Fasledici Tarih ?izgisi Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
43 - Ocak / Mart 2004
Daha evvelki loş devirlere ait masal iklimlerini bir kenara bırakalım; kaydetmiştik ki, 1inci, 2nci, 3ncü, 4üncü, 5inci ve 6ncı asırlarda Türklüğün bütün varlık hülâsası kasırga gibi, çağlayan gibi, şimşek gibi, yıldırım gibi, henüz billûrlaşmamış, kalıbını bulmamış sabit medenî ifade çizgilerine erişmemiş, mücerred ve serâzad bir hayatiyet akışından ibarettir. Ve bu mücerred hayatiyet, yeleleri alevlenen atların cidago kemiklerine bağlı, ruhuna büyük muhteva çatısını yerleştirerek büyük iman mimarîsine istekli, asırlar boyunca aktı durdu. 7nci ve 8inci asırlarda Türklük, kısım kısım ve parça parça, İlâhî binanın ulvî bedaheti önünde ve en asîl teslimiyet edâsı içinde İslâmlığı kabul etti ve kılıciyle ruhunu ona bağışladı. 9uncu, 10uncu, 11inci, 12nci asırlarda, Türklük, edindiği ruhî muhtevanın ışıklarını en sâdık ve hususî bir tahassüsiyet ve tefekküriyet billûrundan aksettirerek yine kısım kısım ve parça parça, en parlak medeniyet protoplazmalarını örmeğe başladı. Bizim, devlet ve cemiyet, eser ve hamle, dâva ve siyaset halinde ve dünya çapında gerçek medeniyet ifademizi bulmamız, Osmanlı kuruluşiyledir: 13üncü asır… 14üncü asır, bazı sâiklerin tepeden indirdiği çözülüşlere rağmen, vecd, aşk, nizam, teaddî ve taarruz devrimizdir. Bu teaddî ve taarruz, iki zıd medeniyet dünyasının muhasebesi halinde Batı'ya doğrudur. 15inci asırda ve aynı vecd, aşk ve nizam içinde taarruzumuz, Batı dünyasından yeni bir safhaya esas olacak kadar büyük bir zafer iklimi kuşandı. 16ncı asırda, tarihin en büyük imparatorluğunu kurmuş, fakat artık gurur ve hissizliğe sapmış, doğmakta olan Batı dünyasının tahammuruna dikkat edemez olmuş, vecd ve aşkımızı dondurmaya başlamış bulunarak, itilânın (yükselme) zirvesindeyiz. 17nci asırda, donan, kabuk tutan vecd ve aşk, hikmetleri kör nefsaniyet ve şahsî idrakine kurban edici zümre mânâsına ham softa ve kaba yobaza meydanı terk etti; ve maddî ve mânevî en şanlı taarruz hamlemiz, birdenbire en hazin bir müdafaa çabalamasına döndü.18inci asırda, artık aklın madde üzerindeki tecessüs ve tefahhus hakkını sistemleştirmeye ve bu sistemin ilk yemişlerini devşirmeye başlayan Batı dünyasından ve bu aziz cehdi emreden dinin yalnız İslâmiyet olduğundan daima habersiz, din perdesi altında dini karartmaya memur ham softa ve kaba yobaz elinde esir, en ümitsiz müdafaa ve en acıklı hezimetlere göğüs germekle meşgulüz. Fakat İmparatorluk o kadar cüsselidir ki, can çekişirken bile dünyayı titretmektedir. 19uncu asırda, mahut ham softa ve kaba yobaz tipi, yerini pembe kıçlı maymunlardan daha sefil Avrupa hayranlarına; ve bu defa aynı yobazlığı küfür ve dinsizlik adına göstermeye namzed, takma beyinli züppelere bırakmak yolundadır. O, Batı dünyası, bir türlü deviremediği muazzam ağacı, içinden kurutmanın yolunu bulmuştur. Böylece tam ruhî ve yarı maddî müstemlekeleşme çığırımız açılır. 20nci asırda, en çetin buhranını kaydeden ve unsur unsur birbirinin boğazına sarılan Batı dünyasının tefessüh ve ihtilâç haline rağmen tasfiye çanlarımız çalınır. Garp buhranının tezadları sayesinde ilk istiklâl ve şahsiyet dâvamızı maddeten kazanırız, fakat mânen büsbütün ezdiririz. İkinci Dünya Harbinin Üçüncüye geçit veren eşiğinde de, tarihî bir netice olarak, Sırat gibi kıldan ince ölüm köprüsüne getirilir, bırakılırız!Her şey gibi tarih ölçümüz de gösteriyor ki, bir tarihin bittiği ve bir başkasının başlamak üzere bulunduğu fasledici çizgi üzerindeyiz.Yalnız bu çizgiyi görmek, tedbirlerini de bulmaktır. Bu çizgi üzerinde "icra-yı hükümet", ya hep, ya hiçe varır. Hep için duadayız.(İdeolocya Örgüsü)
|