BAŞLANGIÇ VE SON M. Taha Turhan Sayı:
62 - Ocak / Mart 2010
Yazı 1:
Ölmek için doğmak lâzımdı. Yani doğmadan ölünmezdi. Başlangıç için bir doğum olmalıydı, fakat ondan önce hiç ölüm olmamalıydı. Eğer ölüm olmuş olsaydı, o “başlangıç” değil “devamlılık” olurdu. Her doğan için bir ölen ve her ölen için bir doğan… İşte buna “kanun” deniliyordu. Doğanın kanunu!
Başlangıç'ın ardında bir şey yoktu, fakat Son için durum böyle değildi pek. Başlangıç'ın sonu önemliyken, Son'un sonu diye bir şey yoktu. Son'un başlangıcı vardı ve Başlangıç'ın sonu!
Ama işin garip tarafı ne Başlangıç'ın bir başlangıcı ne de Son'un bir sonu vardı…
Yazı 2:
ZAMAN NE ÇABUK GEÇMİŞ?
Bir adım, iki adım, üç adım…
Özgürlüğümü adımlarımla sayarken, gökyüzünün aslında çocukken resimlerimizde boyadığımız renkte olmadığını fark ettim. İzledikçe, sanki saatlerdir gözü bağlı olan bir kişinin saatler sonra gözünün açılması ve ışığı ilk seçtiği anı yaşaması gibi ben de o anı tekrar tekrar yaşayıp durdum. Tam bakamıyordum, çünkü gözler bu kadar güzelliğe alışık değildi.
Denizi en son rüyalarımda görmüştüm. Açıkçası rüyalarımda pek kirli değildi, ama güzeldi benim için kirli denizin kokusu bile. Bir banka attım yorgun bedeni. Uykulu gözlerle kıyıya vurup vurup kaçan dalgaları izledim. Bir çocuk koştu yanımdan, o an koşmayı ne kadar çok özlediğimi hissettim. Koşmak istedim ben de, ama bir an durup düşündüm. Ben artık saf hayalleri olan çocuk değildim…
Zaman ne çabuk geçmiş?
Yazı 3: ACABA
Bu acabalar yiyip bitiriyor beni.
Acaba içeren kaç soru sormuşumdur kendime acaba?
Yani öyle böyle değil.
Acaba beni düşünüyor mu?
Düşünüyorsa ne düşünüyor acaba?
Acaba ne yapıyor, ne ediyor, ne söylüyor, ne izliyor, ne yiyip içiyor, ne, ne, ne, ne?
Acaba ben acabalar ile yaşarken o da acabalara yem oluyor mudur?
Yahut acaba deyip susuyor ve acabaları bana mı bırakıyordur?
A…
Ac…
Aca…
Acab…
Acaba…
Yeter! Ben acaba demeye devam etsem bile o şu an sıcak yatağında başka âlemlere dalıyordur! İşte adalet!
|