GÖRELİM MEVLÂ NEYLER! Bedran Yoldaş Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2004
Başörtüsü yasağı bir süredir Türkiye kamuoyunu üzüyor. Nedir, nereden çıkmıştır bu? Bu bazılarının deyimiyle “sorun” inanan bacıların okudukları okullarda başlarını kapatmaları ile birlikte, bazı kesimlerin bundan rahatsız olmalarıyla başladı. Hukukun üstünlüğün inanılan bir dönem ve devlette, gayri hukukî –gün gibi aşikâr- davranışlarla, başörtülü öğrencilere zulüm yapılmakta. Her geçen gün mağdurların sayısı artmakta. Kanunlarda başörtüsü ile ilgili yasak olmamasına rağmen, hukuk dışı bir uygulama ile başörtülü kızlar polis marifeti ile sınavlardan alınmamakta. Keyfi uygulama ile inanç gereği örtünme suç olarak gösterilmekte. Çeşitli kesimlerden farklı seslerde yükselmekte. Kimisi fetva dizmekte, kimisi de içi kan ağlamasına rağmen uygulamayı desteklemekte kimisi de…
Sırf “tesettürlü” oldukları için, Anayasanın teminatı altında bulunan “eğitim ve öğretim hakları” ellerinden alınan başörtülü genç kızlar her geçen daha da mağdur edilmektedir.
Aslında işin temelinde “iman” yatmakta. İman eden öğrenciler inançları gereği örtünmeyi bir “farz” olarak görmekte ve bundan asla vazgeçmek, taviz vermek istemektedirler. Diğer tarafta bu inançları gereği örtünmelerini sembol olarak görmek isteyenler…
Bütün bunlar olurken Edirne İdari Mahkemesinden 4.6.98 tarihinde “ŞAMAR” gibi bir karar çıktı. Türk milleti adına verdikleri kararla, devletin başörtülü öğrencilerin haklarını korumakla görevli olduğunu da hatırlatan Edirne İdare Mahkemesi’nin yargıçları, Başkan Ali Kazan ve üyeler Abdurrahman Beşer ile Gülten Kaya Hatipoğlu, başörtülü öğrenciler için zulüm derecesine varan uygulamaları “hukuka aykırı” buldu. Edirne İdare Mahkemesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 30.12.1980 tarih ve 77 sayılı fetvasına dayanarak verdiği kararda “her şeyden önce laiklik, özünde herkesin düşünce ve inancına, bu düşünce ve inancının gereği olan davranış, yaşam biçimine saygıyı gerektirir.! dedi. Ancak ne var ki egemen güçler bu kararı görmezlikten geldiler ve bildiklerini okumaya devam ettiler.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 30.12.1980 tarih ve 77 sayılı kararıyla dini inanca göre uyulması zorunlu olan başörtüsünün başka hiçbir amaçla özdeşleştirilmeksizin doğru olmadığını, doğrudan doğruya kişinin inancının bir gereği ve sonucu olduğunu ifade etti. Değişik gerekçelerle yasaklanmasını, inanç özgürlüğünü zedelediği belirtildi, inancın ve uygulamanın hor görülmesinin, çağdışı olarak nitelendirilmesinin, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kişinin kınanması anlamı taşıdığı anlatıldı.
Üniversitede okuyan kızlarla başlayan yasaklama ve tecrit, çalışma alanına sıçrayarak genişledi. “Kamusal alan” tartışmaları ile genişleyen yasaklamanın çizdiği çerçeve her geçen gün genişleyecek gibi görülüyor. Yargıtay’da alınan karar neticesinde yargılanan sanık durumundaki bayan örtülü olduğu için mahkeme salonundan çıkarılması olayını onaması anlamına gelen basın açıklaması, yargı sürecinde yaşanan hukuksuzluğu da gözler önüne sermekte…
Yasaklama süreci bu şekilde genişlerken, başörtüsüne özgürlük veya çözüm sloganı ile seçim meydanlarında boy gösteren MHM sorunu mecliste başörtüsünü açarak çözme girişiminde bulununca büyük bir kitlenin şamarıyla kendini barajın altında buldu. AKP’nin bu yönde atacağı adımlarda geleceğini tayin etmekte büyük rol alacaktır.
Görelim Mevlâ neyler neylerse güzel eyler.
Selâm ve dua ile…
|