KELİME HARCIYLA SÖZ ABİDELERİ İNŞA ETMEK YAHUT Necip Fazıl’ın şairliği M. Nihat Malkoç Sayı:
120 -
Türk şiirinin köşe taşlarından biri olan Necip Fazıl'ın şiire başlayış hikâyesi hayli enteresandır. Onun şair olmasında annesi Mediha Hanım'ın etkisi çok büyüktür. Necip Fazıl bununla ilgili şöyle der: “Şairliğim on iki yaşında başladı. Bahanesi tuhaftır: Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim... Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter... Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde... Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp: ‘Senin, dedi; şair olmanı ne çok isterdim!’ Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı, içimden kararımı verdim; ‘Şair olacağım!’ Ve oldum.”
Necip Fazıl Kısakürek şiire dair görüşlerini Çile kitabının sonuna eklediği "Poetika"da tafsilatlı olarak açıklar. Bu aynı zamanda İdeolocya Örgüsü'nün Şiir ve Sanat Bölümü'dür. Şairler içerisinde onun kadar geniş poetika sahibi yoktur. Çile'nin sonuna eklenen Poetika tam 26 sayfadır. O, “Poetika”sını on dört başlık altında kaleme almıştır. Onun şiir ve şaire bakış açısını ortaya koyan bu başlıklar şöyle sıralanabilir: 1. Şair, 2. Şiir, 3. Şiirde Usul, 4. Şiirde Gaye, 5. Şiirin Unsurları, 6. Şiirde Kütük ve Nakış, 7. Şiirde Şekil ve Kalıp, 8. Şiirde İç Şekil, 9. Şiir ve Cemiyet, 10. Şiir ve Hayat, 11. Şiir ve Din, 12. Şiir ve Müspet İlimler, 13. Şiir ve Devlet, 14. Toplam. Bunlar ayrı ayrı başlıklar hâlinde ayrıntılı biçimde tek tek açıklanmıştır.
Necip Fazıl, şiire ulvî anlamlar yükler. Şairleri yüce bir konuma yerleştirir. Ona göre şair, Allah’la insan arasında “gaibi kurcalayan çilingir”dir. "Ben şairim, gâibi kurcalayan çilingir;/Canlı cenazelerin başında Münker- Nekir…" beyti bunun dayanağıdır.
Necip Fazıl'a göre "Şiir mutlak hakikati arama işidir.... Mutlak hakikat Allah'tır. Şiir Allah'ı sır ve güzellik yolundan arama işidir. " "Anladım işi, sanat, Allah’ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik- çomakmış…" mısrası Üstad'ın şiire bakışını özetlemektedir.
Necip Fazıl Kısakürek, ilk şiirlerini ‘Yeni Mecmua’ adlı edebiyat dergisinde yayımlamıştır. 1925'te ilk şiir kitabı olan Örümcek Ağı'nı çıkarmıştır. Ardından çok ses getiren 128 sayfalık "Kaldırımlar" şiir kitabı okurla buluşmuştur. Bu kitap aylarca konuşulmuştur. Üçüncü şiir kitabı olan "Ben ve Ötesi" çıktığında o, şöhretinin zirvesindeydi.
Saf (öz) şiir anlayışının en büyük temsilcilerinden biri olan Necip Fazıl modern dünya insanının metafizik kaygılarını, arayış ve bunalımlarını yansıtan şiirler kaleme almıştır. Onun şairliğini iki döneme ayırarak incelemek, onu doğru anlamak açısından daha mantıklı olur. İlk döneminde henüz İslâmî duyarlılığa sahip değildir. Hayata sosyalist bir pencereden bakmaktadır. Maddeciliğin etkisinde kaldığı bu dönemin ruh hâli şiirlerine de yansımıştır. Örümcek Ağı’ndaki “Gece Yarısı”, “Boş Odalar”, “Ayak Sesleri”, “Çan Sesi” şiirleri onun korku, yalnızlık ve ölüm endişesiyle bezenmiş ruh hâlini ele veren şiirlerdir. Metafizik endişenin ve korkunun izlerinin sürüldüğü "Kaldırımlar" şiiri bu dönemin en değerli edebî mahsulüdür. Onun içindir ki şair ömrü boyunca "Kaldırımlar Şairi" olarak anılmıştır.
Necip Fazıl şiirlerini millî ölçümüz olan heceyle yazmıştır. Aruza ve serbest şiire uzak durmuştur. Çünkü o, şiiri mânâyla âhengin uyumu olarak görmüştür. Onun kaleminden çıkan hece vezinli şiirler, derinlik ve sanat değeri bakımından gidebileceği son noktaya gitmiştir.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Abdülhâkim Arvasî'yle tanışmasından sonra dünya görüşü değiştiği için bundan sonra kaleme aldığı şiirlerin de muhtevası tamamen değişmiştir.
Cumhuriyet dönemi şiirimizin şahikalarında dolaşan Necip Fazıl'ın şiirlerinin en önemli özelliği kurgu olmamasıdır. O, yaşadığını yazmıştır. Bu yönüyle Mehmet Akif Ersoy'a benzemektedir. Söz konusu iki şairin bu kadar çok sevilmelerinin sebebi de bu olsa gerek.
Necip Fazıl, henüz Hakk ve hakikat yolunu bulmadan, onu o yola revan eyleyen Abdülhâkim Arvasî'yle tanışmadan evvel sol kesimler tarafından yere göğe sığdırılamayan bir şairdi. Varlık dergisinin kurucusu ve yazarı Yaşar Nabi Nayır onun için "Bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter" sözünü söyleyerek onun birinci dönem şiirlerini ve hayatını övmüştür. Üstad bu söze karşılık şöyle demiştir: "Bu söz benim iman tarafım belli değilken, o hengâmede, bugünkü düşman cephesinin en kodaman kalemlerinden biri tarafından hakkımda kondurulmuş teşhistir.Yarabbi; nezdinde kendimi, en aşağı müminlik mertebesinin, ancak ayak tozlarını silmeye memur bir dereceye bile layık görmeyerek, böyle bir iddiadan kemiklerim ürpererek kaydediyorum; Sadece senin dininden, hak olan yolundan, tek olan kapından nefret ettikleri için nefret edilmek, bana ne muazzam payedir. Bu payeyi bana sen, hayatım ve bütün insanların hayatı gibi meccanen, yoktan, tek liyakat ve istihkakım olmadan verdin ve benim ağzımla değil, düşmanlarımın lisanıyla izhar ettin. Artık ben nasıl susabilirim.” Fakat Üstad, İslâm'la tanışınca "Necip Fazıl sanatına yazık etti" demişlerdir.
|