Molla Kasım şiiri üzerine tefekkür Gönüldaş Sayı:
110 -
İslâmî dönemde şiirlere başlık konmadığı malûmdur. O devrin şiirlerine verilen isimler, günümüz idrakinin mahsulüdür. Bazılarına verilen isimlerde, millî ittifak hâsıl olmuştur. Dağlar (Köroğlu) ve Elif (Karacaoğlan) gibi... Yunus’un “gelir” redifli, sigaya çekileceğine işaret eden şiiri de “Molla Kasım şiiri” olarak hafızalarımızda yer almıştır. Türk irfanı bu muhteşem şiire; “Molla” veya “Kasım” veya “Molla Kasım” veya sigaya çekilmeyi ifade eden bir isim değil, “Molla Kasım şiiri” demek edep ve inceliğini göstermiştir.
Tarihe mühim bir not düşen, tasavvufa şaşı bakanları şaşırtan ve düşündüren bu muhteşem eser için şerhler yazılmalı, tahliller yapılmalı; tezler, ödevler verilmeliydi. Ama sadece dar çevrelerde Yunus’un sırat köprüsü, cennet, cehennem hakkında söyledikleri üzerine, uç noktalara kayan kısır tartışmalar yapıldı.
Şerh bir seviyedir, tahlil de öyle… Ama tefekkür kademe kademe olabilir ve bu kademelerden birinde yer alınabilir. Bu sebeple yazıma, “Molla Kasım şiiri üzerine tefekkür” başlığını koydum.
7 beyitlik (Yunus’un tarzına göre 14 kıtalık da denebilir) şiir, yanında bulunmayan birinden bahisle başlıyor… Birine “ün etmek” istiyor. Bugün de kullanılan “ünlemek” uzaktaki kişiye olur. Yunus, ‘dervişim diyene söylüyorum’ demiyor, “ün edesim geldi” diyor. Desem mi, demesem mi; desem iyi olacak... Dervişim diyen uzaktaki kişiye ün etmeyi arzuluyor. Onu “tanıyuben/tanıyıp”, zaman yolculuğunda bulup, şiirini duyurmak istiyor. Dervişlik iddia eden birine “varup yetmeyi” yani ulaşmayı umuyor; bu işi de “şimdiden” yani şiir, sığ idrakin eline geçmeden yapıyor. Peşin peşin... Umulur ki, bu şiirden haberdar olur. İlerde karşılaşmaları mukadder olan kişiye, “şimdiden” yani şiirini yazdığı zamandan, onun okuyacağı zamana seslenmek istiyor. Sadece seslenmek değil, hızlıca gidip ona yetişmek emelinde... Zamanda yolculuk... Kendisi değilse bile şiiri ile... Bu; şevkle, heyecanla hasreti çekilen bir vuslat değil... “Eve dervişler geldi” şiirindeki coşkuyu, sevinci, heyecanı hatırlayalım... “Feda olsun canımız eve dervişler geldi!”… “Üzerinde türlü otlar bitenler / Ne söylerler ne bir haber verirler” hüznü de yok. Bu şiire ise mesafeli bir hitapla başlıyor “dervişim diyene”... Zerre kadar hakaret yok ama kırgınlık, güceniklik muhakkak... Onun için doğrudan ona hitap etmiyor, kendisine yakıştırdığı, Yunus’a ise lâyık görmediği vasıfla uzaktan âdetâ el sallıyor... “Ün ediyorum” demiyor. Öyle olsa bir dostla yakın temas kurar gibi olacak. Hattâ “ün edesim geldi” bile de demiyor; “Ün edesim gelir” diyor... Onu muhatap kabul etmeden... Dilbiliminde “geniş zaman” diye ifade edilen fiille, ün etmeyi tahayyül ediyor. Hem şiiri yazdığı zamanı, hem Molla Kasım’ın okuduğu zamanı ifade eden fiille; “gelir” diyor. Dün kendisine çok çektiren dervişim diyene, şiiriyle meramını anlatmak istiyor... “Şimdiden”... “Tanıyuban şimdiden varup yetesim gelir.” Yarın bu mısraları okuyabilmesini ümit ve temenni ediyorum.
İlk 6 beyitteki kafiyeler (7 tane) dilek kipi... Dilek kipleri, gelecek zamanlı fiillerden farklı bir gelecek ifade ederler... Gelecek için ümidi, hayali, temenniyi, isteği, arzuyu ifade ederler... Kişi doğrudan yapmıyor, tahayyülünün gerçek olmasını diliyor.
Sırat köprüsü üstüne evler yapma isteği; kabaca ve hoyratça ‘senin nasıl geçerim diye tir tir titrediğin bu sırat köprüsü var ya; üstüne ben evler yaparım. İstersem hızlıca geçerim, istersem bir süre kalır ondan sonra geçerim’ iddiası değil… Evet, “Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir”... Ömür, doğarken aldığımız ilk nefesle, ölürken verdiğimiz son nefes arasındaki “an”... “Şol göz yumup açmış gibi”… Buna rağmen Rabbim izin verdi de ne evler kondurduk yeryüzüne… Şimşek gibi geçmeyi umduğum sırat köprüsünden Rabbimin uygun gördüğü sürede geçerim inşallah… Hoyratça ve kabaca iddia, “yaparım, yapabilirim” fiillerini kullanmayı gerektirir. Dünyadan “şol yel esip geçmiş gibi” geçip gittiğimiz gibi, sırat köprüsünü de öyle geçmeyi ümit, temenni ve hayal ediyorum mânâsına “üstüne evler yapasım gelir”... “Yaparım” değil, “yapasım”…İrademle dilemek mânâsına “geldi” bile değil, mahcup “yapasım gelir”... Dua bile diyebiliriz. Nasıl evlerimizde rahat ediyorsak, sırat köprüsü üzerinde de rahat olmayı temenni eden, kuvvetle ümit eden dua…
Üçüncü, dördüncü ve beşinci beyitlerde, iman edenin, günahlarının cezasını çektikten sonra cennete gideceği inancı dile getiriliyor. Molla Kasım’a, cehennemde arındıktan sonra cennete gidilebileceğini gözardı ediyorsun diye ima ile sitem ediliyor.
Beşinci beyitte… Cennete “varma” ve cennette Hakkı “görme” iştiyakı kuvvetle ifade ediliyor. İnsan sevincini sarılarak yakınları ile paylaşmak ister. Cennete kavuşunca huri ve gılmanlarla bir bir kucaklaşmayı istiyor. Dikkat buyurunuz; bu isteği yine dilek kipi ile “koçasım” diye temenni olarak ifade ettiği halde cennete varmayı “varayım” ve Hakk’ı görmeyi “göreyim” diye ifade ediyor (istek kipi). “Varasım gelir” ve “göresim gelir” demiyor. Yunus ne zaman ne diyeceğini biliyor.
Son beyitte bizzat Molla Kasım’a, baştan beri muhatap kabul etmediği Molla Kasım’a ismiyle ve sıfatıyla birden hitap ediyor. Tavır da, üslûp da, kafiye şekli de değişti. Şimdi hesaplaşma zamanı… Âdetâ geçmiş zamandan gözlerinin ta içine bakıyor. Şiirleri üzerinde bir tasarrufta bulunulacağını ve böylece sigaya çekileceğini “şimdiden” ölmeden önce, şiirin yazıldığı zamandan haber veriyor. Bunu kimin yapacağını da… Yunus öyle bir gözlerinin içine bakıyor ki… 6 beyitte 7 kafiyeli kelime kip olduğu halde, son beyitte kafiyeli kelime isim… Hem de Yunusun “eğri büğrü söylediğini” iddia eden, dervişim diyen kişinin ismi… Adıyla ve sıfatıyla: “Molla Kasım”… Devrinin bir aydını olarak, şiirdeki imaları, kelimelerin tasnifini ve kafiyelenişteki inceliği, takınılan tavrı, değişen üslûbu gayet iyi bilecek durumda. Zararlı olduklarından öylesine emin ki, okumadan yırtıp sayfaları havaya savuruyor, toprağa gömüyor, denize fırlatıyor… Rivayete göre iki bin şiir okunmadan heba ediliyor. Nihayet birini okumak aklına düşüyor… Aklına düşürülüyor. Okuyunca, iyi niyetli ama derinlikten mahrum Molla Kasım’ın aklı başından gidiyor, dehşete düşüyor. Daha doğrusu aklı başına geliyor. Şiirleri havaya savurduğu, toprağa gömdüğü denize fırlattığı için pişman oluyor… Kalan şiirleri zaptediyor. Belki saçtıklarından kurtarabildikleri de olmuştur. Bir rivayete göre, şiirleri okuyor, bu caiz değil, bu küfür, bu haram, bu günah vesaire diyerek üç bin şiiri yok ediyor.
Molla Kasım İslâm’a aykırı olduğunu zannettiği şiirleri yırtıp havaya, suya atıyor, toprağa gömüyor… Kendisinin ikaz edildiğini idrak ettikten sonraki şiirler bize kalıyor. Menkıbenin gerçekle ne kadar mutabık olduğunu, bu muhteşem şiirde gördüğümüz gibi Yunus’un başka şiirlerinden de anlayabilir miyiz? Üzerinde durmaya değer
|