Donuk mürekkep Ahmet Değirmenci Sayı:
87 - Ocak / Mart 2016
Hokkama batırdığım divitimi dikkatle çıkarıp, en nazik hareketlerle kâğıdımın üzerinde gezdiriyor, yeni bir seyahate çıkıyorum. Saatlerimi alan bu yolculuk esnasında, bir yandan Dede Korkut Hikâyelerini kıskandıracak büyüklükte destanlar oluşurken, beri yandan da destanın en can alıcı resimleri dökülüyor süt beyazı kâğıdıma. Ama hiçbir şey burada bitmiyor! Zira, destanlar üç-beş saat içerisinde yazılmaz. Bu yolculuğun sürdüğü saatler birbirine bağlanan günlerin, haftaların, ayların içinde geziniyor ve en sonunda da harap-bitap bir şekilde düşürüyor son noktayı. Cihan harbinden yeni çıkmış harabe bir şehir gibi darma duman bir manzara... "Çok şükür bir destanı daha noktaladık."
Toparlıyorum bütün kâğıtları. Kolay değil, koca bir destan dizdik, kontrol etmek gerek hata olmasın diye. Daha ilk sayfayı açar açmaz bütün dünyam yıkılıyor. Kâğıtlarda bir çizik bile yok. Hokkamda bitmemesini umut ettiğim mürekkebimin donmuş ise eğer, ki umudum bu, yazılarıma destanlarıma yeniden kavuşurum... (YAZILMAMIŞ DESTAN; CİLT:6, SAYFA:419…-K.A.-) -A.Y.A.-
|