SEVDY?YM ?AYRLER M. Nihat Malkoç Sayı:
67 - Temmuz / Eylül 2009
Şiirle beslenir benim ruhum... Şiir okumadığım ve şiir yazmadığım gün kendimi eksik hissederim. Çok iyi bir şiir okuyucusu olduğumu söyleyebilirim. Günümüzde internet denen bir nimet var önümüzde. Nimet diyorum; zira internet faydalı kullanıldığında bulunmaz bir nimettir. İnternet ortamında binlerce şairin milyonlarca şiirine ulaşmak mümkündür. Artık şiir okumak için ille de şairin kitabına para vererek sahip olmak da gerekmiyor. Yüzlerce şiir sitesi var sanal ortamda. O sitelerde yeni ve eski şairlerin şiirlerine kolayca ulaşılabiliyor. Ben de bu sitelerde sık sık dolaşıyorum. Hayatımda bir kez bile oyun oynamadım bilgisayarda. Hep kültür, sanat ve edebiyat sitelerine düştü yolum... Şiir ve edebiyat sitelerinde eskilerin şiirlerini okuyorum, yeniler neler yazıyor diye bakıyorum. Bir anlamda şiir mütalaa ediyorum.
Şiirde pek çok ismi tanıyorum, farklı tarzlarda yazılmış şiirler okuyorum. Yani belli bir şaire bağlı kalmıyorum. Herkesi okumaya ve takip etmeye çalışıyorum. Bu bana olumlu olarak yansıyor. Belli bir kalıba sıkışıp kalmıyorum. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olmak da benim için bir avantaj teşkil ediyor. Zira şiirin teorisini ve geçmişini de iyi bildiğimi düşünüyorum. Bu durumum ve konumum beni öteki şairlerin yanında daha avantajlı kılıyor. Fakat bu durum şiir yazmayla doğrudan bağlantılı bir durum değildir. Böyle olsaydı bütün edebiyat öğretmenleri şair olurdu. Oysa büyük şairlerin çoğu edebiyat öğretmeni değildir.
Çocukluk yıllarında özellikle halk şairlerini çok okumuşumdur. En çok da Karacaoğlan'ın şiirlerine ilgi duymuşum. Onun koşmalarını ezberlemişim. Üniversite eğitimi sırasında işin ilmini öğrenirken divan şairlerini de görüp onlar üzerinde yoğunlaşmışım. Özellikle Fuzuli ve Şeyh Galip bende derin izler bırakan büyük divan şairleridir. Mehmet Akif'in Safahat'ı da benim için çok özel kitaplardan biridir. Bu kitap da ruhumu beslemiştir. Cumhuriyet döneminde yaşayan Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de ilgi alanıma girmiştir. Üzerimde en çok tesiri olanı da Necip Fazıl'dır. Bu daha sonra yerini günümüz şairlerine bırakmıştır. Günümüz şairlerinden Sezai Karakoç, okumaktan haz aldığım şairlerin başında gelir. Bu şairlerin şiiri içselleştirmeleri ve kuruluktan kurtararak derinleştirebilmeleri beni etkilemelerinin yegâne sebebidir.
Günümüz şiirini ve genel anlamda edebiyatını elimden geldiğince takip ediyorum. Benim evime her ay beş-altı tane kültür, sanat ve edebiyat dergisi girer. Zaten her ay beş-altı dergide yazı ve şiirlerim yayınlanıyor. Durum böyle olunca günümüz edebiyatını dergilerden de takip edebiliyorum. Bunlar yetmeyince internet ortamından yararlanıyorum. Günümüzde beğendiğim şair ve yazarlar vardır şüphesiz.... Doğal olan da budur zaten. Herkes kötü yazmaz. Mutlaka birileri şiirde de, diğer türlerde de belli bir kaliteyi yakalayacaktır.
Beni sevindiren asıl şey günümüzde bayanların edebiyata ilgi duyması veya tabir caizse bir anlamda edebiyata ve şiire el atmasıdır. Kadınlarımız son zamanlarda her alanda olduğu gibi edebiyatta da varlıklarını hissettirmeye başladılar. Artık geçmişte olduğu gibi kadınlarımız şiir yazarak duygularını ifade etmekten çekinmiyorlar. Çok şükür ki bu alandaki tabular da bir bir yıkılıyor. Kadınların edebiyata el atması edebiyata renk ve ahenk katıyor.
Kadın olsun, erkek olsun mümkün olduğunca yenileri okumaya ve takip etmeye çalışıyorum. Fakat bu kalemlerin olgunlaşması için belli bir zamana ihtiyaç vardır. Bir kişinin bir şiirini görüp beğenerek onu göklere çıkarmak iyi bir eleştirmenin yapacağı iş değildir. Bu konuda aceleci olmamak gerekir. Zira bir çiçekle bahar olmuyor. Her şeyde olduğu gibi edebiyatta da, şiirde de devamlılık esastır. Kendini yenileyebilenler ve tekrara düşmeyenler zamanla fark edilecek ve hak ettikleri noktalara geleceklerdir. Bu konuda isim vermek de bence acelecilik olur. Yeni kalemleri rakip görmemek, onlara destek ve moral vermek eskilerin de sorumluluğudur. Bu kervan yeni yolcularla menzile olan kutlu yolculuğunu devam ettirecektir. Bu kutlu yolculukta düşenleri ezmemek, onların elinden tutup kaldırmak ayakta kalanların vazifesidir. Zira kimin ne zaman düşeceği hiç belli olmaz. El olan el bulur.
|