Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4777 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Y?indeki Korkuyu ?ld?rmek
Bedran Yoldaş

  Sayı: 52 - Nisan / Haziran 2006

Zaman; karanlığın lâcivert bir örtü gibi yeryüzüne çöktüğü bir zamandı. Yürekleri ellerinde gözleri ufukta sümbülî akşamın siluetinde gölgeleri takip ederek ve ayaklarına usulca yer açarak dikkatlice ilerliyorlardı. Dağlık bir alan… Ağaçlar yapraklarını aşağıya doğru salıvermişler. Güneşin yakıcı ışınlarından kavrulan bedenlerini gecenin rehavetinde dinginleştiriyorlardı. Uyuyorlar âdeta. Gece ansızın aralarına dalan davetsiz misafirlerden rahatsız olmuştular. Aralarında gezinen insanlardan başlarına gelen tatsız olaylardan şikâyetçiydiler. “Kim gecenin bu saatinde ayaklarımız dolanan” diye. Çünkü biliyorlardı ki, gecen bu saatinde dalları arasında gezinen bu insanların niyeti pek iyi olmasa gerekti. Ne işleri vardı bu saatte? Tam da dinlenmeye çekildikleri çektikleri azaptan dingin bir an yakaladıklarını sandıkları bir zamanda…


En ufak bir hışırtıda insanlar tedirgin. Kulaklar sese odaklanmış eller de tetiğe.
Gecenin atmosferinde eksik olmayan kuş nağmeleri kulaklarının pasını silerken, sükûneti de beraberinde hediye ediyordu insanoğluna. Ses varsa selâmette vardı. Kuşlar ötüyorsa rahatsız edici bir durum yok demekti. Durmadan ötüşleri bunun en güzel kanıtı idi. Tedirgindiler anacak bu tedirginlikler öten kuşların oluşturduğu koroyla teskin ediliyordu.


Kızılca kıyamet… Kan ve barut kokusu birbirine karışmış. Gözler yuvalarından fırlayacak gibi açılmıştı; donuk ve izbe... Bağırışlar birbirine karışmıştı. Nefret ve kin… Korku her tarafta kuşatmada idi. Kuşlar susmuş gecenin karanlığı al kanlarla ikiye bölünmüştü.


Ağaçlar isyanlarda, kol ve bacaklar kopmuş sağa sola savulmuştu.
Tehlikeli bir trende girmiştiler. Sağ kalanlar birbirlerini yoklamakta. El ayak göz hareketleriyle... El yordamı en emin olanıydı. Can havliyle karanlığı yırtarak yol bulmak istiyorlardı selâmete. Korku iliklerine kadar işlemiş. Mütemadiyen kaçıyorlardı. Dağ, bayır, ağaç demeden. Kaçıyor, kaçıyorlardı. Kimse kimseyi dinlemiyordu. Kimse kimseyi beklemiyordu.


Gürleyen bir sesle yerine çakılıp kaldı.
“Dur!”
Durdu. Hayatı siyah beyaz film şeridi gibi akmaya başladı. Titreyen dizleri eşliğinde hayallere daldı. Karanlığa nefret okuyordu. Ne yapacaktı şimdi?


Elleri tetikte yaklaşan silûetler nefret oklarını çoktan dikmiştiler ruhuna. “Ruhuna okumak” için yaklaşıyorlardı. Yılların birikimi bir anda kendini yakalayıvermişti. Hazırlıksız ve savunmasız…
Elleri arkadan bağlandı. Tüm gece yol aldılar kayalıklardan, patika yollardan dere boylarından hiç durmadan yol aldılar. Ne bitmez tükenmez bir yoldu. Yoksa kaçış mı demeliydi?
Arkadaşı mayına basmamış olsaydı şimdi bu durumda olmayacaktı. Sağ kalıp mayına basmamış olmasına sevinmelimiydi, üzülmeli miydi bilemiyordu. Bilmediği insanlar arasında elleri bağlı olarak hiçbir şey sorulmadan zorla yürütülüyordu. Gecenin lâcivert atlastan kılıfı, günün ışınları ile yer değiştirdiğinde kendisi olması gereken yerden çok uzaklarda buldu. Nasıl bunca yolu yürüdüğüne hayret etti. Ayaklarını kontrol etti yürümekten şişmiştiler. Yanındakiler renk vermiyordular. Ne bir yorgunluk belirtisi nede bir şikâyet vardı. Bu durumu günlerce dağlarda olmalarına yorumladı.


Peki şimdi ne olacaktı?


Korkusu geceden bu yana yeni yeni uyanıyordu iç derinliğinde. “Bunlar kesin beni öldürürler” dedi. “Neden sağ bıraksınlar ki? Ne de olsa düşmandı her biri, hem de katmerlisinden.”
Asacağız, asmalıyız başka bir sonuç istemiyorum demişti elebaşı son konakladıkları yerde yapılan tartışma sonucunda.
Bitlisin deresine vardılar. Köprüden geçerek kendilerince uygun ve emniyetli bir yerde durdular. Dik bir yamaçta boğazına yağlı ilmiği geçirerek yalvaran gözler ve acıma bekleyen hisleri yanıt bulamıyordu. Kalpler kapanmıştı. Mühürlenmişti. gözleri hiçbir şeyi görmüyordu. Kin ve nefret tüm duygularını esir almıştı. Birden kendini boşlukta buldu boynunda sicim. Hayatı o an gözden geçirdi. Ne kadar da uzundu yaşadıkları. Kısacık ömründe... Daha yirmi yaşındaydı. Çevirdiği filmin kareleri peşi sıra ekranda yer aldıkça bu fikri edinmişti. Bitmek bilmeyen filmin kareleri birbirini takip ediyordu. Aslında bu filmin bitmesini kendisi de istemiyordu. Daha yeni nişanlanmıştı. Evlilik hayalleri kuruyordu. Şaşalı bir düğünle dünya evine girecekti. Ne umuyordu neler buldu.
Göz kapaklarına artık hükmedemiyor, derenin içine düşeceği anı bekliyordu. Aynı zamanda aşağıya ne şekilde düşeceğini hayal ediyordu… Kendisini upuzun bir boşlukta hissediyordu. İçindeki korku yavaş yavaş ölüyordu. Acı hissetmiyordu artık. Veya ona öyle geliyordu.


Gözleri kapalı bulutları seyrediyordu. Mavinin ve beyazın tonlarını sayarak... Durmadan kanat çırpıyordu. Yükseklerdeydi. Gittikçe uzaklaşıyordu yeryüzünden; topraktan ağaçlardan... Başka bir âlemdeydi sanki. Ruhu mu yükseliyor, yoksa cismiyle birlikte mi bilemiyordu?.. Bildiği tek şey; durmadan uzaklaşıyordu yeryüzünden. Onu oraya bağlayan tüm bağlarını kopararak... Zihni boşlukta… Ve durmadan yükselmeye devam ediyordu. Gözleri yeryüzünü temaşa etmekteydi. Evler ağaçlar kara parçası deniz gittikçe gözünde ufalmakta. Uzaklaşmakta. Durmadan binalar gözünde küçülüyorlardı. Duyguları karmakarışık. Geçmişi bulanık. Neredeydi, ne oluyordu? “Yoksa rüya mı görüyorum” diye düşündü.


Uçmaya devam ediyordu, kolları ve bacakları açık. Etrafında dönüyor. Dönüyor. Başı dönüyordu, dönmekten. Yükseklik korkusu mu, yoksa başka bir şey mi? Bilemiyor.
Yeryüzü, ağaçlar onu gökyüzüne doğru itiyordu âdeta. Bilinmeyen bir âlemde yol alıyordu.
“Kalk oğlum yatağına yat. Üşüyeceksin!”


Annesinin sesi kulaklarında çınladı.
Birden ayağa fırladı. Annesi ne olduğunu anlamadan hızla dışarı çıktı.
Gecenin karanlığında yollara düştü” içindeki korkuyu bulup öldürmek” için…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kelimelerin dansı aşkla f... - Sayı 124
Nice sahipsiz yüzler görd... - Sayı 120
Elinde taş küçük çocuğun... - Sayı 119
Sallandı yer ve gök... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Batılı düşünürler-Tolstoy ve niceleri gibi-mutlak olan bir şeyin olması gerektiğini gayet tabi bir şekilde fark edebiliyorlar. Ama bizim aydınımız (bulundukları yere nasıl geldikleri malum); bırakınız ülkenin dünya üzerindeki sorumluluğunu fark etmeyi, düşünmesi gereken bir beyinlerinin olduğunun bile farkında değiller. Ülkemizde, he sahada yaşanan boşluğu daha başka nasıl açıklayabiliriz?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir
Annelerin zaferi


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15726423
 Bugün : 754
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656692
 Bugün : 33
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 72
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim