Filmin sonu Kadir Bayrak Sayı:
105 -
Çok sevdiğim bir kardeşimle ettiğimiz sohbetin konusu, ister istemez bulaşıcı hastalığa, hastalık sonrası kurulacak dünyaya, Müslümanların o dünyada alacağı role geldi. Öyle mi olacak böyle mi olacak derken, kardeşim “merak etme, ağabey” dedi. “Filmin sonu bizim için mutlu bitiyor…” İnandık ve imân ettik…
En varılmaz noktasına kadar gökleri ve arzı, ilmi ve tekniğiyle tarassut eden insanlık, göze görünmez bir virüs karşısında aciz kaldı.
Devletler arenasının kabadayısı Amerika, hantal cüssesine rağmen yükselen değer Çin, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun bânisi ve mirasçısı İngiltere, İtalyası, Fransası, İspanyasıyla hastalık karşısında diz çöken yaşlı Avrupa, bize görünen veya gösterilen yüzleriyle, bütün gayretlerine rağmen hastalığa bir çare bulamadılar. 2020 yılının ilk 6 ayı, mecbur kalmadıkça evden çıkmama, sokağa çıkıldığında mesafeye dikkat etme, temastan kaçınma ve temizliğe riayet telkinleriyle geçti. Hastalığı önleyecek aşı, hastalığın tedavisinde kullanılacak ilaç bulunamadı. Üstadın cümlesiyle; “Ormanı, beklenmedik bir hayvan basmış ve arslanından köstebeğine kadar her cins, kendisini kaybeder gibi olmuştur…”
Yarın, bugünün tarihi yazıldığında, ilimde katettiği mesafe ve teknik gelişmelere rağmen, dünyanın bir virüs karşısında nasıl çaresiz ve cahil kaldığı merakla okunacak. Hatırlayın lütfen, ilk günden şu yazının kaleme alındığı an’a kadar, dünyaya yön veren nice devlet adamı, dünya çapında nice ilim adamı ve Dünya Sağlık Örgütü dâhil nice sağlık kuruluşu, hastalıkla veya tedaviyle ilgili ileri sürdüğü görüşünden, tezinden dönmek, geri adım atmak zorunda kaldı. Hayatın, hastalık yokmuş gibi devam etmesi gerektiğinden tutun maske takmanın gerekip gerekmediğine dair söylenen nice sözler zaman içinde yenilip yutuldu.
Mücerret insan; şahitlik ettiğimiz haliyle, bu… Varlıklar içinde en mükemmel yaratılan olmakla birlikte, kudreti, yaradılışta tayin edildiği kadar, aciz… Ne kadar debdebe, ihtişam içinde olsa da gücü sınırlı, yol göstericiye muhtaç. Sadece annelerdeki merhamet, geldiği yere, göklere çekiliverse, çok değil bir nesil sonra insan diye varlık kalmayacak. Bu kadar, muhtaç…
Şükür ki, insanı yaratan, onu yalnız bırakmadı. Ümmetleri üzerine titreyen, hidayet üzere rehberler lütfetti. Onlar vahyi aldılar, yaşadılar, yaşattılar, vahye uygun bir hayat inşa ettiler, öğrettiler, öğreticiler kadrosunu kurdular. Vahye muhatap o peygamberler eliyle insana bilmedikleri öğretildi. Ama muhtaç olduğu kadar “zalim ve cahil” de olan insan nasibi kadar istifade edebildi âb–ı hayattan.
Sadece şu hadis hakkıyla anlaşılsaydı bu hastalık dünyanın başına bela olmayacaktı; “Bir mıntıkada veba olduğunu duyacak olursanız oraya girmeyiniz; hastalık siz oradayken patlak verecek olursa aynı yerden çıkmayınız!” Başta ağız, diş, el olmak üzere vücut temizliğini emreden, temizliği imânın yarısı sayan, hastalık gelmeden tedbirini almayı tavsiye eden, yeme, içme, uyku adâbını, âhlâkını kuran hadisler de cabası… Salgın hastalık olduğu anlaşılan bölgeye gitmekten vazgeçen, sebebini soranlara “Allah’ın kaderinden, kazasına sığınıyorum” diyen Hz. Ömer’in (r.a) tavrı hakkıyla anlaşılabilseydi…
İnansın inanmasın, gelmiş ve gelecek bütün insanlık O’nun (sav) ümmet kadrosu içinde olduğuna göre, bugün için inanmasa bile emrine uygun hareket eden ister fert olsun ister devlet hastalıkla mücadelede başarılı oldu. O’nun (sav) emir ve tavsiyelerinin, rakip dünyanın yüksek tabelalarından insanlığa duyurulması bir kıymet, inanmadan bile olsa emir ve tavsiyelerine uyma ayrı bir kıymet. Bir de inanarak uymanın kıymetini siz hayal edin…
İnsanlık, her an ve her haliyle, peygamber nefesine muhtaç. Hastalık, bu gerçeği bir kere daha hatırlattı, o kadar. Buna imân, filmin sonunu mutlu bitiriyor.
|