Adam Olmak Kadir Bayrak Sayı:
113 -
Nasreddin Hoca’ya soruyorlar:
–Dünyanın merkezi neresidir?
Hoca anında cevap veriyor:
–Eşeğimin ayağının bastığı yerdir.
Muhatapları burun kıvırıyorlar. Hoca; “inanmazsanız ölçün…” diyor.
Hoca, muhakkak ki, Allah Resulünün vârislerim buyurduğu, âlimlerdendi, gönül ehliydi. Şekillerin en mükemmeli kürenin, her bir noktasının o kürenin merkezi olduğu bilgisine, irfanına sahipti. Hoca ve onun gibilerin yalan söylemesi, vârisi oldukları peygamberî ahlâk gereği muhâl olduğuna göre, o gün, imkân olup ölçülebilse, Hoca’nın işaret ettiği yerin dünyanın merkezi olduğu ilmen de ispat edilecekti. Şu an ve kıyamete kadar gelecek herhangi bir zaman içinde de bu mümkün; buna, şeksiz, şüphesiz inanıyorum.
Çok değil, kendisinden 1-2 asır sonra, Kâinatın Efendisinin işaret ettiği kutlu beldeyi, İstanbul’u fethedecek, hak davayı Avrupa içlerine kadar götürecek, İslâm’ın bir hayat nizamı olarak Araplar dışında başka kavimlerde de yaşanabileceğini hem cemiyet hem de devlet plânında ortaya koyacak bir milleti, Türk milletini yetiştirme görevi verilen ulularından biri de Nasreddin Hoca’dır. Tıpkı farklı alanlarda ama aynı gayeye ulaşmak için vazifelendirilen, çağdaşı Yunus Emre, Mevlâna ve benzerleri gibi…
Mevlâna Hazretlerine atfedilen bir cümle var; bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden ise zekâsını ve seviyesini anlarsınız. Ne güzel bir söz… İşte Nasreddin Hoca, vazifesi gereği, at üstünde mesafeler tüketen, savaş meydanının bileği bükülmez enerjisinin ruhuna, zekâsına hitap etti. Ona mizah yolundan derinlik, incelik, edep, terbiye, zarafet üfledi, onun ruhunu, seviyesini yükseltti. Dilden dile aktarılan fıkraları halkın tamamında karşılık buldu, insanlar seviyesine, zekâsına ve nasibine göre onun anlattıklarından hissedâr oldu. Fıkraların verilmek istenen mesajı özetleyen son cümlesi anlatıla anlatıla zaman içinde deyim oldu, atasözü haline geldi. Böyle böyle milleti meydana getiren fertler, medeniyet merdiveninin basamaklarında yükseldiler ve Yunus’un, Mevlâna’nın işleyeceği kıymetli madenler haline geldiler.
Allahın yüzünü keremlendirdiği Hazreti Ali, “Kalpler de bedenler gibi yorulur, onları hikmetli sözlerle dinlendirin, şaka yapan yaşlanmaz.” buyuruyor. Cenk meydanında bedeni yorulan millete, Nasreddin Hoca’nın hikmetli sözleri ilâç gibi geldi. Onun “ya tutarsa, parayı veren düdüğü çalar, cübbenin içinde ben de vardım, bu memlekette taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar, zikrederken ya secdeye kapanırsa, hırsızın hiç mi suçu yok, ziyan da faydadandır yeter ki dostlar alışverişte görsünler, kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun, aklın varsa göle koş, senin gençliğini de bilirim, …” nükteleri, milleti tebessüm ettirirken aslında ruhunu dinlendirdi. Hepsinden önemlisi zahirinde ve bâtınında İslâm’a tam uygun, yaşanmış bu hikâyeciklerde kendini bulan millet, Hocaya bakarak hiza tayin etti, bu sayede emsallerine göre genç, diri, kuvvetli kaldı.
Bugün başta sosyal medya olmak üzere bütün mecralarda, mizahın, kabalık, cinsellik ve küfür üzerine kurulduğu bir zamandan geçiyoruz. Zekânın en tabiî hakkı olan mizah adı altında, zekânın ırzına geçilirken, nefsin emrindeki nesiller medeniyet merdiveninin basamaklarından baş aşağı yuvarlanıyor.
İşte tam bu hengâmede, muhatabının yüzüne sırtını dönmemek edebinden eşeğine ters binmiş Nasreddin Hoca, yine vazifesi gereği çağlar öncesinden tam da bugün ihtiyacımız olan şeyi, “adam olma”nın yolunu gösteriyor:
–Adam olmayı ne sağlar?
–Kulağını kemale erdirmek!
–Ne alâka Hocam?
–Konuşanı can kulağı ile dinleyen kişi ve kendi ağzından çıkanı duyan kişi adamdır!
|