|
İlk mâbet (Kâbe); ilk insan (ve ilk peygamber) tarafından Allah'ın emri üzerine, meleklerin yardımıyla yapıldı. Camiler, mescitler onun şubeleri... Hattâ namaz kılınan her yer, o süre içinde şubesi...
Kâbe (ve şubeleri)... Zamandan ve mekândan münezzeh Allah'ın mecazî mânâda evleri... Öyleyse... Kimsenin mülkiyetinde olmamalılar... Korunmak için hiçbir ferde ve topluma muhtaç olmamalılar. Nitekim öyle oldu. "Ebabil kuşları" şahidimizdir. Bırakın kullar tarafından korunmalarını, onlar bulundukları beldelerin tapuları... Camiler mühür, minareler imza... Yıkılmış olsalar bile... Üstelik beldeleri güzelleştirirler. Değil beldelerin kendileri, siluetleri bile, onlar sayesinde ayrı bir güzellik ve mânâ kazanır. Beldeler, ihtişam ve şahsiyet kazanır. Onlar, cem ettikleri topluluğun maddî ve manevî aksiyonları için mihrak noktasıdırlar.
Sadece İslâm... İşte böyle... Mabedinin hüviyetini... Herkesin anlayacağı sadelik ve netlikte açıklayabilir. Bu başlangıç... Derinleşmek isteyenler için alan geniş. İslâm'ın dışındakilerin söyleyebilecekleri ise, yapı bilgilerinden ibaret kalır. Mâbetlerinin, yaratılışla başladığını söyleyemeyecekleri gibi, başlangıçlarının ilâhî emir olduğunu, meleklerin yardım ettiğini de söyleyemezler. "Yeryüzünde temiz her yer bizim için ibadet yeridir" hiç diyemeyeceklerdir. Merkez ve şube münasebeti söz konusu bile değildir. Tabiî ki "Allah'ın evi" de diyemiyeceklerdir; en fazla kutsal mekân kabul edeceklerdir.
İslâm'ın mabedi; varoluşu icabı hayatın merkezidir. Doğumdan ölüme... Bir yere yerleşilecekse önce münasip bir yere Kâbe'nin bir şubesi inşa edilir... Sonra her şey ona göre vaziyet alır, hizaya geçer... Belde ona göre kurulur, hayat ona göre yaşanır... Ölüm de ona göre... Bugün önce insanlar bir yerlere telâşla ve alelacele evler yapıyorlar... Rehbersiz ve plânsız... Düşüncesiz ve öngörüsüz... Nüfus yoğunlaşınca mahalleli cami için harekete geçme ihtiyacı duyuyor. Yani cami, bırakın merkez olmayı kenar bile değil. Dış kapının mandalı. »Devamı |
|
 |
Şehir Necip Fazıl |
İslâm inkılâbı, milyonluk kitlelere, ruhî, harsî, içtimaî, iktisadî, idarî, siyasî, fennî, en ileri bir merkez edecek olan büyük (Metropolis)lerin binacısıdır.
Gece ve gündüz nur saçacak olan bu (Metropolis)lerde, bir minareyle bir minare arası, yıldızların bile pertavsız kullanmadan okuyabileceği şekilde, Allahın birliğine ve Peygamberinin hak olduğuna dair ışıktan vecizeler...
|
|
|
 |
Bâki Olan Allah
Dergi Editörü
|
Kardelen'e can suyunu veren Bilecik'te, ömrü yarım asrı biraz geçen hastane, artık ihtiyaca cevap veremediğinden terk edildi. Yerine yenisi inşa edildi.
Hastaneyle akran adliye, aynı gerekçeyle dört parçaya bölündü. Ceza, hukuk mahkemeleri, icra ve denetimli serbestlik müdürlükleriyle şehrin farklı noktalarında, farklı binalarda hizmet vermeye devam ediyor.
|
|
|
 |
Temel Sağlam Mı?
Site Editörü
|
Duvarı nem, insanı gam yıkar demiş atalarımız. Bir tarafta insan, bir tarafta bina... Bina dediğimiz taş, çimento, demir, tuğla gibi malzemelerden meydana gelen bir yapı, insan ise fiziken hücre, doku, kan, damar, kemikten ibaret ama aynı zamanda eşrefi mahlûkat... Bir binanın insanla nasıl ortak noktası olabilir?
Kaygılanmanın, kederlenmenin insana vereceği zararı anlatan yukarıdaki atasözünde anlamı kuvvetlendirmek için nemin bir duvara veya binaya vereceği zarar kullanılmış.
|
|
|
 |
 |
Dünyayı İmar
Kadir Bayrak
|
Saadet asrında umre niyetiyle yola çıkan kutlu kafile, Hudeybiye’ye vardıklarında, Allah Resulünün (sav) devesi Kusvâ, oradan ileriye, Mekke’ye doğru bir adım dahi atmadı, atamadı. Yönünü Medine’ye çevirdiklerinde hızla yürüdü ama aksi istikamette bir güç onu durdurdu.
Mübarek dudaklardan, “Ebrehe’nin filini Mekke’ye girmekten men eden Allah, Kusvâ’ya da müsaade etmiyor.” sözü işte o zaman döküldü…
“Çağrı&...
|
|
 |
Armudun Son Çiçeği
Fatma Pekşen
|
İşte, zaman değirmeninin dişlilerine mağlup olan, mahallenin son kerpiç evi de yerle yeksan olmuştu. Bir iki saatlik toz bulutuyla birlikte, yüzünün üstüne kapaklanarak, yitip gitmişti.
Sanki asırlardır bu mahal boştu; asırlardır kazınmış gibiydi toprak. Üstüne bir de nisan yağmurunu yiyince; vakit de geceye doğru yol alınca, hepten kaybolmuştu. Karanlık yutmuştu birçok rengi yuttuğu gibi. Tek renge bürünmüştü ortalık.
İnşası aylar alırdı da, yıkımı, yok edilmesi nasıl iki saatte biterdi hayret! Hâlbuki ne y&u...
|
|
 |
Zanaatkâr
Ayşe Yaz
|
Arnavut kaldırımlı tek caddeyi sağlı sollu çevreleyen iki katlı kerpiç evlerin aralarından fırlayıveren yeni apartmanlar olmasa, zamanın durduğu bir beldeye geldiğinizi sanırsınız. Genç insandan yana nasibi kıttır kasabaların. Toprak ne eksen fazlasıyla verse de, delikanlıyı genç kızı tutamaz bu yerler. Herkes gözünü büyük şehre diker. O yüzden ahaliyi bölsen, çarpsan, toplasan; baharın bol çiçeğini, yaz güneşine katsan bir avuç âdem eder. Eee... Kasabada insan az olunca hükümetin hazinesinden payına düşen mangır da, haliyle kâğıt da sırıtır.
|
|
 |
Heybemden
Av. Mustafa Büyükgüner
|
Nasrettin Hoca’nın Mezar Sandukası Bulundu
Vefa Ödülü Âşık Veysel’e Verildi
Türkçe; Makedonya’da İkinci Resmî Dil Olma Yolunda
Türk Masalları Sahneye Çıkıyor
|
|
 |
Veliler Ordusundan 3...
Ali Erdal
|
(Kardelen kitap okuma faaliyetimizin 124.sünde, okuma programlarımızın 4. kitabı Veliler Ordusundan 333 isimli eseri bitirdik. 126. toplantıda eseri değerlendirdik. Bu toplantıdaki sunumum)
Okuduğumuz Veliler Ordusundan 333 isimli eseri değerlendirme… Bir eseri okumanın tabiî sonucu olarak yapılacak bir faaliyetin adı. Ama ben kendimde “değerlendirme” yapacak gücü bulamıyorum. Bu sebeple eser üzerine tefekkür diyeceğim. Hattâ, kendi yönümden, eser hakkında düşünceler veya eserin düşündürdükleri demek daha münasip.
|
|
 |
Gelecek Sayı Konusu
Kardelen Dergisi
|
Gelecek sayı (116) konusu, 13.02.2023 tarihinde sitemizden (kardelendergisi.com) ilân edilecek.
Eserler, 06-19.03.2023 tarihleri arasında, “Kardelen’de yayınlanması talebiyle” Word dosyası olarak (kardelen@kardelendergisi.com) adresine gönderilmeli.
Değerli yazarlar;
Eserlerinizi Word dosyası olarak gönderiniz. Programın imkânlarını kullanınız ve elle düzenleme yapmayınız. Yanlışsız dergiye ve siteye aktarmak için, aslına irca etmemiz gerekiyor. Bu da bizim vaktimizi alıyor. ...
|
|
|
|
|