Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     7152 kez okundu.     13 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

KATR?N?NEDA HATUN
Nezahat Bekleyiciler

  Sayı: 53 - Ekim / Aralık 2006

 

“Ey mü’minlerin Emiri! Eğer yüzüm güzelse, bunu ilk gören siz olunuz, yok eğer çirkin ise, ilk örten de yine siz olunuz.”

Bu ince mânâlı sözler, Türk kadın haysiyet ve onurunun şanlı tarihini, sararmış sayfalara taşıyan, edep ve iffetin timsâli Katrûn-Neda Hatun’a aittir. Kendisi Abbasîler döneminde yaşamış ve Mısır’da Tolonîler Devleti’nin Türk Sultanı Humaraveyh’in kızıdır. Bu değerli hanımın gerçek ismi Esma’dır. Abidevî kişiliği ve Türk kadınına özgü bütün erdemleri, nazenin bedeninde gururla taşıyan ve gıpta edilecek güzellikte de topluma yansıtan Esma, evliliğiyle Türk göreneklerini sınırlarımızın ötesine de taşımış ve ülkeler arasında iyi niyetlerin vücuda gelmesine vesile olmuş, eşsiz bir şahsiyettir.

Çok genç yaşta ve hükümdar kızı olmasına rağmen, muazzam bir olgunluğa sahip olan Esma Sultan’a, çevresindekilerin ona duyduğu hayranlık sebebiyle, Şebnem-çiy tanesi mânâsına gelen Katrûn’Neda ismini layık görmüşlerdir. İbnü’r Rûmî ise şiirlerinde ondan bahsederken, Bedrud-Deca yani Karanlıklara doğan ay diye vasfederek, güzelliğini ve kişiliğini yüceltmiştir. Babası Humaraveyh, hükümranlığın gereği Bağdat’la olan ilişkilerini ılımlı bir hale getirebilmek için, sıhrıyet bağı oluşturmak ve bir muhabbet ortamı hâsıl ederek pekiştirmek ister. Diğer bir tabirle Humaraveyh dünyalar güzeli kızını, Bağdat halifesi El-Mutazıd’a vererek Mısır ve Bağdat arasında ülkesi lehine bir saltanat köprüsü oluşturacaktı.

İrtibatların ertesinde çabalar sonuç vermiş, anlaşma sağlanmıştı.Karûn’Neda, Bağdat halifesi El-Mutazıd’a gelin gidecekti.Baba Humaraveyh, hem halifeye şirin görünebilmek, hem de kendi adını yüceltebilmek için, saltanatını konuşturuyor ve neredeyse hazinedeki bütün servetini kızına çeyiz olarak veriyordu. Bu çeyiz bugüne değin kimsenin görüp, işitmediği öylesine görkemli bir çeyizdi ki, Mısır’dan Bağdat’a taşınması bile altı ayı bulmuş, âdeta seferler düzenlenmişti. Düğünün ihtişamını ise anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyor ve her anı buram buram saltanat kokuyordu. Hem Türk, hem de Bağdat halkının böylesine görkemli düğünden âdeta gözleri kamaşır ve bu düğünü asrın düğünü olarak nitelendirirler.

Muhteşem düğünün sonrasında, terbiye ve medeniyet fukarası El-Mutazıd, Katrûn’Neda’daki bu ûlvi faziletleri, zifaf gecesindeki onun nâzenin edasından yavaş yavaş hissetmeye başlar. El-Mutazıd, Esma Hatun’un edeple süslü tavırlarından ve yüksek irfanını ortaya koyan, yukarıda da zikrettiğimiz şu sözleriyle, kendisine olan hayranlığını gizleyemez. “Ey mü’minlerin Emiri! Eğer yüzüm güzelse bunu ilk gören siz olunuz, yok eğer çirkin ise, ilk örten de yine siz olunuz.” demiştir.

İffeti ve haysiyeti işaret eden bu sözlerden sonra âdeta büyülenen El-Mutazıd’ın, hayata ve evliliğe olan o umursamaz duyguları altüst olur ve Katrûn’Neda’ya neredeyse müptelâlık derecesinde âşık olur. Nihayetinde, siyasî çıkarlar için yapılan evliliğin de, bahtına bu derece seçkin bir hanımın tesadüf etmesine sevinen halife, gün geçtikçe tasavvuf ehli bu hanıma sevgisi büyüyor ve tabiri caizse, bağımlı bir hale geliyordu. Tüm zamanını karısıyla geçiren halife, bundan büyük haz duyuyor ve ona lâyık olabilmek için kendine çeki düzen vermeye çalışıyordu. Esma Hatun da bu alâkaya kayıtsız değildi, fakat kocasının alışkanlık haline gelmiş kabalıklarına da üzülmeden edemiyordu.

Türk kültürüne yakışan anaç tavırları, eşine duyduğu sevgi, saygı ve sadakatıyla, iyilik timsali olan Katrûn’Neda artık hem sarayın içinde, hem de dışında hürmetle ve muhabbetle anılır hale gelmişti. Şairlere konu olan bu mutluluğun bir gününde, iki sevgili mesut bahtiyar muhabbet ederken, halifeye bir ağırlık çöker ve hanımının kucağında uyuyakalır. Türk anası Katrûn’Neda buna çok şaşırır, ama yapacak bir şey olmadığı için, yavaşça eşinin başını yastığa koyar ve beklemeye koyulur.

El-Mutazıd bir süre sonra uyanır ve bakar ki, sevgili eşi yanında yoktur. Buna sinirlenen halife öfkesine yenik düşer ve hışımla; “Katrûn’Neda!” diye bağırmaya başlar. Kocasının bağırmasını duyan Esma Hatun, sakin ve büyük bir edeple halifenin karşısına dikilir. Halife; “Canımı sana emanet ettim, kucağında uyudum, yalnızlığımı seninle paylaştım. Oysa sen başımın altına bir yastık koydun ve beni terk ettin.” diye güzeller güzeli Esma’yı azarlar.

Haksız yere yapılan bu sitemin ardından, saygısından hiçbir şey kaybetmeyen Katrûn’Neda vakârlı bir eda ile; “Ey mü’minlerin Emiri! Bana yaptığın iyiliklerin ve benim üzerime nasıl titrediğinin farkındayım. Fakat bizim aile terbiyemizde (Türk töresi) bir mecliste uyuyanın yanında oturulmaz, oturup sohbet ederken de uyunmaz. Çünkü her iki halde de ayıp bir şey yapmaktan âri olur.” der ve bu sözleriyle hicvederek halifenin bir kez daha utanmasına vesile olur.

Esma Hatun’un bu ibretli sözleri dil ve edebiyat kitaplarına geçmiş, Türk kültüründe kadının kocasına sevgi, saygı ve edebin ifadesi anlamında Darb-ı Mesel adıyla toplum kültürüne prensip kılınmıştır. Bugün bile geçerliliği olan bu kaidenin, Arap toplumunda sosyal hayatın örf, âdet, anane, gelenek ve teamüllerine aykırı davrananlara Darb-ı Mesel kaideleri, halen hatırlatılmaktadır.

Ağırbaşlılığı, nezaketi, zarif ruh güzelliği ve itikâtlı yapısıyla, insanları kendisine hayran bırakan Türk prensesi, El’Mutazıd ile ancak 8-9 yıl evli kalmışlardır. Bu müstesna evlilikten çocukları olmamıştır. Katrûn’Neda evliliği süresince kendisini sarayın entrikalarından ve zamanın bunaltan siyasî ortamlarından her zaman uzak tutmayı tercih etmiş ve bu tavrını korumayı da başarmıştır. Kendisi Türk kültürünü, hem İslâmî, hem de sosyal bir yelpazede bütünleştirmeyi ve ahenkle bunu yaşamına aksettirmeyi ilke edinmiş, güzide hanımlarımızdan biriydi.

Fakat ne acıdır ki, bu nadide insan Esma Hatun hayatının baharında, gençliğine doyamadan, 23 yaşlarında vefat etmiştir. Ölüm nedeni bilinmeyen bu muazzam insan, Et-Taberî’nin bildirdiğine göre (287-900) yılında vefat ettiğini ve kabrinin Bağdat’ta, El-Mansur tarafından inşa edilen Er-Russafe Sarayı’nda bulunduğunu ifade eder. Dillere destan güzelliği ve hârikulâde şahsiyetiyle çok genç yaşına rağmen devrin halifesine edep, erkân dersi vererek, kendini saydırmasını ve itibarını her zaman muhafaza etmesini bilmiştir. Huzuruna herkes girip çıkamazdı, hattâ sevgili eşi El-Mutazıd bile sultanın odasına girdiğinde, diz üstü çökerek başını öne eğip selam vermesi bile bizlere, Katrûn’Neda Hatun’un ne kadar saygın ve ne kadar ayrıcalıklı kişiliğe sahip olduğunu, pek güzel ifade etmektedir. Söz susar, y azı kalır.

(Mukaddes Çevreler ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatunları; Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Mehmet Topal    04.01.2017
Yorum : Bu anlayışta gençleri yetiştirmek aile devlet eğitim Kurumları . beklenen ve özlenen medeniyet toplumu hep arzuladığımız nesil.




Ekleyen : Mehmet     07.03.2016
Yorum : Harika bir yazı.Gençlere örnek.




Ekleyen : ?mer ?zaslan    25.01.2008
Yorum : konu hakkindaki beyanlarınızdan etkilenmemek elde degil insanin yaşamina yaşam katıyor...teşekkur ederiz




Ekleyen : dorukhan    18.11.2007
Yorum : halacım yazın çok etkiledi beni ihmal edilmiş konuları yeniden gündeme getirip insanlara aktardığın için sana sonsuz teşekkürler




Ekleyen : MUSTAFA    08.06.2007
Yorum : Tek kelime ile harika bir eser. Emeğinize sağlık.selamlar




Ekleyen : merve    
Yorum : Yazınızdan çok etkilendim. Bize unutulmuş değerlerimizi hatırlatıyor. Keşke bu maneviyatımızı koruyacak kadar vefalı olabilseydik. Uslubunuz çok etkileyici. teşekkürler.




Ekleyen : h?seyin    
Yorum : Etkileyici bir konu. Fakat bugüne kadar Türk kültüründe daha doğrusu, Türkiye de dile getirilmesi ihmal edilmiş bir konu. Okudukça bu tür araştırmaların yararına daha çok inanıyorum. Saygılar...




Ekleyen : derya    
Yorum : Kadın onuru ve gururunu güzel ifade eden bir konu. İfade tarzınız,insanı o günlere götürüyor. Her kadının kendinden bir şeyler bulacağı bir hikaye. Kaleminize sağlık...




Ekleyen : ruveyda    
Yorum : Benim çok ilgimi çeken bir konu. Neden derseniz bunlar maaalesef bizim toplumumuzda zafiyete uğramış durumda.Umarım bu araştırmalarınız sık sık devam eder. Yayımlanmış bir çalışmanız veya bir kitabınız var mı acaba. Size nasıl ulaşabilirim.




Ekleyen : serdar    
Yorum : Nezahat hanım, ben bir üniversite öğrencisi ve bir erkek olarak arap toplumunda varolup da, Türk toplumunun görmemezlikten geldiği bu göreneklerimizi ve değerlerimizi gün yüzüne çıkarmanızdan çok memnun oldum. Yüreğinize sağlık.




Ekleyen : ??kran    
Yorum : Yazınız buram buram tarih kokuyor, hoş bir anlatım.Tebrik ediyorum.




Ekleyen : recep    
Yorum : harika bir yorum. harika bir anlatım. kutlarım.




Ekleyen : saime    
Yorum : çok etkilendim. teşekkürler. ben de bu yönde ihtisas görüyorum. verdiğiniz kaynak çok değerli. başarılar diliyorum.





 
KATR?N?NEDA HATUN... - Sayı 53
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Marksizm’in, her şeyin cevabını veremediği, “ilk insanı ve tabiatı kim yarattı” sorusuna “bunu ortaya atmakla tabiatı ve insanı yok farz etmiş oluyorsun. Bundan vazgeçersen, bu soruyu sormaktan da vazgeçersin” demesinden(diye karşılık vermesinden) anlaşılmaktadır. Ancak her şeyin cevabını verebilecek bir kriteryuma sahip olan “benim düzenimi kabul et, kurtulursun!” deme hakkına sahiptir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14597400
 Bugün : 1623
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631756
 Bugün : 558
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 845
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim