Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3477 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

K?KLER -1-
Altan Atan

  Sayı: 47 - Ocak / Mart 2005

Bir zamanlar “acaba olur mu” dediğimiz garipliklerin yaşandığı günler bir bir geçip gidiyor. Bu gidişat, garipliklerin artarak yaşanacağı zamanlara doğru...
Yeni zamanlar kısa sürede eskitiyor ve tüketiyor her şeyi… Unutmak, unutulmak diz boyu. Yüzeyde pek tutunan olmuyor ve olmayacak da ama köklü olan her ne var ise başka şekillerde görünüyor/görünecek bile olsa her zaman var olacak.
Radyo Televizyon Üst Kurulu’ndan ceza alan televizyonların yayınladıkları bir belgesel var. Geçenlerde yine bir kanalda prime time denen o ünlü saat diliminde yayınlandı. “Prime time” yayıncılık pazarının kızıştığı, TV’ler için değerli bir zaman dilimi. Bu zaman diliminde kaliteli bir belgeselin yayınlanması ancak bir ceza sayesinde mümkün olabiliyor. Bu da ayrı bir gariplik işte… Belgesel 1927’de yapılan mübadele ve sonrasını anlatıyor.
Birbiri ile bağlantılı bunca konu arasında cımbızla seçim yaparak konuyu dağıtmamaya çalışıyorum, öylesine doluyuz ve öylesine hüzünlü...
Dikkate değer bazı şeyler var bu belgeselde. Bunlardan biri yeni adı Kayaköy olan eski rum köyünün özellikleri: 1000 hanede yaşayan 7000 nüfuslu bu rum köyünün 2 doktoru, 2 eczanesi, sanatkârları, tiyatrosu ve bir de gazetesi varmış. Ayrıca iki büyük okul; biri erkekler diğeri kızlar okulu… İki büyük okul dendiğine göre küçükleri de varmış demek ki… Bizimkiler onları anlatırken çok medeni insanlardı diye övüyorlar ama yunan İzmir’e çıkınca, sizi keseceğiz demeye başladılar derken sesleri garipleşiyor.
Ne gidenler memnun Yunanistan’a ne de gelenler Anadolu’ya… Her biri doğdukları toprakları aramışlar. Oradan gelenler burada dışlanmış, buradan gidenler de orada…
Bu bir hüzün hikâyesidir. Tıpkı Anadolu’nun yıllardan beri yaşadığı hüzün hikâyeleri gibi... Bilinçaltında köksüzlüğün bir türü var. Peki, bilinç var mı derseniz derim ki yok. Eğer bilinç olsaydı yaşanan her ne kadar kötü olursa olsun bir şekilde tamir edilebilirdi. Burada, bizi aşan başka bir üst bilincin varlığı sırıtıyor anlayana.
Dikkati çeken bir başka olayda şu: belgesel Yunanlı bir gazetecinin sözleri ile sona eriyor; keşke bunlar yaşanmasaydı, bunlar savaşın sonuçlarıdır diye başlıyor ve karşı olunması gereken şeyleri sıralıyor. Saydıklarının içinde düşündürücü bir şey var: Köktencilik. Bu kelimenin böyle bir hüzün hikâyesinde ne işi var acaba?
Yıllarca bir arada yaşayan insanların gün gelip akıl almaz işler yapmalarının nedeninin köktencilik olduğunu tespit etmiş olsa gerek ki böyle acıların yaşanmaması için köktenciliğe karşı savaşılması gerektiğini söylüyor. Haksız da sayılmaz çünkü daha da kötüleri yakın zamanlarda bile yaşandı ve halen de yaşanıyor. Üstelik bu gidişle devamı da gelecek gibi…
Bilinçaltında böyle küflenmiş, kokuşmuş, bozulmuş köklerin olduğu bir zihin yapısından ne beklenir. Kötülüğe kök salmış köklü bir yapı… Aslında ne kadar zayıftır ve ne kadar köksüz!..
Batının en zayıf tarafının bu olduğuna inanıyorum. En zayıf olan taraf, kullanılmaya en uygun olan taraftır bildiğimce.
Batının sağduyulu insanları yaşanan acıları, kötülükleri bir şekilde anlamaya, aşmaya ve onları bir daha yaşamamaya çalışıyorlar ama maalesef batı toplumları kendilerine sunulan köktencilik jeneriği ile dolup boşalıyorlar. Onları da anlamak gerek. Elbet onlarda bizi anlamalı ancak ah bir baş başa, biz bize kalabilsek...
Aynı durum doğunun sağduyulu insanları ve doğu toplumları için de geçerli değil mi? Bu noktada yok aslında birbirimizden farkımız… Hepimiz amacı aynı içeriği farklı jenerikler ve filmler içinde yaşamıyor muyuz?
Karşıyız bizde onlar gibi böyle köktenciliğe. Köküne kibrit suyu dökülesi inançlara, fikirlere ve zihniyetlere… İşte bunu söylüyoruz insanlık olarak hep birlikte.
Bu ortak reddiye ayrıca demek istiyor ki: İyiliği arıyoruz, huzuru, mutluluğu arıyoruz hem de sonsuz olanını. Yeter artık süründüğümüz ayağa kalkmak ve kök salmak istiyoruz… Ama keşke pazar bizim olsa da malımızı kendimiz anlatsak, kendimiz satabilsek...
Televizyonlardan yayınlanan bir haberi sizlere aktararak yazımın devamına bir köprü kurmuş olayım. Endonezya’da yeni keşfedilen bir bölgede yeni canlı türleri bulunmuş. Bu bölgeye ilk defa insan giriyormuş. Yeni kuş türleri ve diğerleri… Bilim adamlarının ellerine konmuş kuşlar ekranlardan seyrettik; insanlardan kaçmıyorlar çünkü ilk defa insanlarla karşılaşıyorlar. Eğer birileri insanların zararlarıyla ilgili bir jenerik hazırlayıp onların anlayışına yerleştirseydi hiç böyle davranırlar mıydı acaba?
Onların köklerinde vahşilik yok henüz… Ne güzel bir köktencilik bu değil mi?
Kökler devam edecek…

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : syla    
Yorum : öylesine doluyuz öyle hüzünlü..............





 
Yakarsa Dünyayı...... - Sayı 114
Mizah Ciddî Bir İştir!... - Sayı 113
Mezarımı Taştan Oyun... - Sayı 112
Müjde... - Sayı 108
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Kasem olsun!
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Bir tufanın ardından: Filistin
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13165897
 Bugün : 7387
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604946
 Bugün : 385
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 226
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim