklarını kim kontrol ederse güç onda olacak. 21. yüzyılın bütün savaşları petrol için yapılmıştı. Şimdi ise doğalgaz birinci güç oldu. Petrol, elektrik geride kaldı. Bütün kozlar, avantajlar Türkiye’nin elinde. Recep Tayyip Erdoğan herşeyin farkında, uluslararası ilişkilerde usta bir satranç oynuyor. Maalesef her alanda geç kaldık, yıllarımızı çaldılar, oyaladılar. İçimize yerleştirdikleri kripto, dönme, sebatayist, kökleri dışarıda kişiler kalkınma hamlelerimizi engelledi.

Devamı iıin tıklayın
HƏR ŞEY BİR AZ QARATƏHƏR OLMALI...
Şəfa VƏLİYEVA

Açılan sabahlar saxlamalı özündə qoynundan çıxdığı gecənin ətrini... Bir şair nə qədər öysə də vüsalın doyulmaz ətrini ümidsizliklər sevinməli sözündə...

Hər şey bir az qaratəhər olmalı... Üzümüzdən süzülən qara göz yaşları bəyazları sevməyimizin sığortası olmalı... Qara-qara düşüncələr mavi-qızılı əməllərin gərəkliyini anlatmalı...

Qaratəhərə bürünməli ağ qızılgüllər... Tikanlarını sevməyi öyrətməli bizə qaratəhər üzüylə...Pərdələr bir az kirlənməli, pəncərələr qırılmalı, fincanlar çat verməlidir əlimizdə. Ovxalanıb tökülməli peçenyelər sevimli xalçamızın üstünə, qalmalı ayağımızın altında, qulağımızı oxşamalı xəfif xırçıltı səsləri... Qorxmamalı, gülümsəməliyik.

Devamı iıin tıklayın
Bursa Bağlamında Şehir Olgusu
İlkay Coşkun

Medeniyetlerin üst seviyelerini işaret eden şehir olgusu; yazarların, sanatçıların muhayyilesinde hep yerini almaktadır. "İnsanın en büyük erdemi şehir kurmaktır" diyen Platon'a kadar bu anlayışı götürebiliriz. Metin Önal Mengüşoglu da "Bursa Çarşısında Kervan Eğledim" kitabında, şehir olgusuna etraflıca değinmektedir. Kitapta yer alan Bursa şehrimiz üzerine yazılmış yirmi beş yazıda da şehir olgusu, şehirlilik, duyumsanan, yaşanılan şehri içselleştirme, şehirleri anlama gibi birçok kavrama cevaplar aranmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede yazar ile şehir arasında ruhsal bir akrabalık kurulmaktadır. Özellikle Bursa gibi çok kültürlü bir şehri yerli, yerleşik, muhacir gibi olgular üzerinden ele almıştır. Şehirlerin inşası, tarihi, bayındırlık ve sosyal hayatı gibi diğer konular da irdelenmektedir.

Devamı iıin tıklayın
Babamı Kaybetmedim
İlknur Eskioğlu

Elimi nereye uzatsam, elimden tutacakmışsın gibi yakınımda hissediyorum seni. Ansızın çıkıp gelecekmişsin gibi bir his doğuyor içime. Sanki çok yakın bir yerlerden, o tiz sesin geliyor kulağıma. Sonra efil efil esen rüzgâr, kokunu getiriyor bana. Gözlerimi kapatıyor, buğday teninin kokusunu içime çekiyorum. Gözlerimi açınca, yanı başımda belirecekmişsin gibi bir sıcaklık kaplıyor yüreğimi. Varlığını, iliklerime kadar öyle derinden hissediyorum ki… Varsın, benimlesin, yanımdasın… Bir o kadar da uzak, çok uzaklardasın. Böyle bir ârafın içinde kalıyorum baba. Emin olduğum bir şey var ki; her gün, bir adım daha sana yaklaşıyorum.

Devamı iıin tıklayın
Zanaatkâr
Ayşe Yaz

Arnavut kaldırımlı tek caddeyi sağlı sollu çevreleyen iki katlı kerpiç evlerin aralarından fırlayıveren yeni apartmanlar olmasa, zamanın durduğu bir beldeye geldiğinizi sanırsınız. Genç insandan yana nasibi kıttır kasabaların. Toprak ne eksen fazlasıyla verse de, delikanlıyı genç kızı tutamaz bu yerler. Herkes gözünü büyük şehre diker. O yüzden ahaliyi bölsen, çarpsan, toplasan; baharın bol çiçeğini, yaz güneşine katsan bir avuç âdem eder. Eee... Kasabada insan az olunca hükümetin hazinesinden payına düşen mangır da, haliyle kâğıt da sırıtır.

Devamı iıin tıklayın

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (116):
Öncesi ve sonrasıyla bir muhasebe vesilesi; deprem...

Son Eklenen Yorumlardan
 Herkes bir çok hastalığa iyi gelen mai kibrit-i şerif ten bahsetmiş te nedir nasıl yapılır hiçbir bi... Ömer

 Elinize emeğinize sağlık sayın hocam. Sakın okuma yazınız harika olmuş. Maalesef biz ilk emri OKU ol... Ahmet Güney

 Kökümü arıyorum... Mikail

 Etkiliyeci, düşündürücü ve manevi bir yazı olmuş.Gönlünüzden dökülüp,kaleminize yansıyan manidar bir... Hümeyra hilal

 Elinize emeğinize sağlık, musikimizin geçirdiği evreleri iyi analiz etmişsiniz.... Ahmet Güney


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ekinler Gibi
Veliler Ordusundan 333
Güneş Meydanda
Bursa Bağlamında Şehir Olgusu
Misâlsiz Yaratandan Kuluna Düşen Hisse
Sakın Okuma
Garbı uyandırıp aydınlatan İslâm Âlimler


Ali Erdal - Güneş Meydanda
Ali Erdal - Veliler Ordusundan 3...
Kadir Bayrak - Dünyayı İmar
Necip Fazıl Kısakürek - Şehir
Bedran Yoldaş - Çözülen Değerler
Ekrem Yılmaz - Misâlsiz Yaratandan ...
Ekrem Yılmaz - Vatanda
Ekrem Yılmaz - Uludağı Sırtlamak
Fatma Pekşen - Armudun Son Çiçeği
Ahmet Mahir Pekşen - Apartman Hayatı
Dergi Editörü - Bâki Olan Allah
Site Editörü - Temel Sağlam Mı?
Necdet Uçak - Ömür
Necdet Uçak - Yüz Aklığı
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
Kardelen Dergisi - Gelecek Sayı Konusu
M. Nihat Malkoç - Hürriyet Ateşini Tut...
Hızır İrfan Önder - Hem Kışımsın Hem Bah...
Ayhan Aslan - KAZANDA PİŞTİK SEFER...
Mehmet Balcı - Benzemez
Mehmet Balcı - Nasıl Büyüdük
Ahmet Çelebi - Ey Allahım
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Av. Mustafa Büyükgüner - Kanayan Yara
Halis Arlıoğlu - Sakın Okuma
Ahmet Değirmenci - Her Hecemde Yalnızlı...
Ahmet Değirmenci - Bozgun
Osman Akyol - Rahmet Bulutu
Büşra Doğramacı - Koyun Koyuna
Murat Yaramaz - Mum
Murat Yaramaz - Sevinç
Murat Yaramaz - Karamsar
Mahmut Topbaşlı - Ne Çare
Erdal Kozankaya - Fragman Bitti Asıl F...
Şəfa VƏLİYEVA - HƏR ŞEY BİR AZ ...
Erkan Karakaya - Ufukların Yandığı Ye...
Mertali Mermer - Kara Bulutları Dağıt...
İlkay Coşkun - Bursa Bağlamında Şeh...
Özkan Aydoğan - Ekinler Gibi
İlknur Eskioğlu - Babamı Kaybetmedim
Yusuf Çelikler - Makam-ı Yusuf
Ayşe Yaz - Zanaatkâr
Sevinc HƏMZƏYEVA - KÖVRƏK XATİR...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 11384313
 Bugün : 3382
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 576120
 Bugün : 51
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 56
 115. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 2
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 14
Son Güncelleme: 7 Şubat 2023

Künye | Abonelik | İletişim