Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1397 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Beklediğim
Fatih Öz

  Sayı: 100 -

İskelenin köşesindeki kafeteryada, buğulu pencerelerden birinin önündeki ahşap masada oturuyorlardı. İskeleye yanaşan vapurun ışığı, beyaz masa örtüsünün üzerindeki yapma çiçeklerle dolu vazoyu aydınlattı. İpek, bakışlarını önünde duran kitaptan kaldırdı:

-Okuduğum şiirler ve şairler aklımda kalmıyor hiç, dedi.

Mehmet, oturduğu sandalyede hafifçe kımıldandı. Ellerini koyacak bir yer aradı ve masanın altında, kendi bacaklarının üzerinde kalmalarını yeğledi. Dilinin ucuna kadar gelen sözleri döküverse miydi? Biraz toparlandı, bir elini masanın üzerine koydu. Başını pencereye çevirdi. Bunu yaparken, biraz boynunun titrediğini hissetti; “Heyecan mı sardı nedir?” diye geçirdi içinden. Sonra yüzünü çevirmeden, bir çırpıda konuştu:

-Belki bir gün, bir şair sırf senin için şiirler yazar ve sen de ne şiirleri ne de o şairi unutmazsın. Mısralar aklına, kim bilir belki gönlüne kazınır.

Boğazın uğultulu poyrazı, pencereleri sarstı. Penceredeki damlaları izlemeye devam etmeyi yeğlerdi ama yapamadı, bakışlarını İpek’in gözlerine çevirdi. Kulakları uğulduyordu. Tam o sırada, iskeleye yanaşan vapurun ışığı kalkmasa, İpek’in de yanaklarının kızardığını görecekti. Loş ışığın altında, bakışlarının derinliklerinde bir şeyler aradı hızlıca. İhtimal gördü de, fakat nasıl ayırt edecekti? Arkadaşları da ha geldiler ha gelecekler. Telâşlandı:

―İpek, yani ben demek istedim ki, belki kendine yakın hissetmediğindendir, okuduğun şairleri.

―Belki, kim bilir? Yakın hissetmem için bir sebep de yok zaten. Yıllar evvel yaşamış, yazmış, göçüp gitmiş insanlar. Onların kendi hayatları için, taşıdığı anlamlar vardır elbette yazdıklarının… Aslına bakarsan, o kadar derinlemesine düşünecek kadar da şiir okumadım sanırım. Bana şiir yazacak, hattâ bence herhangi bir insana veya bir meseleye, sevgiye adı her neyse işte, yazacak şair de kalmadı sanırım bu devirde. Haksız mıyım?

Mehmet’in eli bıyıklarına gitti. Parmaklarıyla biraz düzeltti. İstemeden de olsa, bir çırpıda bulunduğu ima da boşa gitmişti. Diğer elini, paltosunun yan cebine sokup, içerisindeki çay bardağını sımsıkı tuttu.

İki hafta evveliydi. Selim’in doğum günü için gittikleri, Asmalımescit’teki o küçük bodrum katında oturuyorlardı. Mehmet, önündeki tabakta duran pasta diliminden birkaç parça yiyebilmiş, tabağın kenarındaki kremayla oyalanırken; İpek, elinde çay dolu bir bardakla gelip, Mehmet’in karşısındaki sandalyeye oturuvermişti; “Senin için” demişti. “Dalgın olduğunu gördüm ve sanırım biraz yorgunsun da…” Küçük yudumlarla, ağır ağır ve yarıdan fazlasını da soğuk halde içmişti. Tam ortasında bulunduğu sahneyi değiştirmeye o kadar eli varmamıştı ki, yan masada duran şeker kutusuna bile uzanamamıştı, çayına atabilmek için. Şekersiz mi içmişti? Bilâkis, içtiği içeceği en tatlı çaydı belki. Sonra, garson kıza ve arkadaşlarına çaktırmamaya ihtimam gösterip, atıvermişti bardağı cebine. O günden beri, cümleler biriktiriyordu içinde. İpek’in yaldızlı saçlarına, maviden yeşile ve yeşilden maviye benzersiz geçişler yapan gözlerine, heyecanlandığı vakit kızaran yanaklarına ve sesindeki, isminden yansıyan serin yumuşaklığa.

Şimdi, ansızın dökse miydi o bardakta biriktirdiği cümleleri masanın üzerine? Yoksa yine, yarına mı bıraksaydı? Usulca demlenmeye. Duraksayarak, tane tane konuşmaya başladı:

―İpek, ben sana bir şey söylemek istiyorum. Epeydir ertelediğim ve artık tekrar yarına bırakmamın da mümkün olmadığı… Söylerken, dilimin düğümlendiği…

Nefesini tuttu. İpek, doğruca O’nun gözlerine bakıyordu şimdi. Elinin bir hareketiyle saçlarını arkaya attı. Tam da o anda Mehmet, dudağının kenarındaki tebessümü yakaladı. Tuttuğu nefesini burun deliklerinden hafifçe verirken, eli sigara paketine gitti. Sigarayı dudaklarına götürürken ve masada duran çakmakla alelacele yakarken ellerinin titrediğini hissetti.

―Olmuyor, yapamayacağım, dedi ve iç cebinden bir kalem çıkarıp, İpek’in önünde duran kitabı kendi önüne çekti. Şairin ve kitabın adının yazılı olduğu ilk sayfayı açıp yazmaya başladı. Bitirdiğinde, sigarasından kısa bir nefes çekip, kitabın kapağını kapattı ve masanın ortasına bıraktı.

İpek’in yanaklarına oturan kırmızılık, alnına kadar çıkmıştı şimdi. Kitabı aldı, avucunun içerisinde tartar gibi tuttu ve ince parmaklarıyla yavaşça kapağını araladı.

Adının anlamı bölüyor artık gecelerimi.

Biliyorum, fazlasıyla arabesk bulacaksın bunu ama

Kırık kafiyelerim, uykularıma sokulan denizlerin gibi.

Farsçadan getirdim, gönlüme kattım, ismini.

Okudu, bekledi. Sonra tekrar okudu. Gözlerini yumdu. Bütün mısralar zihnindeydi şimdi. Uzandı ve elini kül tablasının yanında kayıtsızca duran Mehmet’in elinin üzerine koyup, sımsıkı tuttu. Göz göze geldiler ve yüzlerindeki tebessüm genişledi. Yanı başlarındaki radyodan yükselen Grekçe şarkıdaki solistin sesi büküldü ve Mehmet, diğer elini İpek’in elinin üzerine koyarken, gitar tellerinin son tınıları arasında tekrar duyuldu.

Kalpleri birbirleri için çarpmaya başlarken, ikisinin de gözleri buğulandı.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Beklediğim... - Sayı 100
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Devekuşunun kafasını kuma gömmesi misali kafasını toprağa gömen Avrupa bilmez mi ki, nefesi kesilince kafasını (soktuğu yerden) çıkarmak zorunda kalacak ve pişman olacaktır(pişmanlık duyacaktır).
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14597511
 Bugün : 1734
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631779
 Bugün : 581
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 845
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim