Bir özeleştiri denemesi Değişim Bedran Yoldaş Sayı:
38 -
 Yağmur yüklü kara bulutların yeryüzüne sokulması gibi kasvetli hava oluşturmakta hayaller…
Ruhum en basit şekliyle ifade edilirse “daralmakta”. Daralmakta, ufka açılan pencerem bir tümür misali çardak kurdu bilmezliklerime, adanmış bilgilerime… Tarumar oldu bellediklerim.
Kim ve niçin, nasıl demeye varmadan paramparça oldu sisi bulutu yeni doğan güneşle… yeni hayata açılan percerem ışıkla doldu. Gözyaşları sel olup aktı… saçların dalgalanıp yelpaze gibi yüzüme meltem esintisi; alizeler sanki kokun… beklediğim ve beklediğin…
Ben kimim, sen kimsin. Nereden geldik, nereye gidiyoruz. Beklentilerimiz neler? Kesişen ya da zıt noktalarımız uzantılarımız neler? Bir hayat için yeterli sebepler mi yoksa ölümün? Hangi yolun yolcularıyız?
Zaman bize neyi hatırlattı? Oysa zaman gelecekte eriyen buzullara çare mi? Aysbergin çözülmesi gibi çözülmekteyiz… Taş kadar katı kalbimizin yumuşatıcıyla yıkanmış gibi erimesi neden? İyi mi, kötü mü? Pamuklaşma aşamasında, yumuşak inişlerde ben neredeyim, sen neredesin? Hayat çizgilerimiz neden ters? Birimiz yaklaşırken diğeri uzaklaşmakta veya ikisi. Birileri fitili ateşliyor sanki… Ha, ne dersin?
Bencil olmamak lâzım diyoruz ama, gerektiğinde veya yeri geldiğinde hepimiz bencilleşmiyor muyuz? El üstünde tuttuğumuz değerlerimizi, menfaat/çıkar adına heba etmiyor muyuz?
Eskiden, eskiden derken fazla uzaklara da gitmeye gerek yok, sahip olduğumuz, savunduğumuz değerlerle, bu günkü değerlerimiz bir mi veya en azından kıstaslarımız bir mi? Belki teorik olarak bir olabilir ancak pratikte çok uzaklardayız bunu hepimiz biliyoruz. Bilmediğimiz bir el gece yarısı baskını ile bağlı olduğumuz limanlardan rüzgârın insafına bırakılıyoruz ve bu rüzgâra yön verenlerde ise hiç insaf yok… Ufuk alabildiğince geniş ruhumuz alabildiğince sıkıntılı… Bilmece gibi konuşuyorsun deme, bilmece gibi konuşmuyorum; gerçek bunlar!.. Hayatımızdaki dönemeçler desek belki daha isabetli olur… köşe taşlarından uzaklaştıkça veya nirengi noktalarından; yelkenlerimiz daha fazla rüzgâr alıyor ve dolayısıyla daha hızlı savruluyoruz. Ve değişimden geçtik, geçiyoruz hep birlikte… Hepimiz bir gemideyiz, pusulasız ve direksiz! Varacağımız liman meçhul.
Dengeler, dengesizliklerle dolu. Düşünceler “ben” merkezli. Sen de öyle düşünmüyor musun? Çıkar ilişkileri penceresinde bakılan hayatın ar damarı çatlamış durumda. Devir “ye kürküm ye” devri. Kürkün yoksa, sen de yoksun. En yakın bildiklerin dahi senden medet beklerler. Beklenen, medet elbette ki kendi eksenli olmak zorunda. Hal bu hal…
İşin içinden çıkılması son derece zor bir bilmece; “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” misali…
Sevgi! O da ne ki? Karın doyurur mu? Yoksa bir şeye yaramaz. Dostluk, hürmet, kadir şinaslık öleli yıllar oldu. Aslımıza dönülmedikçe de ölü olarak kalacaktır. Vesselâm…
|