Analar, Ah Analar! Olgun Albayrak Sayı:
59 - Ocak / Mart 2008
Güneşler ülkesinin mübarek beldesinde, Bir sedefin göğsüne meçhûlce damla düştü. Basiret meclisini anlama kertesinde, Şeytanın fitnesine, kızılca elma düştü; Âdem'in kısmetine, amansız dünya düştü.
'Dua, dua', dilleri arşı aldığı zaman, Meleklerin feryadı duyuldu:“Aman, aman!”... Gözleri yaşla dolu ruhlar oldu şâdüman. Tepelerin ardından gülşene ziya düştü; Vuslat penceresine ziynetsiz Havva düştü.
Havva ana olduydu, o günden sonra bize. Ziynetler çoğaldıkça, gece taştı gündüze. Hasedin pençesinde, kuvvet geldiydi dize, Kanaat diyarına muazzam Anka düştü; Hamaset gölgesine kılavuz karga düştü.
Koç yiğitler yetişti; doğrandı birer birer... Önce nebi oldular, sonraları peygamber. Analar seherlerde doğururlar, titrerler; Ne yazık bahtlarına kocaman kaya düştü; Garabet çağlarına, ezelî maya düştü.
Kıtalar ötesinde kimisi çıktı dağa, Kimi içinde sancı, sürüldü bağdan bağa, Kimininse başında gulyabanî bir ağa... Havva'nın diyarına analar parya düştü; Tükenmez gecelerde, rüyalar yaya düştü.
Hani bir dem çöllerde gezerdi yane yane, Oğlunuz, kızlarınız; hakikate pervane... Yürekler almayınca, her şey kuru efsane(!) Hikâyenin göğsünden biricik hayâ düştü; Şimdi tenha saraya müsvedde Leylâ düştü.
Analar, ah analar; Ayşe, Fatma, Emine... Hangi kutlu destanı getirsem de demine, Ya da hangi cenneti yakıştırsam zemine? Bu gece gurbetime bilinmez nida düştü; Mübarek elinize dudaklar şeyda düştü.
|