Aydın olmak; CEMİL MERİÇ olmak... Sayı:
66 - Ekim / Aralık 2010
Türk düşün tarihinin belki de en manidar ismidir Cemil Meriç. Yetmiş küsûr yıllık hayatı boyunca kendisine en yakın olarak kitapları seçmiş ve ebediyete intikaline kadar ne onlar Meriç'i, ne de Meriç kitaplarını biran olsun kendisinden uzak tutmamıştır. Çocukken bile akranlarının tersine onun oyuncağı da kitap olmuştur. Fildişi Kulesinin sakinleriyle oldukça yakın bir bağı vardır. Kimi zaman aç kalmıştır ama parasının son kuruşunu dahi kitaba verecek kadar hasbîdir. Bir yazarın olgunluk devri diyebileceğimiz otuz sekiz yaşında gözlerini yitirmiştir. Ama O tam bir aksiyon adamıdır; okumalarını eskisinden daha fazla olarak sürdürmüş, çeviriler yapmış ve zihninde yoğurduğu birçok dalla ilgili bilgileri harmanlayıp birbirinden donanımlı kitaplarıyla anıtlaştırmıştır. Bu Ülke, Mağaradakiler, Umrandan Uygarlığa ve diğerleri yayınlandıktan sonra büyük yankı uyandırmış ve çok kısa zamanda artık klâsik olarak adlandırılmıştır. Kadim dostları hakkında şu ifadeleri oldukça tesir edicidir; Kalbi var kitapların onları bir kerhane sermayesi gibi hâşin parmaklarınla mıncıkladın mı senin oldular sanıyorsun. Gaflet. Senin olan sadece on dakikalık tenleri. Konuşmaz seninle kitap, o bir basamak değildir, sırtına alıp ikbale tırmanamazsın. Tırmanmaya tırmanırsın ama, Kapitol'den Tarpea'ya fırlatılmak için. Kahrını çekeceksin kitapların, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce, senelerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin… Adam vardır, Aristo'yu Atina kerhanelerinin adresini sormak için, köşebaşında bekler. Adam vardır, kenef süpürtür Venüs'e. Ve kitabı, ağzına kadar ruhla dolu kutsal bir emanet olarak değil, maddî refahına hizmet edecek bir hüddam olarak görür. (1)
Bu mütecessis fikir işçisi, (2) herhangi bir tarafgirlik hissi gütmeden, hemen hemen her konuya eğilmiştir. Kendi deyimiyle İzm'ler idrâklere giydirilmiş deli gömlekleridir. (3) Dolayısıyla gerçeklere ancak tarafsız ulaşılabilir. Bu şiarla Türk zihin tarihinde çığır açmıştır. Zira senelerce kısır kutuplaşmalarla yozlaşmış Türk neslinin artık ikaz edilmesi ve doğruyu görmesi elzemdir. Pekiyi sadece halk mı? Elbette Tanzimat'tan bu yana aldanan ve aldatan Türk aydını da kulak vermelidir Meriç'e.
Bu itibarla, gözlerinin nurunu aydınlanmak ve aydınlatmak uğruna feda etmiştir. Öyle gayretkeştir ki, Sosyal bilimlerin her alanında gezinmiş, bu alanlarda otorite sayılacak orijinal fikirler öne sürmüş ve sistemli sorgulamalar yapmıştır. Bütün bu azimli çalışmalar sonucu her biri şaheser niteliğinde eserler telif etmiştir. Eserlerinde şahsına münhasır tabirler geliştirmiş ve kullanmıştır. Üslûbu kaynayan bir yanardağ gibi sert ve dokunaklıdır. “Tecessüs” kelimesi âdeta yazma safahatını özetler. Bilhassa Batı dilleri (Fransızca ve İngilizce) ile Doğu dillerini (Arapça ve Farsça) biliyor olması “Doğu” ile “Batı” arasında rahatça gezinmesini sağlamıştır. Böylece şarkiyatçıların aktardıklarından çok farklı bir “Doğu” ve “Batı” tablosu çizer Meriç. Kalemi insaflıdır ve gerçekleri saptırmadan olabildiğince nesnel ifade etmiştir. Girift ve anlaşılması zor sosyolojik meseleleri de vazıh bir şekilde analiz etmesini bilmiştir.
Mihnetle dolu yaşam serüvenini şu cümlelerle hülâsa eder; Hayatının sonuna yaklaşmış bir insan olarak, zaten çoktan beri kaybettiğim yaşama sevincini, bu sınıflar üstü hakikatlerin taharrisinde buluyorum. Bu itibarla mezarların ötesinden seslenir gibi seslenebilirim çağıma, daha doğrusu ülkeme. Ama okunur muyum, sesim duyulur mu? Meşhur bir adam da değilim, kalabalığın benimsediği edebî bir nevi de temsil etmiyorum. Ne romancıyım, ne şair, ne tarihçi. Sadece dürüstüm, çok okudum, çok düşündüm. Beşeri ihtiraslardan uzaklaşmışım: Bütün bu vasıflar bir düşünce adamının hamurunu yapar. (4)
İlmin doruğuna vardığı dervişâne olarak yaşamını özetlediği cümlelerden rahatça anlaşılan Üstad Cemil Meriç, marjinal bir entelektüel olarak okur-yazar çevre tarafından ekol olarak kabul edilir ve geniş bir okuyucu kitlesine sahiptir…
Dipnotlar
1)Cemil Meriç, Jurnal (1955–1965), İstanbul, İletişim, 2007. C. I, s. 67.
2)Meriç, Bu Ülke, İstanbul, İletişim, 2007, s. 7.
3)A.g.e., s.90. 4)Meriç, Jurnal (1966–1983), İstanbul, İletişim, 2207, C.II, s.209.
|