|
Gazze, ümmetin imtihanıdır M. Nihat Malkoç Sayı:
126 -
 İnsanlığın huzuru ve sükûnu için gönderilen semavî dinlerde insanları haksız yere öldürmek büyük günahlardan sayılmıştır. Bu aslında semavî olmayan hinduizm, budizm ve şintoizm gibi dinlerde ve felsefî oluşumlarda da böyledir. Çünkü yaşama hakkı hem evrensel hukukta hem de hak ve batıl bütün dinlerde dokunulmazlığı olan insanî ve vicdanî bir haktır.
Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Ortadoğu coğrafyasında gerçekleştirdiği şiddet eylemleriyle azılı bir terör devleti olduğunu defalarca tescil eden soykırımcı İsrail, kurulduğu günden beri bu mümbit topraklarda hiç kimseye huzur vermemiştir. Ne kendi huzur bulmuştur ne de etrafındakiler. Masum Filistin'i işgal eden ve her geçen gün sınırlarını genişleten bu alçaklar; Filistinli masum çocukları, kadınları ve yaşlıları öldürmekte bir beis görmemişlerdir. Hatta bunu, anlaşılmaz bir biçimde, dinlerinin gereği bir ibadet ve vatanseverlik göstergesi olarak sayma noktasına gelmişlerdir. Bu hükümleri nereden çıkarıyorlarsa...
İşlerine gelecek şekilde kendi elleriyle bozdukları (tahrif ettikleri) kutsal kitapları olan Tevrat'ta “Adam öldürmeyeceksin.” emri Yahudilere açıkça beyan ediliyor. Rivayet odur ki Tevrat’ta Musa Tur-u Sina’ya tırmanır ve Yahoveh’den “On Emir”i alır. Bu “Emir”lerin altıncısı “Öldürmeyeceksin” der. Yahudilerin dinî vecibelerinden biri olan bu emre rağmen bunca masum Filistinli'yi öldürmeleri anlaşılır gibi değil. Bu öldürme eylemini neye dayandırıyorlar? Belli ki "Öldürmeyeceksin!" emrini tersten anlıyor ikiyüzlü ahmaklar.
Ümmetin yetimi sayabileceğimiz Filistinlilere kan kusturan bugünkü İsrail terör devleti, 1897'de İsviçre'nin Basel şehrinde gerçekleştirilen ve başkanlığını gazeteci Theodor Herzl'in yaptığı I. Siyonizm Kongresi'nde tartışılan ve o tartışma sonucunda alınan bir kararın (bizce vahim) neticesidir. Theodor Herzl'in yazdığı "Yahudi Devleti" adlı kitabının yazılışından yaklaşık elli sene sonra (14 Mayıs 1948'de) kurulan İsrail, o günden beri Ortadoğu'ya nefes aldırmadı. Nerde bir fitne fesat varsa arkasından zalim İsrail çıktı.
Aslında Yahudi (İsrail) devleti proje olarak Moses Hess ve Leon Pinsker gibi Siyonist düşünürler tarafından Theodor Herzl'den çok daha evvel düşünülmüştü. Fakat Herzl bu işi politik ve diplomatik çevrelerde yüksek sesle dillendirmiş ve bu konuda fazlasıyla ısrarcı olmuştur. Yani Yahudi Devleti'nin kurulması için bir anlamda dünyada bir kamuoyu (güçlü bir lobi) oluşturmuştur. O, bu devlet kurma meselesini bir ütopya olarak görmemiş, gerçekçi bulmuş, önce kendi inanmış, sonra da çevresindekileri buna inandırmıştır. Böylece terör devleti İsrail'in temelleri ne yazık ki atılmıştır. Bundan sonrası herkesin malumudur.
Dünyanın başına belâ olan İsrail Devleti'nin kurulmasını hayalden hakikate dönüştüren Theodor Herzl, şu sözleriyle düşüncesini kuvveden fiile çıkarmıştır: “Biz bir ulusuz, düşmanlarımız tarihte de tekrar tekrar olduğu gibi, bizim rızamız olmadan bizi tek tek birey yaptılar. Üzüntümüz bizi birbirimize bağladı ve böylece aniden gücümüzü keşfediverdik. Evet, biz bir devlet oluşturacak kadar gerçekten örnek bir devlet oluşturabilecek kadar kuvvetliyiz. Ülkümüz için gerekli olan bütün insanî güce ve kaynağa sahibiz.”
Filistin ve Gazze deyince ne yazık ki ölüm, acı ve gözyaşı geliyor akıllara. Bu güzel coğrafya hiç de iyi sıfatlarla anılmıyor, hiç de güzel şeyleri çağrıştırmıyor bugünlerde. Onun için bu kelimeleri söylerken boğazımız düğümleniyor, gayri ihtiyarî bir biçimde gözlerimiz yaşarıyor. Çaresizlik belimizi iki büklüm büküyor. Uykularımız bölünüyor her gece. Mükellef sofralara oturduğumuzda, aç ve bîilaç kardeşlerimizi düşününce iştahımız kaçıyor.
|