Fars irfanı var mıdır? Kadir Bayrak Sayı:
122 -
Hendek gazvesi esnasında verilen müjdelerden biri de İran’ın fethiydi…
Medine’nin etrafının, bir savaş stratejisi olarak, insan ve bineklerinin geçemeyeceği derinlik ve genişlikte kazılması fikri Farslı bir sahabeye aitti; İslâmın çocuğu Selman’a (ra)… Nitekim fetih müjdesi de onun şahsında bütün ümmete verilecekti.
İran, o gün orada bulunan, şehirlerini korumak uğruna hendekler kazan, Medine’ye sıkışmış kutlu topluluk için bir ufuk çizgisiydi…
Çok değil, müjdenin verilmesinden 20 yıl gibi kısa bir zaman sonra İran, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde fethedildi.
Fetihten önce İslâm orduları kumandanı Sa’d bin Ebî Vakkas’ın (ra) gönderdiği elçi ile Sasanî elçişi arasında geçen konuşma, İslâma girdikten sonra bile değişmeyen aykırı Fars karakteri hakkında fikir vermeye yeter. Kendilerini İslâma davet eden elçiyi ve sözlerini küçümseyen, ikibin yıllık medeniyetlerini yıkmaya gelen ordunun kılık kıyafetine bakıp hor, hâkir gören ve içinden çıktığı medeniyetin kibirden yana zaafını açığa döken Sasanî elçisi, savaş başladıktan birkaç saat sonra “baldırı çıplak” diye aşağıladığı ordunun zaferini gördüğünde ne hissetti acaba…
Kibir, şahısları ve toplumları kör eder. İran ve mücerret olarak Fars, tarih boyunca bu körlükten kurtulamadı.
“Bir milletin kimliği, apaçık olaylar ve yetişmiş meşhur kişileri kadar, hattâ bazan onlardan çok, halkta tezahür eder.” (Ali Erdal, Türk Kimliği, sayfa 46)
Biz sosyolojik anlamda Fars milletini değerlendirebilecek akademik bir seviyeye veya İran’ın medeniyet sahasında boy gösterdiği ilk andan günümüze kadar geçirdiği süreçleri anlatacak tarih bilgisine sahip değiliz. Zaten bu yazının da böyle bir iddiası yok. Böyle olmakla birlikte okuduğumuz, dinlediğimiz, gördüğümüzden süzülen ve böylece meydana gelen kültür, içinden çıktığımız milletin bakış açısı, ortak millî şuur ve yarım asra yakın hayat tecrübemiz, aynı coğrafyayı paylaştığımız, izlediği politikalar devletimizi ve milletimizi derinden etkileyen İran üzerine bir şeyler söyleme hakkını bize veriyor.
İran için işin başında söylenebilecek belki en doğru söz, en doğru tespit onun tarih boyunca hiçbir zaman “tez” olamamasıdır. O hep hâkim görüşün “antitez”i olmayı -bilinçli olarak- tercih etmiştir. Her anlamda “teslimiyet” olan İslâm’a girişi bile pazarlıkladır. Anayoldan ayrılıp yan yollara sapmak, potansiyelini çıkmaz sokaklarda heba etmek de ikinci bariz vasfı.
İslâm’a girdikten sonra onun aslına, itikatına, iman esaslarına aykırı olmadan, uygulamada milletinin şahsiyetine uygun hareket anlaşılır hattâ takdir edilir. Devletin idare şekli, mimarî, hat, kıraat, terminoloji ve benzerinde milletlere göre farklılıklar olması doğaldır, zenginliktir, medeniyetin gereğidir. Hazır Müslüman olmuş, böyle bir lütfa ermiş Fars’ın ise yeni girdiği dine bir “antitez” uydurmak istercesine “Şiilik” “Şia” gibi bâtılı icat etmesi anlaşılır gibi değildir.
Bâtıl “Şiilik” anlayışı kendi sınırları içinde kalsa, onlar adına yine üzülür, yanlışlarını anlatmaya, doğruyu göstermeye gayret eder, yine de iflah olmuyorsa kaderine terk ederdik. İran, tarih boyunca, bâtıl fikrini, İslâm topluluklarını ayrıştırmada, birbirine düşman etmede kullanmayı tercih etti, bu anlayışı bir devlet politikası olarak benimsedi. Hal böyle olunca, medeniyetin zirvesinde olduğumuz dönemlerde karşısında bizi, Türk milletini buldu.
Kendini olduğundan büyük, güçlü görme ve gösterme… Kibir… Doğruyu bile pazarlıkla kabul etme, tavır alma… Tez olamama… Potansiyelini haktan yana değil çıkmaz sokaklarda heba etme… Onun bu karakterini ve zaaflarını gören, doğru tahlil eden Yahudi, bizim de güçten düştüğümüz şu zamanda ona yeni bir kılık biçti… Sözüm ona İslâm devrimi sonrasında kurdurulan devleti… Kâğıttan gemi, kartondan dev… Yahudiye lâzım olan etkisiz düşman… Kendi cumhurbaşkanını korumaktan aciz, sahte kabadayı…
Merak ettiğim, bugünkü devletlerinin “kâğıttan bir kaplan” olduğunu anlayan bir Fars irfanı var mı? Eğer varsa, benim bildiğim ve tanıdığım en büyük İranlı, en büyük Fars olan İslâm’ın çocuğu Selman-ı Farîsî’yi onlar ne kadar tanıyor, biliyorlar. Hizayı ondan, ehli beytimdendir buyrulan Selman’dan almamanın akıbetinin farkındalar mı?
|