Sakın Okuma Halis Arlıoğlu Sayı:
115 -
Evet, tatlı canın, aziz ruhun hiç sıkılmasın. Gül yüzün sararıp solmasın, nazlı bedenin incinmesin, sakın okuma. Hele öyle maroken koltuğuna bir gömül, sigaranı yak, yanı başına viski ve mezelerini koy. Kalın ensen biraz daha kalınlaşsın. O koca göbeğin iki misli olsun. Yok yoook! Sıkma tatlı canını. Sakın okuma! Hiç senin gibi adamlar sıkılmaya üzülmeye gelir mi? Yazık değil mi sizlere? Aman ha sakın üzülme!
İşlerin tıkır tıkır yürüyüp gidiyor. Ne güzel rahatın var. Bir elin yağda bir elin balda... Dünya olayları mı? Yok canım, neme lazım... İşin mi yok, dünya batmıyor ya, yerinde duruyor... “Azerbaycan”, “Kıbrıs”, “Afganistan” neye lazım...
–Ohooo! Şuna baksana, bırak bu sıkıcı konuşmaları, amma da mızmız adamsın. Sinek gibi insanı rahatsız ediyorsun, sana ne onlardan? Kar kış varmış, yollar kapanmış, insanlar açmış, sıkıntıda imiş, boşveeer! Şu araba işini halletmem lazım. Modeli eskidi, yeni bir araba gerekiyor. İşler de öyle yoğun ki sağı solu göremiyorum.
–Sakın okuma! Daire sıcacık... Söyle çay getirsinler... Kar kış mı dedin? Yol mu? Canım şimdi onların ne gereği var... Baksana işim başımdan aşkın... Bir sigara molası vereyim nefesleneyim... Sakın okuma memur bey, sakın okuma! Başını dertte gönlünü darda bırakma, aybaşına daha çok var.
–Başımda dırdır edip durma. Bak ezan okunuyor, ben camiye gideceğim...
–İyi git ama gayen, hedefin maksadın, namazın hikmeti asliyyesi? “Üniversite ” “türban” “yasaklar” vs...
–Yahu bırak şunları, işin mi yok. Amaaan sen de çok sıkıcı olmaya başladın. Okuyup da ne olacak? Sana tavsiyem; bırak bunları boş yere kendini yoruyorsun...
-Sağol, düşündüğüne sevindim. Fakat sen üzülme canın sıkılmasın. Ve sakın okuma! Nasıl olsa işler düzelir (!)
–Sen beyzâde sen de okuma! Fiyakalı, yakışıklı halin böyle bir külfeti gerektirmez. Bir “mirasyedi” gibi bu durum devam etmelidir. Sakın okuma! Zira kendine dönersin, özünü bilirsin, onun için de sakın okuma?
–Hele sen bay feşmekân hele sen, asla okuma! Zaten okudukların seni bir gübre, bir cife, bir robot, bir uşak yapmış. Varlığın, için ve dışın, şahsî ve ailevî yaşantın bir “PÜRTELÂŞ” sokağına dönmüş. Okuyanlar, düşünenler yanından geçerken dikkat etmeli ve üstlerine sıçratmadan sakınmalıdır. Bu bakımdan sen hiç okuma! Çünkü okursan düşünürsün, düşünmeye başladığında ise kendini bulursun. Belki de hayata gelişinin, varlığının, sebebini anlarsın. “PÜRTELÂŞ” sokağına sermaye ve malzeme olup, gübrelik yapmaman gerektiğinin idrakine erersin.
Ya sen, ey camili cemaatli, Müslüman ya sen? Sen ki, bu kadar gerçeğin ve Hakkın, hakikatin içinde yaşamana rağmen, bunlardan habersiz olan Müslüman ya sen? Sen de okuma! Varsın mensup olduğun Dinin ilk emri “İkra=Oku”! diye başlasın. Bu ilâhî emir beyninin içinde çın çın ötsün ama sen okuma! Bu derbederlikten bu dağınıklıktan kurtulmamak, “birliğin” gücünü anlamamak, hattâ kemmiyet ve keyfiyet sırrına ermemek için okuma! Sosyal hayatta darı tanesi gibi her birinizin bir tarafa dağılıp gitmenizi engelleyeceği, hikmetleri bulmanızı, bu sırrı ve inceliği çözmenizi sağlayacağı için aman okuma! Değişen dünya olaylarını, Doğu-Batı dengelerinin alt üst olduğunu görmemek, dünya yüzündeki Müslümanların hali pür melalini anlamamak için okuma! Yaşadığın, bulunduğun kentlerde Masonik küçük bir azınlığın şirretliğini, gücünü, aksiyonunu görmemek bilmemek için okuma! Aleyhine dönen dolapları, felâketin için çevrilen fırıldakları sakın anlama! Onun için hele sen, sevgili müslüman hele sen asla okuma! Varsın iki cihan Peygamberin (sav): “Yevme lâ fehüve mağbûn: İki günü bir olan aldanmıştır” buyursun. Sen okuma!
–Hattâ kürsülerde, minberlerde bunları bar bar bağıran Hoca Efendi! Sen bile okuma! Çünkü sen okursan beynin bu çilenin mengenesinde sıkılır ezilirse hitap ettiğin kitleye de okutursun. Onun için de sen asla okuma! İstersen laklak ile kahvehanelerde ömrünü tüket ama asla okuma! Zira bütün işlerin sende düğümlendiği ve bu düğümün çözülmesi için önce, ilk önce senin okuman gerektiğini bildiğin için okuma! Ziyanı yok, “Bir saat tefekkür bir yıl nafile ibadetten efdâldir.” hadis-i şerifi ezberinde dursun, ama derinliğini inceliğini düşünmene gerek yoktur. Belki sırası geldiğinde Mehmet Akif’ten
“Ya açar bakarız nazm-ı Celîlin yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına”
Diyen beytini de okuyabilirsin... Ama yine de sen; seni anlatan bir derginin, bir yayının varlığından habersiz yaşamaya bakmalısın.
Bu kadar bol basının içinde gazetesiz yaşanır mı dersen, al bir tane “Pürtelâş Sokağı” gazetelerinden, sonra da celalli bir konuş- manda ve coştuğunda yukarıdaki beytin devamını getirirsin:
“İnmemiştir, hele Kur’ân bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için”
Muhterem ve mübarek hoca efendiler siz yine de okumayın!
–Ey! Kapitalist, komünist, ateist ve hümanist geçinenler! Bir o kadar da gayesiz hedefsiz yaşayan ölüler! “Pürtelâş Sokağı” sermayeleri, sakın okumayın!.. Belki kendinize, aslınıza, özünüze dönersiniz. Onun için okumayın, hattâ düşünmeyin, fikretmeyin, akletmeyin, sıkılmayın ve tatlı canınızı üzmeyin. İlla velakin okumayın. Bu sırra ermemek, yaradılış gayenizi bilmemek için sakın okumayın!
|