Şaşırmadık Halis Arlıoğlu Sayı:
124 -
 Milyonlarca Suriyeli’yi katleden, İslâm’ı yozlaştırmak için sokulan Nusayrî ideolojisinin sapkınları ülkeden kovulunca, bu katillerin derdi önce batı kesimini sonra da içteki anarşi destekçisi CHP’yi sarmış. Batı, Türkiye’nin dünyada özellikle İslâm ülkelerinde ve Ortadoğu’da söz sahibi olmasını asla istemiyor. Elinden gelen engeli çıkarıyor. Bu konuda desteklemediği şer örgütü ve ülkemiz düşmanı kalmamıştır. Bunlara alışığız. Fakat şaşırmadığımız asıl konu, CHP’nin ve içteki ülke düşmanlarının tavrıdır.
Katil Esad’ın arkasından yas tutan CHP kodamanları, medyası ve çığırtkanları Suriye’nin yeni başkanı olan adamın sünnete uygun sakalını görünce feryada başladılar: “Efendim bunlar şeriatçı ve tarikatçı ve köktendinci imiş. Alevileri ve diğer azınlıkları katlederlermiş. Suriye kadınlarına peçe ve çarşaf giydireceklermiş. O yüzden en kısa zamanda Suriye’deki aleviler ve azınlıklar Türkiye’ye getirilmeliymiş.”
Aslında bu hezeyanlara şaşırmadık. Zira aynı deli zırvaları, İslâm düşmanlığı, millî irade ve inanca husumetleri ezelden beri vardır. Bu hezeyanları Erbakan döneminde, Tayyip Erdoğan’ın seçilme arifesinde de sıklıkla dile getirdiler. Çünkü bunların ağababalarından olan Mahmut Esat Bozkurt ve Tevfik Rüştü Aras vb. kişilerin şu hezeyanları hâlâ tarihî kaynaklarda kayıtlıdır: “Arkadaşlar! Biz İslâm kaldıkça ve Müslümanca yaşadıkça Avrupa bizi asla içlerine kabul etmez. O yüzden Hristiyan olmalı ya da dinimizi değiştirmeliyiz.” 18 Temmuz 1923’te TBMM’de söylenen bu söz Kâzım Karabekir Paşa’nın şahitliği ve itirafı ile “İstiklâl Harbimizin Esasları” adlı kitabında mevcuttur. İşte olaya bunun için şaşırmadık. Bilindiği üzere ülkemizde şöyle bir damar var: Müstemleke damarı. Yüzyıl evvel müstemleke zihniyetini “Jöntürkler” temsil ediyordu, sonra “İttihatçı çeteler” bunu devraldı. Cumhuriyetle birlikte bu zihniyet CHP’ye intikal etmiştir. Memleketimizde cereyan eden bu müessif olayları fark etmeyenlerin, Kalahari düzlüğünde otlayanlardan farkı yoktur.
Milletimize ve devletimize husumeti, kini, nefreti olmayan her namuslu insan ve devlet başkanı mevcut iktidarın Suriyelilere yardımından ve barışçı çabalarından iftiharla bahsetmektedir. Bundan en çok rahatsız olanlar kendilerini güçlü sanıp zayıfları sömüren, İslâm düşmanı ve bozgunculardır.
Bu sakim (hastalıklı) ve sakat zihniyet müntesipleri İslâm karşıtı olan o hezeyanlarda ve halen devam ettikleri inanç ve millî irade düşmanlıklarında ısrar edip bu tecavüz ve hakaretlerden, mürtetçe ifadelerden asla nedamet ve pişmanlık duymamışlardır. Ayrıca bu batıl ve batı hayranlığı tavırlarını sürdürmek için cuntacı ve darbecilere destek vererek ülkeyi “BELENE” kampına döndürmüşlerdir. Örneği yakın zamanda yaşadığımız ve halen acısını çektiğimiz katsayı, kamusal alan ve ikna odaları mezalimidir.
Aslında kabahat zalimlerde değil, onlara yardım ve yataklık yapan, bir de bu zulüm ve aşağılamaların farkında olmayıp hâlâ bu zihniyetin ateşine odun taşıyanlardadır.
İşin özü bu zihniyetin karakterinde ve yapısında var olan bir iffetsizliktir. Zira Demokrat Parti yani Menderes dâhil bütün millî irade temsilcilerini aynı suçlarla itham etmişlerdir. Özellikle kasetle gelip kasetle giden bir müptezelin şu hezeyanları hâlâ milletin hafızasındadır. “Sakın cumhurbaşkanı adayı olma, çünkü ülkeyi felakete götüreceksin. Olma! Olma! Olma!” diyerek Tayyip Erdoğan’a ve millî iradeye olan kin ve nefretini kusmuştur.
Bu ideoloji sahiplerinin millî, dinî, tarihî değerlerimize, kültürümüze inançlarımıza olan düşmanlıkları yaptıkları icraat ve binlerce belge ile sabittir. Yıllardan beri kin ve nefretlerini, inançlarımıza karşı hakaretlerini, kendilerince kutsal ve dokunulmaz sandıkları şu yavelerle kamufle etmektedirler: Cumhuriyetin temel değerleri, laisizm, ilke ve inkılâplar ve Kemalizm. Bu kelimeler, sürekli kullanıp, iğrenç bir şekilde sömürerek istismar ettikleri kavramlardır. Birçok yerde zikredildiği üzere o meşhur ve menfur belgeyi tekrar yazıyorum. Buna rağmen kendilerini Müslüman tesmiye edenler bunu bir kere daha okusunlar ve kime destek verdiklerini anlasınlar.
1942’de Matbuat Umum Müdürlüğünce İstanbul gazetelerine gönderdiği tebliğde şöyle denilmektedir.
“Gazetelerinizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahisle yazı, mütalaa, ima ve temsillere rastlanmıştır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî gerek temsili ve gerek mütalaa kabilinden yazılacak olan yazılardan tevakki edilmesi (sakınılması) ve başlanmış bu gibi tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesi gerekmektedir. Aksi halde ilgili basınlar sürekli kapatılıp, yazanlar için cezai müeyyideler uygulanacaktır. Çünkü biz ülke çapında ima ile olsa bile yeni bir fideliğin (dinî gençliğin) yetiştirilmesine taraftar değiliz.” (Türkiye Cumhuriyeti Başvekâleti, Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi, 17 Mayıs 1942, Sayı 658) (Vekil adına: VEDAT NEDİM TÖR) Ayrıntılar, Burhan Bozdağ’ın “İşte Zulmün Belgesi” isimli kitabında mevcuttur.
O herifin teklif ve tasarısına, hükümetin ilgili belgede olduğu gibi baskısına rağmen milletimiz Hristiyan olmamıştır. Fakat laisizm, kemalizm, ilke ve inkılâplar gerekçe gösterilerek yapılan zulümler, Hristiyan âlemin Müslümanlara karşı işlediği zulümden geri kalmamıştır.
Ülkemiz insanını, kendi ülkesinde, kendi vatanında laisizm, kemalizm, devrimler, ilke ve inkılâplar maskesi altında ezmiş, Merhum Necip Fazıl’a “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!” dedirtmiş, Albay Enver Tuncalp’e de aşağıdaki şiirde ifade edilen ıstırap ve işkenceyi yaşatmışlardır:
VATANIMIZDA
Anadolu, Trakya bizim yurdumuz,
Dağlarında gezer şu bozkurdumuz,
Bizi asker alır şanlı ordumuz,
Öksüz kul gibiyiz Vatanımızda,
Yetim, dul gibiyiz Vatanımızda.
Yaşıyoruz fakat, ziyade değil,
Söz hakkımız mevcut, ifade değil,
Hâkimiyet bizim, irade değil,
Hep donuk gibiyiz Vatanımızda,
Hep konuk gibiyiz Vatanımızda,
Yurdumda gezerken titriyor dizim,
Bir garib gibiyiz burda azizim,
Biz Müslüman - Türküz TÜRKİYE bizim,
Mürteci gibiyiz Vatanımızda,
Mülteci gibiyiz Vatanımızda.
Canlarını yurda adar oldular,
Mülkü kurtarmağa medar oldular,
Kızıllar, Masonlar dindar oldular,
Biz kâfir gibiyiz Vatanımızda,
Misafir gibiyiz Vatanımızda..
Sonuç olarak, bu menhus kavramlar, bu ülkeye sadece işkembesini düşünen, maddeci, ateist, materyalist ve Marksist, batı hayranı, inanç ve millî irade düşmanı ucubeler yetiştirmiştir.
Bence 2025 yılının en önemli olayı Hristiyan bozması zalim Esed’in defedilmesi bir de içteki yozlaşma, zorlama ve dayatmaya rağmen Ayasofya’dan başlayıp Galata Köprüsü’ne kadar devam eden o muhteşem Filistin Yürüyüşü idi. Aslında bir güneş doğuyor. “Dün Ayasofya, Bugün Emevî, Yarın Aksa” başlığı altında yapılan muhteşem Filistin mitingi karşısında bu yazının başlığı “Bir Millet Uyanıyor” olmalıydı. Konuyu Merhum Mehmet Akif’ten bir alıntıyla bitiriyorum.
Şehâmet dîni, gayret dîni, ancak
Müslümanlıktır;
Hakîkî Müslümanlık en büyük bir
kahramanlıktır.
Cebânet , meskenet, dünyâda, sığmaz
rûh-i İslâm’a...
Kitâbullâh’ı işhâd eyledim -gördün ya- dâvâma.
Görürsün, hissedersin varsa vicdânınla îmânın:
Ne müdhiş bir hamâset çarpıyor
göğsünde Kur’ân’ın.
|