94.sayı mizah köşesi Murat Yaramaz Sayı:
94 - Ekim / Aralık 2017
FIKRA
NESİL ve DİL
Matematik dersinde öğretmen üçgenin alanını, çocuklara şu şekilde anlatır:
–Bir üç kenarlının alanı; yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun, ikiye bölümüdür.
Çocuk bunu öğrenir. Akşam babası sorar:
–Bugün ne öğrendiniz?
–Matematik dersinde, bir üç kenarlının alanını hesaplamasını öğrendik babacığım.
–Peki, nasıl öğrendiniz?
–Bir üç kenarlının alanı, yatayımı ile dikleşiminin vuruşumunun, ikiye bölümüdür.
–Yavrum, yanlış öğretmişler size. Doğrusu şöyle: Bir üçgenin alanı; tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.
O anda, gazete okuyan dede, dayanamaz söze karışır:
–İkisi de yanlış! Doğrusu: Bir müsellesin mesâha-i sathiyyesi; kâidesiyle irtifâının hâsıl-ı darbının nısfına müsâvidir.
FIKRA DEĞİL GERÇEK!..
HAKİKAT ve GERÇEK
Tarık Buğra'ya sormuşlar:
–'Hakikat' yerine gerçeği kullansak, ne kaybederiz?
Buğra cevabı yapıştırmış:
–Hakikati!.. Hem de "HAKİKATLİ YÂR" ile birlikte, o güzelim, o canım türkülerimiz ve atasözlerimizle birlikte...
“HÜKÜM”KELİMESİ
“(...) Dolmabahçe Sarayında idik. Sağımda Naim Hoca, solumda Yusuf Ziya vardı. 'Hüküm' kelimesi üzerinde idik. Ben:
–Hüküm Türkçedir, dedim.
İkisi de:
–Olamaz, dediler.
–A canım biriniz Arapça'nın aslı Türkçedir, dersiniz, biriniz daha ileri gider, dünya dillerinin hepsi Türkçe'den gelmedir, dersiniz, sonra şu 'hüküm' gibi iliğimize işleyen söze karşılık aramaya kalkarsınız, demiştim. (...)
(Falih Rıfkı Atay; Dünya, 26 Haziran 1966, TÜRK DİLİ İÇİN VI, 40; 1968)
RAPOR
Askere 3 ay hava değişimi raporu verilmişti. Fakat 3 ay geçtiği halde, asker dönmedi. Arandı ve kıtaya dönmesi sağlandı. Komutan sordu:
–Sana 3 ay hava değişimi verildi. Niçin zamanında dönmedin?
Asker:
–Komutanım bana "3 ay" değil, "10 ay" rapor verildi. Siz beni erken getirttiniz. Raporumu bitmesine 7 ay var komutanım.
Sonra elindeki raporu komutana uzattı ve kâğıdın sağ alt tarafındaki komutan imzasının üstündeki "TASDİK" mânâsına gelen "ONAY" kelimesini gösterdi.
MERAK ETMİŞ
Yurtta sulh konseyi dâvâsında Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanıklardan eski Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı (sözüm ona) Kurmay Albay Muhsin Kutsi Barış’a soruyor:
–Darbeyi kim yaptı?
–Ben sizden çok merak ediyorum darbeyi kimin yaptığını...
ANKET
UYDURUKÇACILAŞTIRILANLARDAN MISINIZ?
Bay uydurukçacı, işte size karakterinizi test etme (olanağı)...
Konuşurken ve yazarken “öz Türkçe” dediğiniz (sözcükleri) kullanmaya dikkat ediyorsunuz. Bu konuda (içtenlikli) misiniz; dostlar alışverişte görsün kabilinden bir özentiden mi ileri geliyor? Aşağıdaki soruları (evet – hayır) şeklinde (yanıtlarsanız) durumunuz ortaya çıkacak:
1-Evde küçük bir tamir yapıyorsunuz.. Çivi çakarken çekici parmağınıza vurdunuz… Can acısı ile ağzınıza geleni söylemeden önce “öz Türkçe” dediğiniz (sözcükleri) arar bulur, onlarla mı öfkenizi belirtirsiniz?
2-Rüyalarınızdaki (sözcükleriniz) uydurukça mıdır?
3-Hayallerinizdeki (sözcükleriniz) uydurukça mıdır?
4-Yakınlarınıza sorun, “öz Türkçe” mi sayıklıyorsunuz?
5-Diyelim âşık oldunuz… Bunu ifade fırsatı bulsanız… Bu yaptığınız faaliyete “ilân-ı aşk” yerine “sevi duyurusu” der misiniz?
6-Birine kendinizi kaybedecek kadar kızdığınız olmuştur. O sırada yanınızda bulunanlara sorun bakalım, uydurukça mı sövmüşsünüz?
7-Kendi kendinize mırıldanırken de (sözcük) seçimi yapar mısınız?
8-Ağladığınız olmuştur… O zaman da (sözcük) seçimi yapar mısınız?
9-Şiddetle karşı olduğunuz kelimelerden her hangi biri nasılsa ağzınızdan çıkıverse, ağzınıza biber sürer misiniz?
10-Diyelim kızınız var ve istemeye geldiler. Vermek istemiyorsunuz. Kararlılığınızı belirtmek için “imkânı yok” yerine “olanağı yok” der misiniz?
11-“Öz Türkçe” dediğiniz uydurukçaya yeni bir (sözcük) kazandırdığınızda bunu kutlamak için kadeh kaldırırken “şerefe” yerine “onura” der misiniz?
Bay uydurukçacı, bunların birine bile “hayır” dedinizse savunduğunuz görüşü yeniden gözden geçirmelisiniz.
Bunlardan birine bile “evet” dedinizse siz, –ikiyüzlüsünüz demeyeyim ama– Batı korku filimlerinin “kurt adamı” gibi çift karakterlisiniz. Bir psikoloğa görünseniz iyi olur.
YAŞASALARDI
Dil Kurumu üyesi Hacivat Çelebi, Karagöz’ü Kurum’a üye yapmak ister:
Hacivat–Karagözüm Ben Dil Kurumu üyesiyim. Sen de üye ol.
Karagöz–O sizin suçunuz?
–Ne suçu Karagözüm?
–Sen ‘dil kuru mu?’, diye sormadın mı; ben de cevap veriyorum. Dili siz kupkuru hale getirdiniz!
–Ben sana “kuru mu?” diye sormadım. Dil Kurumu var ya, seni de üye yapalım diyorum. Sen de Kurumlu ol.
–Olmaz!
–Neden?
–Kurumlu olmak iyi değildir. Kibirli insan kurumlu olur.
–Karagözüm, kurumlanmaktan bahsetmiyorum… Dil Kurumu’ndan söz ediyorum.
–İşte şimdi doğru söyledin. Siz dilimizin kurumusunuz. Soba kurumu gibi.
–Karagözüm yanlış anlıyorsun…
–Milleti birbiriyle anlaşamaz hale siz getirdiniz!
–Karagözüm, seninle konuşulmaz.
–Asıl seninle konuşulmaz. Dernek veya cemiyet desene şuna. (Vurur)
–Ne vuruyorsun Karagözüm?
–Yıktınız dili eylediniz viran; koşup sahibi millete haber vereyim heman!
|