KATR?N?NEDA HATUN Nezahat Bekleyiciler Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
“Ey mü’minlerin Emiri! Eğer yüzüm güzelse, bunu ilk gören siz olunuz, yok eğer çirkin ise, ilk örten de yine siz olunuz.”
Bu ince mânâlı sözler, Türk kadın haysiyet ve onurunun şanlı tarihini, sararmış sayfalara taşıyan, edep ve iffetin timsâli Katrûn-Neda Hatun’a aittir. Kendisi Abbasîler döneminde yaşamış ve Mısır’da Tolonîler Devleti’nin Türk Sultanı Humaraveyh’in kızıdır. Bu değerli hanımın gerçek ismi Esma’dır. Abidevî kişiliği ve Türk kadınına özgü bütün erdemleri, nazenin bedeninde gururla taşıyan ve gıpta edilecek güzellikte de topluma yansıtan Esma, evliliğiyle Türk göreneklerini sınırlarımızın ötesine de taşımış ve ülkeler arasında iyi niyetlerin vücuda gelmesine vesile olmuş, eşsiz bir şahsiyettir.
Çok genç yaşta ve hükümdar kızı olmasına rağmen, muazzam bir olgunluğa sahip olan Esma Sultan’a, çevresindekilerin ona duyduğu hayranlık sebebiyle, Şebnem-çiy tanesi mânâsına gelen Katrûn’Neda ismini layık görmüşlerdir. İbnü’r Rûmî ise şiirlerinde ondan bahsederken, Bedrud-Deca yani Karanlıklara doğan ay diye vasfederek, güzelliğini ve kişiliğini yüceltmiştir. Babası Humaraveyh, hükümranlığın gereği Bağdat’la olan ilişkilerini ılımlı bir hale getirebilmek için, sıhrıyet bağı oluşturmak ve bir muhabbet ortamı hâsıl ederek pekiştirmek ister. Diğer bir tabirle Humaraveyh dünyalar güzeli kızını, Bağdat halifesi El-Mutazıd’a vererek Mısır ve Bağdat arasında ülkesi lehine bir saltanat köprüsü oluşturacaktı.
İrtibatların ertesinde çabalar sonuç vermiş, anlaşma sağlanmıştı.Karûn’Neda, Bağdat halifesi El-Mutazıd’a gelin gidecekti.Baba Humaraveyh, hem halifeye şirin görünebilmek, hem de kendi adını yüceltebilmek için, saltanatını konuşturuyor ve neredeyse hazinedeki bütün servetini kızına çeyiz olarak veriyordu. Bu çeyiz bugüne değin kimsenin görüp, işitmediği öylesine görkemli bir çeyizdi ki, Mısır’dan Bağdat’a taşınması bile altı ayı bulmuş, âdeta seferler düzenlenmişti. Düğünün ihtişamını ise anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyor ve her anı buram buram saltanat kokuyordu. Hem Türk, hem de Bağdat halkının böylesine görkemli düğünden âdeta gözleri kamaşır ve bu düğünü asrın düğünü olarak nitelendirirler.
Muhteşem düğünün sonrasında, terbiye ve medeniyet fukarası El-Mutazıd, Katrûn’Neda’daki bu ûlvi faziletleri, zifaf gecesindeki onun nâzenin edasından yavaş yavaş hissetmeye başlar. El-Mutazıd, Esma Hatun’un edeple süslü tavırlarından ve yüksek irfanını ortaya koyan, yukarıda da zikrettiğimiz şu sözleriyle, kendisine olan hayranlığını gizleyemez. “Ey mü’minlerin Emiri! Eğer yüzüm güzelse bunu ilk gören siz olunuz, yok eğer çirkin ise, ilk örten de yine siz olunuz.” demiştir.
İffeti ve haysiyeti işaret eden bu sözlerden sonra âdeta büyülenen El-Mutazıd’ın, hayata ve evliliğe olan o umursamaz duyguları altüst olur ve Katrûn’Neda’ya neredeyse müptelâlık derecesinde âşık olur. Nihayetinde, siyasî çıkarlar için yapılan evliliğin de, bahtına bu derece seçkin bir hanımın tesadüf etmesine sevinen halife, gün geçtikçe tasavvuf ehli bu hanıma sevgisi büyüyor ve tabiri caizse, bağımlı bir hale geliyordu. Tüm zamanını karısıyla geçiren halife, bundan büyük haz duyuyor ve ona lâyık olabilmek için kendine çeki düzen vermeye çalışıyordu. Esma Hatun da bu alâkaya kayıtsız değildi, fakat kocasının alışkanlık haline gelmiş kabalıklarına da üzülmeden edemiyordu.
Türk kültürüne yakışan anaç tavırları, eşine duyduğu sevgi, saygı ve sadakatıyla, iyilik timsali olan Katrûn’Neda artık hem sarayın içinde, hem de dışında hürmetle ve muhabbetle anılır hale gelmişti. Şairlere konu olan bu mutluluğun bir gününde, iki sevgili mesut bahtiyar muhabbet ederken, halifeye bir ağırlık çöker ve hanımının kucağında uyuyakalır. Türk anası Katrûn’Neda buna çok şaşırır, ama yapacak bir şey olmadığı için, yavaşça eşinin başını yastığa koyar ve beklemeye koyulur.
El-Mutazıd bir süre sonra uyanır ve bakar ki, sevgili eşi yanında yoktur. Buna sinirlenen halife öfkesine yenik düşer ve hışımla; “Katrûn’Neda!” diye bağırmaya başlar. Kocasının bağırmasını duyan Esma Hatun, sakin ve büyük bir edeple halifenin karşısına dikilir. Halife; “Canımı sana emanet ettim, kucağında uyudum, yalnızlığımı seninle paylaştım. Oysa sen başımın altına bir yastık koydun ve beni terk ettin.” diye güzeller güzeli Esma’yı azarlar.
Haksız yere yapılan bu sitemin ardından, saygısından hiçbir şey kaybetmeyen Katrûn’Neda vakârlı bir eda ile; “Ey mü’minlerin Emiri! Bana yaptığın iyiliklerin ve benim üzerime nasıl titrediğinin farkındayım. Fakat bizim aile terbiyemizde (Türk töresi) bir mecliste uyuyanın yanında oturulmaz, oturup sohbet ederken de uyunmaz. Çünkü her iki halde de ayıp bir şey yapmaktan âri olur.” der ve bu sözleriyle hicvederek halifenin bir kez daha utanmasına vesile olur.
Esma Hatun’un bu ibretli sözleri dil ve edebiyat kitaplarına geçmiş, Türk kültüründe kadının kocasına sevgi, saygı ve edebin ifadesi anlamında Darb-ı Mesel adıyla toplum kültürüne prensip kılınmıştır. Bugün bile geçerliliği olan bu kaidenin, Arap toplumunda sosyal hayatın örf, âdet, anane, gelenek ve teamüllerine aykırı davrananlara Darb-ı Mesel kaideleri, halen hatırlatılmaktadır.
Ağırbaşlılığı, nezaketi, zarif ruh güzelliği ve itikâtlı yapısıyla, insanları kendisine hayran bırakan Türk prensesi, El’Mutazıd ile ancak 8-9 yıl evli kalmışlardır. Bu müstesna evlilikten çocukları olmamıştır. Katrûn’Neda evliliği süresince kendisini sarayın entrikalarından ve zamanın bunaltan siyasî ortamlarından her zaman uzak tutmayı tercih etmiş ve bu tavrını korumayı da başarmıştır. Kendisi Türk kültürünü, hem İslâmî, hem de sosyal bir yelpazede bütünleştirmeyi ve ahenkle bunu yaşamına aksettirmeyi ilke edinmiş, güzide hanımlarımızdan biriydi.
Fakat ne acıdır ki, bu nadide insan Esma Hatun hayatının baharında, gençliğine doyamadan, 23 yaşlarında vefat etmiştir. Ölüm nedeni bilinmeyen bu muazzam insan, Et-Taberî’nin bildirdiğine göre (287-900) yılında vefat ettiğini ve kabrinin Bağdat’ta, El-Mansur tarafından inşa edilen Er-Russafe Sarayı’nda bulunduğunu ifade eder. Dillere destan güzelliği ve hârikulâde şahsiyetiyle çok genç yaşına rağmen devrin halifesine edep, erkân dersi vererek, kendini saydırmasını ve itibarını her zaman muhafaza etmesini bilmiştir. Huzuruna herkes girip çıkamazdı, hattâ sevgili eşi El-Mutazıd bile sultanın odasına girdiğinde, diz üstü çökerek başını öne eğip selam vermesi bile bizlere, Katrûn’Neda Hatun’un ne kadar saygın ve ne kadar ayrıcalıklı kişiliğe sahip olduğunu, pek güzel ifade etmektedir. Söz susar, y azı kalır.
(Mukaddes Çevreler ve Eski Hilâfet Ülkelerinde Türk Hatunları; Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı)
|