Devletleşen şiilik Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
122 -
Kol kol, isim isim üzerlerinde durmaksızın ve bağlı oldukları şahısları göstermeksizin, itikat şekilleri halinde kısaca çerçevelediğimiz Şiilik, bazı ellerde birtakım huruç hareketleri kaydettikten sonra, çoğunda olduğu gibi sahiplerinin ismini taşıyan bir şube olarak Hicri Üçüncü Asırda, Irak taraflarında ve “Kıramıta” ismi altında bir devletçik kurdu. Şiiliğin en mecnun kolu İsmailiye’den bir dal olan Kıramıta topluluğu bir asır kadar kendi havzasında hükümranlığını sürdürdü, Sünnet ve Cemaat ehline yapmadığı zulüm bırakmadı; Mekke’yi bastı, binlerce hacıyı kılıçtan geçirdi ve “Hacer-i Esvet”i söküp Irak’a götürdü. Hicri 378 yılında ortadan kaldırıldı.
Ayrıca Mısır’da Fatımiler...
Şii kollarından asıl devletleşebilen ciddi örnek, (Hicri 473) Hasan Sabbah isimli bir mecnunun bayrağını açtığı doğrudan doğruya İsmailiye, bir ismiyle de Bâtıniye şubesidir. “Cevizin içiyle kabuğu gibi Kur’ân’ın bir batını (içi), bir de zahiri (dışı) vardır. İş batındadır ve zahirdeki emirler ve yasaklar vardır. Batına bağlananlar murada zahmetsiz ve eziyetsiz erer. Haram diye bir şey yoktur ve her şey helâldir. Şeriat sahibi Peygamberler yedidir; bunlar Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, (M...) ile altıya ermiştir; yedincisi ise Mehdi’dir ve gelecektir. Allah vardır, alimdir, kudretlidir!” Ve tespitinin bile kaleme giran geleceği daha neler!.. Meselâ: “Kadın, âdetten sonra namazını kaza etmez de orucunu kaza eder, nasıl olur? İdrar meniden daha pisken guslü gerektirmez de öbürü gerektirir, niçin? Bazı namazlar ne yüzden 4 rekât da bazıları 3 veya 2?..”
Ruh emrine basit bir ölçü âleti olan aklın hangi sapıklığa kadar memur edilebileceğini göstermekte eşsiz bir (manyak) olan Hasan Sabbah, İran’ın meşhur nasipsiz şairlerinden Ömer Hayyam ve Selçuklu vezirlerinden Nizamülmülk ile mektep arkadaşlığı etmiş ve Alparslan’ın himayesine ermişken, Selçuklular’la bozuşmuş, oradan Mısır’a kaçmış, Şii Fatımîlerden himaye görmüş ve Fars illerinde, nice büyük din adamına beşik olmakla maruf ve bu defa küfrün en şiddetlisine maruz- öz memleketi Rey şehrinde başına birtakım tımarhanelikleri toplayarak bazı zaptedilmez kaleleri basmış, düşürmüş, üzerine gelen Selçuklular’a karşı durabilmiş ve devleti yedinci asrın ortasına kadar 181 yıl ayakta kalabilmiş bir adam...
“Kartal yuvası” mânâsına, dik kayalıklar üstünde “Alamut” kalesi... Bu kalede bağlılarının, bir işaretiyle kendilerini kale burçlarından aşağı attığı, kuduz fıkir ve gözü karalıkta ve cahil yığınları büyülemekte eşsiz bu adam, Şiiliğin Rahmanîlikten Şeytanîliğe aktarma edilen, Bizans, Fars ve Yahudi kırması “İlhad-küfür” aksiyoncularının başında gelir.
İmam Cafer-i Sadık Hazretlerinin büyük oğlu İsmail’i son imam tanıdıkları için “İsmailiye” ismini alan, sadece 7 imam kabul ettiklerinden “Sebiyye – Yedicilik” diye adlandırılan ve zahir ölçülerini reddetmelerinden ötürü “Batınıyye” diye de yaftalanan bu fırka, Useyrîler, Dürzîler üzerinde dahi tesir sahibidir.
Gerisi, Hicri Onuncusu Asır başlarında, Şah İsmail Safevî’nin resmen Şiiliği ilân etmesiyle bu mezhebe yataklık eden ve başta Yavuz Sultan Selim, Osmanlı Padişahlarını bir hayli uğraştıran ve Anadolu topraklarına Aleviliği sokan Farslar... Fars tipi, İslâm’ı yüceltmekte ve batırmakta iki ters istikamet sahibi mücerret bir istidat ifadesidir. (Necip Fazıl, Doğru Yolun Sapık Kolları, s 75)
|