* Doç. Dr. (İç Hastalıkları Uzmanı)
Vücudumuzun %60’ı sudan meydana gelmiştir, geri kalan %40’lık bölümü ise çokluk sırasına göre karbonhidratlar (KH), yağlar ve proteinlerdir. Ben bu son 3’lüyü Redkit’teki “Dalton Kardeşler’e” benzetiyorum. En uzun olanına karbonhidratlar, ortancaya yağlar ve en küçük olana da proteinler ismini veriyorum. Bu üç temel yapı taşlarımız, en önemli enerji kaynağımızdır. İnsan vücudunda oluşan toplam enerjinin %50’si KH’lardan, %35’i yağlardan ve %15’i de proteinlerdendir. 1 gr KH’dan ve proteinden 4 kalori, 1 gr yağdan ise 9 kalori enerji elde edilmektedir. Alınan enerji ile harcanan enerji arasında terazi şeklinde bir denge vardır, eğer bu dengede alınan taraf ağır basarsa kişi kilo alır, tersi olur da harcanan taraf ağır basarsa kişi zayıflar. Günlük hiç bir aktivite yapmadan ihtiyacımız olan enerjiye bazal metabolizma enerjisi diyoruz: Dengeli bir beslenmede ağırlığımızın her yarım kilosu için 10 kalori almamız bazal metabolizma ihtiyacımızı karşılamaktadır, ayrıca bu kalorinin üzerine günlük aktivitemize göre ihtiyacımız olan 400-700 kaloriyi de almamız gerekir.
Yüzyılımızın hastalığı olan “obezite (şişmanlık)”ye yakalanmamak veya ondan kurtulmak için günümüzde kabul edilen iki önemli unsur vardır; birisi diyet ve diğeri de egzersizdir. İkisi sayesinde alınan enerji ile harcanan enerji kontrol altına alınarak, böylece kişinin zayıflaması veya kilo almaması sağlanmağa çalışılmaktadır. Günümüzde insanlara şöyle bir soru sorsak: “Hakkında en çok konuşabileceğiniz 3 kelime söyler misiniz?” İnanıyorum ki insanların %70’inin cevabının içinde “diyet” kelimesi olacaktır. Size bu yazımda diyet ile ilgili herkesin birçok defa duyduğu genel ve teferruat bilgilerinden söz etmeyeceğim, bilakis gözden kaçan temel bazı konuları açıklayacağım.
“Diyete girmek”, “Diyete başlamak”, “Diyette olmak” gibi kavramları daha baştan reddediyorum, çünkü bu kavramların kelimeleri altında (yani kelimelerin şuuru altında), bir “diyet öncesi” kabullenmişliği ile birlikte, bir de “diyet sonrası” dönemin olduğu vardır. Yani bu kavramları kullandığınız anda, aynı zamanda bir süre sonra bu diyeti bırakacağınızı da ifade etmiş oluyorsunuz. Halbuki bunun yerine biz yemek hayatımızı disipline edip, onu bir hayat şeklimiz haline getirmeliyiz. Nasıl ki uykumuzu her gün bize yetecek kadar uyuyarak ayarlamış isek, eğlence ve gezi günlerimizi hafta sonuna doğru kaydırmış isek, yıllık tatillerimizi belli aylara toplamış isek, yememizi de bu şekilde bize zararlı olmayacak bir hale getirerek normal bir hayat tarzı oluşturmalıyız. Aksi takdirde bu “diyet tünelleri”ne girip-çıkmak hayat yolculuğumuzu çekilmez bir hale getirecektir.
Diyet bilinçsiz bir şekilde yapıldığından dolayı birçok insan sağlığını kaybetmekte ve tamiri mümkün olmayan, ömür boyu sürecek hasarlar meydana gelmektedir. Eğer yanlış bir diyet uygulanırsa bakın vücudumuzda ne problemler meydana geliyor: Baş ağrısı, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, uyku hali, tansiyon düşüklüğü (hipotansiyon), kalp hastalıkları (ritim bozuklukları, kardiyomyopati), ani ölümler, uyku hali, bulantı, kusma, kabızlık, ishal, safra taşları, adet bozuklukları, sexüel istekte azalma, gut hastalığı, böbrek taşları, soğuğa dayanıksızlık, saç dökülmesi, su ve tuz denge bozuklukları. Bizden söylemesi…
Sıkı durunuz, size şu anda zayıflamanın ve kilo almamanın en önemli tarihî sırlarından birincisini veriyorum: “DOYMADAN YEMEKTEN KALKMAK”. Sadece şu prensibi hayat tarzımız haline getirsek kilo alma veya kilo verememe problemimiz kalmayacaktır. Sebebini size izah edeyim: Midemizi ne kadar çok doldurursak o kadar çok genişler ve büyür. Midenin büyümesi ve genişlemesi de her defasında daha çok gıda doldurularak gerginlik hissi ve dolayısıyla doyma hissi oluşmasına yol açacaktır. Fakat doymadan yemekten kalkarsak, midemizde büyüme ve genişleme olmayacak, bilakis küçük kalarak az miktarda gıda alarak daha da erken doymaya başlayacağız.
İkinci sırrımıza gelince: “YEMEKTE MİDEMİZİN 3’TE 1'İNİ YİYECEK VE 3’TE 1'İNİ SU İLE DOLDURUP, 3’TE 1'İNİ BOŞ BIRAKMAKTIR.” Bu prensipte de amaç mideye girecek olan yiyecek miktarını azaltıp, midenin büyümesini engellemektir. Ayrıca su miktarının arttırılmasının faydası da barsak hareketlerini hızlandırıp, gıdaların barsaktan emilimini azaltmaktır.
Üçüncü sırrımız da şudur: “YEMEK MASASINDA SANDALYEDE OTURURKEN BİR AYAĞIMIZI ALTIMIZA ALIP, DİĞER DİZİMİZİ DİKEREK MİDE BÖLGEMİZİ BACAĞIMIZA YASLAYARAK OTURMAKTIR” Bu oturma pozisyonunda midemiz üzerine bacağımız tarafından dıştan baskı yapılıp, hacmi küçültülerek (genişlemesi engellenerek) daha az miktarda yiyecek ile erken doymamız sağlanır.
Yemek alışkanlığımızı bir hayat tarzı haline getirirken dikkat edeceğimiz noktalardan birisi az ve sık yemektir, diğeri de yemek masamızda Dalton Kardeşlerin 3’ü de belirttiğim oranlarda bulunmalıdır. Kesinlikle yemek masamıza teşrif eden Dalton Kardeşler 1’erli veya 2’şerli kardeşler halinde değil, 3 kardeş bir arada olmalıdır.
Yeni hayat tarzınızda başarılar dilerim…