Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5511 kez okundu.     16 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Yedi karış
Sümeyye Yücebilgili

  Sayı: 68 - Nisan / Haziran 2011

“Yavrucuğum, kızım, hadi artık, uyanma vakti!” Bu ses ve sözler tüm mutlulukları bana yoldaş eden annemindi. Onu duyarak gözlerimi yeni güne açtım. Başımı gayri ihtiyari sol tarafıma çevirdim ve tülü geceden açık unutulmuş pencereden masmavi gökyüzünü görüverdim. Aman Allah'ım! Ne kadar berraktı. Bulutlar nasıl da topak topak serpiştirilmişti, gökyüzüne ait, özenle ütülenmiş mavi elbisenin üzerine. Hayretten ve hayranlıktan dakikalarca yatağımdan çıkmadan seyre dalmış olmalıyım ki annemin beni çağıran sesini tekrar işittim. Ani bir hamleyle yorganı üzerimden kaldırıp yataktan fırladım. Beyaz ponponlu kırmızı terliklerimi giyip odanın kapısına doğru koştum. Pembe boyalı tahta beşiğinde yatmakta olan sekiz aylık kardeşim, beni yatağın fırlattığını düşünmüş olmalı ki korkudan kocaman açtığı gözleriyle bir bana bir yatağıma baktı. Çimen yeşili gözleri vardı kardeşimin. Ağlamasına gönlüm hiç razı olmazdı ama ağladığında gözleri nadide birer zümrüt olurdu. Parlak ve esrarlı. Bir an durdum ve kardeşime gülümsedim. Rahatlamıştı artık.

Annem ve babam büyük odada kahvaltı sofrasına çoktan oturmuşlardı. Aralarında tuhaf bir gerginlik vardı. Babam yanlarına geldiğimi fark edince hiç olmadığı kadar sevecen bir tavırla beni yanına çağırdı. Babamı çok severdim ama onu hiç bu kadar sıcakkanlı görmemiştim hele de bana karşı. O sabaha kadar mesafeli, soğuk ve sertti. Evde olduğu zamanlar içimde mutluluğun yanında suçluluk da filizlenirdi. Suçluluk diyorum bu hisse çünkü benimle hiç konuşmaz sadece abimle ilgilenirdi. Onunla köy meydanına gider, kahvenin önünden gururla geçer ve onu omuzlarına bindirip eve dönerdi. Benim dışarı çıkmama hiç razı olmazdı. Onu utandırdığımı hissediyordum. Sebebini bilmediğim bir utançtı bu. Günlerce ağlamıştım suçumun ne olduğunu bilmeden ve bir kabahatim olduğunu düşünerek. Babam abimi çok seviyor ve onunla gurur duyuyordu. Demek ki; benim bir hatam vardı ve bu babamı utandırıyordu.

Biraz korkarak çokça da mutluluk duyarak babamın yanına oturdum. Beni kendine çekerek yanağımdan kocaman öptü. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacağımı zannettim o an. Anneme baktım yüzü gülüyordu ama gözleri dolu doluydu. Korkuyordu adeta ağlamaya içine akıtıyordu yaşlarını. Bu muammayı çözmem mümkün değildi. Hep beraber kahvaltımızı bitirdik ve babam pencerenin önündeki sedire kahvesini içmek üzere oturdu. Ben, her zamanki gibi, sofrayı toplaması için anneme yardım ediyordum. Evimizde bir bayram havası hâkimdi. İçim kıpır kıpır mutluluk doluydu. Nasıl olmasın ki, şu altı yıllık ömrümde ilk defa babamın beni sevdiğini gösteren bir durum yaşanmıştı. Abim de benim gibi hem şaşkın hem de mutluydu.

Sofra bezini silkelemek için bahçeye çıktım. Birden abimin koşarak yanıma geldiğini fark ettim. Babamın beni hemen yanına çağırdığını söyledi soluk soluğa. İçim bir fena oldu. O anı tarif edebilmem mümkün değil. Bilmediğim o kabahatim yüzünden olmalı diye düşündüm. Derin bir nefes çektim içime ve abimin arkasından koşarak içeri girdim. Babamın karşısına geldiğimizde yutkunmakta zorlanıyordum. Bu bayram tablosunun silinmesini hiç istemiyordum. Birkaç dakika bir asır gibi geçti ve babam yere çömelip geçen sene de yaptığı şeyi tekrarladı. Aslında eğlenceliydi. Kocaman elini açıp serçe parmağını yere koydu ve başparmağıyla bacağıma dokundu. Sonra başparmağını dokunduğu yerden hiç kaldırmadan çevirip bu defa da serçeparmağını bacağımda denk gelen yere dokundurdu. Bu hareketi yedi defa yaptığında başparmağı saç diplerime ulaşmıştı. Yüzündeki ifadeyi unutmam mümkün değildi artık. Sevinç ve hüzün nasıl da harmanlanmıştı alnındaki çizgilerde. “Yedi!” dedi gözlerime bakmadan. Annemim hıçkırıklarını duydum o anda. Mutluluktan ağlıyor olmalıydı. Çünkü geçen yıl bu zamanlar “Yediye çok var!” demişlerdi. Demek artık tam yedi karıştı boyum. Hem de babamın karışıyla. Çok mutlu olmuştum.

En güzel kıyafetimi giymemi söylediler, bugün çok güzel bir gündü çünkü. Ben beyaz ketenden dikilmiş etek uçları fırfırlı karpuz kollu elbisemi giyerken, annem de pembe boyalı tahta beşiğinden kardeşimi alıyordu kucağına. “Onunda boyu yedi karış olunca...” dedi ve görünmez bir tokat yemişçesine ağlamaya başladı. Babam yine o sert haliyle anneme bağırdı ve hakaret ederek dışarı çıkardı. Bu köyde erkekler kadınları hep hakir görürlerdi. Bu çirkin durumun bayram sevincimi yok etmesinden endişe ederek babama baktım. Gözlerimdeki endişeyi anlayarak gülümsedi. İlk defa o anda fark ettim yanağındaki gamzenin ne kadar da bizi birbirimize benzettiğini. Aynı anda kucaklaştık, öyle sıkı sarılıyordu ki bana bir an nefessiz kaldım. Sonra elimi tuttu ve ayağa kalktı. Bahçeye oradan da köyün dışına doğru yürümeye başladık. Arkama döndüğümde annem, kucağında kardeşim ve abim yaşlı gözlerle bize bakıyorlardı. Annemin ağlama sesini ve yakarışlarını köyden uzaklaşmamıza rağmen duyabiliyordum. Nereye gittiğimizi ve annemin neden ağladığını sordum babama. Aslında vereceği cevapla çok da ilgilenmiyordum. Çünkü hayatımın en mutlu gününüydü. Bu sabah ilk defa yaşıyordum birçok güzel şeyi. En önemlisi de köy meydanından ve hatta kahvenin önünden babamla el ele geçmiştik. Bugün benim bayramımdı. Mutluluğum sorduğum soruyu önemsiz kılıyordu. Zaten babam da soruma cevap vermemişti. Bir ara ellerimize baktım sevinç içinde. Gerçi benim elim hiç görünmüyordu ya. Babamın eli ne kadar da büyüktü yutuvermişti adeta minicik elimi. Bugün gökyüzü pırıl pırıl, içim mutluluktan kıpır kıpırdı.

Dakikalardır yürüyorduk ve yorulmuştum artık. “Çok var mı daha?” diye sordum. “Geldik” dedi. Etrafta ne bir ev ne de bir canlı vardı. Gözün alabildiğince altın sarısı kumdu her yer. Çölün ortasındaydık. Kayboluruz diye köydeki bütün çocuklara çöle gitmek yasaktı. Korkmuyordum ne de olsa babam vardı yanımda. Durduk ve çömeldik. Kumları eşmeye başladı babam kocaman elleriyle. Birkaç dakika içinde iki yanında da kumdan tepecikler oluşuverdi. Ben de hem çukuru kazmasına yardım ediyor hem de ayakkabısının üzerine biriken tozları minicik ellerimle temizliyordum. Gülümseyerek beni kucağına aldı ve sonra derinleştikçe ıslanan kum çukurunun içine beni oturttu. Bembeyaz elbisemin kirleneceğinden endişe ederek annemin kızacağını söyledim. “Kızamaz!” dedi gözlerini kaçırarak. O an bir ayrılık burukluğu geldi oturdu boğazıma. Babam “Şimdi seninle bir oyun oynayacağız” dedi, kendi dediğine inanmayarak. İki yana yığılmış kum tepeciklerini hızla çukura doldurmaya başladı. “Korkuyorum, elimi tut baba!” dedim. Küçücük elimle babamın parmağını tuttum. Son bakışımda onun ilk defa ağladığını gördüm. Artık hiçbir şey göremiyordum ama babamın parmağı hala avucumdaydı. Hissedebiliyordum sıcaklığını soğuyan elimde.

Elim gevşeyip de parmağı kurtulunca babamın, son bir avuç kumu da örtü üzerime. Nefesim kesilir gibi oldu bir an ama hiç korkmadım ne de olsa babamdı yanımdaki. Oyunumuz çok karanlık daracık bir yere gömdü beni ama artık dışarı çıkabildim. Oyun bitti çünkü. Bir gariplik vardı bu bayram gününde. Babam beni göremez oldu.

Ruhumdu artık çölün üzerindeki. Benim gibi binlerce beyaz elbiseli kız çocuğu varmış meğer çölün üzerinde ve ben hiç görmemişim daha önce. Neydi bizim hiç bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz kabahatimiz acaba. Boyumuz yedi karışa erince bayram ilan edilirdi evlerimizde. Babalarımızın bayramıydı bu aslında. Utançlarından yani bizlerden yani kız evlatlarından kurtuluş günleriydi bu. Yüreğim acıyor babacığım, oynamayalım bu oyunu, ne olur oynamayalım bir daha.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : mehtap öztürk    14.06.2011
Yorum : yüreğine ve kalemine sağlık.gerçekten ilgiyle okuduğum bir hikâyeydi.olaya ilişkin duygular samimi bir dille yansıtılmış.betimlemeler çok iyi.gönülden çıkmış kelimelerle hoş ve hüzünlü bir yazı çıkmış ortaya.tebrikler...yeni yazılarını ilgiyle bekliyorum.




Ekleyen : deniz alkan    12.06.2011
Yorum : Kalbínıze ve kaleminıze sağlık . Tesekkur eder yenı hıkayelerınızı beklerız. :)




Ekleyen : kabecik    12.06.2011
Yorum : Eline yüreğine sağlık... Gözyaşlarıyla okudum...




Ekleyen : FATİH     06.06.2011
Yorum : PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV. BÖYLE BİR TOPLUMLA BAŞLAMIŞ İSLAMİYETİ YAYMAYA. VE 63 SENELİK ÖMRÜ HAYATINDA ADETA YENİ BİR DÜNYA KURMUŞ. KURDUĞU DÜNYANIN İÇİNDEKİ İNSANLARI ÖYLE BİR YETİŞTİRMİŞ Kİ KARINCAYI İNCİTEMEZ HALE GELMİŞ İNSANLIK.İŞTE BİZ O PEYGAMBERİN ÜMMETİYİZ ELHAMDULİLLAH.ALLAH HERKEZİ PEYGAMBERİMİZİN ŞEFAATİNE NAİL EYLESİN.ALLAH RAZI OLSUN.




Ekleyen : bekir şahinyılmaz    27.05.2011
Yorum : yüreğinize ve kaleminize sağlık.bizi islam'la şereflendiren allaha sonzuz şükürler olsun.yoksa bizde o cahillerden olacaktık.ama bu devirde kız çocuğu sahibi olmak daha zor.kumdan açılan bir kapıdan kızımızı cennete gönderme var islamı öğretmeyip cehenneme göndermek var.allah bizi şuurlu müminlerden eylesin.ayrıca bütün islam aleminin cuması mübarek olsun.




Ekleyen : Bahri Şenkal    27.05.2011
Yorum : Yüreğinize sağlık..Hiçbir zaman kapanmayan yaramızı tekrar kanattınız..Eskiden ana babalar kızlarını diri diri kuma gömer ve cennete gönderilerdi şimdi ise daha merhametsizler! Kızlarına sahip çıkmayarak ateşe atıyor cehenneme gönderiyorlar!




Ekleyen : Ömer~    25.05.2011
Yorum : Harika olmuş kuzenim..Nice hikayelere inş.. :)




Ekleyen : Soner Bulut    24.05.2011
Yorum : Sümeyye Yücebilgili' yi böyle anlamlı ve duygu yüklü bir hikaye kaleme almasından dolayı tebrik ediyorum. Yüreğinize sağlık. Başka hikayeler de bekliyoruz yeni sayılarda sizden. Teşekkürler.




Ekleyen : Talip Işık    24.05.2011
Yorum : Sümeyye hanımın kaleme aldığı hikâyelerde her zaman bir süprizle karşılaşırsınız. Hikâyede kullandığı kurgu diliyle okuyucuyu çabucak olayların içine çekiyor. İçselleştirerek kaleme alıyor, zaman ve mekan olgusunu öyle bir noktada kesiştiriyor ki kendinizi olay kahramanlarından birinin yerinde buluveriyorsunuz. Hikâye evet buruk, evet hüzünlü ama bir o kadar da düşündürücü gerçek olaylar.. Başarılı bir çalışma tebrikler..




Ekleyen : Nur    17.05.2011
Yorum : Kaleminize kuvvet... yeni hikaye bekliyoruz...




Ekleyen : a.yıldız    17.05.2011
Yorum : yüreğimizin en derin noktasında bir yerlerde ince bir sızı oluşturan ve insanoğlunun ne kadar merhametsiz olabileciğini tüm açıklığıyla gözlerönüne seren, insanlık tarihinde yaşanmış bir örnek üzerinden bizlere sunan bu güzel çalışma için çok teşekkürler sümeyye hanım.. kalplere ve vicdanlara hitap edecek yeni yazılarınızı bekliyoruz...




Ekleyen : ziya paşa akyürek    16.05.2011
Yorum : Güzel bir hikaye ile aramızda gördüğümüz ve görmeye devam etmeyi umut ettiğimiz kıymetli Sümeyye Hocamıza başarılar diliyorum. Yedi karış çok güzel bir çalışma. Tebrik ediyorum.




Ekleyen : ABDULLAH    16.05.2011
Yorum : MAŞALLAH




Ekleyen : GARİP AÇIKGÖZ    16.05.2011
Yorum : YÜREĞİNİZE SAĞLIK




Ekleyen : akinci    16.05.2011
Yorum : Ve diri olarak gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman. «Hangi günahından dolayı öldürüldü?» diye..




Ekleyen : hatice eğilmez kaya    16.05.2011
Yorum : Sümeyye Hanım'ı tebrik ediyorum... Cahiliye dönemine ait kötü bir geleneği duygulu bir dille aktarmış bizlere... Kalemine ve yüreğine sağlık...





 
Yedi karış... - Sayı 68
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


“Yeni Dünya Düzeni” diye bir şey attılar ortaya… Ondan sonra ne ses çıktı, ne soluk… “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri, boşluğun sessizliğini dinlemek gibi bir şey mi acaba?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14597455
 Bugün : 1678
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631768
 Bugün : 569
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 845
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim