Yolculuk Ali Erdal Sayı:
124 -
 İç âlemine öylesine dalmıştı ki, bir saatlik yaya yolculuğunun sona ermek üzere olduğuna üzüldü. Araziye bakıp, on dakika sonra köyde olacağını tahmin etti. Bu tahmin, iç dünyasına dönmesine vesile oldu…
Yere serili yatakta uyuyan bir çocuk… Sabahleyin uyandığında neler yapardı…
Çocuk, sabahleyin erken uyanırdı… Bakar ki, kimse yok… Başlardı ağlamaya. Bilmeyen de yalnızlıktan sanır. Tek başına kalınca korktu derler. Hâlbuki çocuk, annesinin şefkatli sesini duymak ihtiyacındadır. Uyandığını ağlamakla belirtecektir ki, annesi duysun ve kendisine ismi ile seslensin. “Yavrum!” desin… Şu ana kadar, bu derece şefkatli bir ses duymamıştır; bundan sonra da duyacağını sanmamaktadır. Çocuğuna “seni seviyorum” demek zorunda kalan Avrupalı anneye ve çocuğuna acıdı. Demek sevmemesi de mümkünmüş. Hâlbuki onun, bunu duymaya hiç ihtiyacı olmamıştı. Annesi de belirtmeye lüzum görmezdi… Aksi mümkün müydü ki, ayrıca belirtilsin…
–Hoş geldin!..
Şaşırdı… Hatıraları arasında böyle bir söz yoktu. Etrafına bakındı. Kendisine hitap eden köylüyü gördü. Toparlandı:
–Hoş bulduk…
–Yeni öğretmen misin sen?
–Evet…
Köylü uzaklaşınca tekrar içine gömüldü…
Annesinin şefkatli sesinden ismini duymak ne derin bir huzurdu… Annesinden bir cümle daha beklerdi: “Ben buradayım yavrum… Az sonra gelirim.”
Az sonra gelecek olan annesi, onu mışıl mışıl uyur bulacak. Mutlaka gülümseyerek yüzüne bakmıştır. Mutlaka okşamıştır… Kim bilir, ne güzel sözler söylemiştir. Bundan öylesine emindi ki, sormak aklına bile gelmedi.
Annesi uyandırdığında yemeği, masallardaki gökten inme sofralar misali hazır bulacak. Bütün aile sofra başına toplanacak ve “Allah ne verdiyse” yenecektir.
Köy göründü… Beş dakika sonra orada olur. İlk öğretmenliğini yapacağı köyü seyre koyuldu. Artık içindeki yolculuk sona ermeliydi. Kendisini dışına döndürecek cümleyi mırıldandı:
–Anneciğim, senden kazandıklarım içinde sadece şu kelimelerin ifadede aciz kalacağı hal bile okullardaki tüm derslerden üstün… Sayende yeşeren hisler, hocalığımda rehberim olacak…
|