Gülerek günah işleyen ağlayarak cehenneme girer! Halis Arlıoğlu Sayı:
122 -
Bazı konular var ki üç beş sahifeyle ancak anlatılabilir. Ama ilim ve hikmet sahiplerinin iki cümlesi veya bir mısraı olayı çok açık, arîz (kapsamlı) ve amik (geniş) olarak açıklayabilir. Bunlardan birisi de Abbas’a (r.anh) izafe edilen, yazıdaki başlıktır. Buna fesâhat, belâgat veya kelâm-ı mûcez denir. Merhum Mehmet Akif’in şu ifadesi de onlardan birisidir: “Bütün dünya ve mâfihâ ayaktayken yatan, hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan!”
Başsız kalan İslâm âlemindeki mağdur ve mazlum Müslümanlar iki asırdır kan ve gözyaşı dökmektedir. Başlıktaki bu söz büyük bir gerçeği ifade ediyor. Esefle belirtelim ki günümüzde gülerek hem de kahkahalarla gülerek günahlar işlenir hale gelinmiştir. Gülerek oruç yeniyor, gülerek namazlar terk ediliyor, gülerek dinî inançlar tezyif ediliyor, hiçe sayılıyor. Gülerek açıklık saçıklık, hayâsızlık teşhir ediliyor. Gülerek içkiler içiliyor, zinalar yapılıyor, kumarlar oynanıyor… Ayrıca gazetelerle, dergilerle, bildiri ve demeçlerle (öyle gazeteler ki bir Müslüman çarkçıbaşının (baş makinist) namaz kılmasını hazmedemeyen sabatayist ve dönme gazete, onu dinsizlere jurnal ediyor.) miting ve nutuklarla, radyo ve televizyonlarla bu kötülükler daha yaygın, daha zararlı bir hale getiriliyor. Sonunda da dinî hayat geriliyor, cemaat şuuru dumura uğruyor, mâbetler yetim, gönüller mahzun bir hale dönüyor…
Ama her şeyin üstünde yüce bir Kudret var. Ve o yüce varlık, bu gülerek işlenen mefsedetlerin, maddî mânevî kötülüklerin cezasını, dünyada ve âhirette muhakkak vereceğini beyan buyuruyor… Bu çılgın günah yayıcılarının cezalarını Mahkeme-i Kübra da çekeceklerini hepiniz ve hepimiz göreceğiz.
Nitekim Allahu Teâlâ, Nûr Sûresi Âyet 19’da meâlen şöyle buyuruyor: “Müslümanlar arasında ahlâksızlığın, ibadetsizliğin, fuhşun ve hayâsızlığın yaygın bir hale gelmesini isteyen ve yayanlar için, dünya ve âhirette çok şiddetli bir azabı ilâhî vardır.”
Hadis-i Şerif’te: “Mü’minin mü’mine duası müstecaptır.” buyruluyor. Müslüman olarak bizler, günahkârların, önce ıslahı için dua ederiz. Islahı mümkün olmazsa cezalarını temenni etmek, elbette hakkımızdır. Çünkü diğer mü’minlere kötülükte örnek olmalarını istemeyiz… Onların işlediği kötülüklerin pek çoğunu bugün cemiyet olarak çekmekteyiz. Nitekim insanlar, Allah (cc) için birbirine dua etmek şurada dursun, birbirlerinin gözünü oyup, canını almaya çalışıyorlar. Dinî hayatın sönüşü, kötülüklerin yaygın bir hale gelişi ve insanların boğazlaşması, hep içimizdeki kötülük yayıcılarının fesatlarının sonucudur. Gerçek Müslümanı elem ve kedere boğan, bu acı durum karşısında, üzüntü ve ızdıraptan uzak, kupkuru, kaskatı, ruhsuz ve hissiz bir topluluk içinde yaşıyor oluşumuzdur.
Vicdanları paralayan bunca kötülüklere karşı duygusuz kalan insanlar, en büyük belalara çarptırılmaya mahkûmdurlar. Yukarıdaki Âyet-i Kerime bunun en açık en çarpıcı bir ispatıdır.
Bir de Müslümanların, dayanışma halinde oldukları, bir kötülük gördüklerinde bütün bir milletin vicdanının sızladığı, yetmiş (70) yıl evvelki bir devri, “Safahattan” nakledeyim.
Şimalde, şimal Müslümanlarından Ataullah Bahaeddin isimli bir âlimin, Rusların istilasına uğrayıp, dinî hayatları ve mâbetleri harap olan dindaşlarının, zulüm ve baskılar altında inlediğini gören bir Müslümanın, nasıl ağladığını, Allah’a nasıl yalvarıp yakardığını işitiriz: “Odama girdim, kapıyı kapadım, ağlamaya başladım: O gün akşama kadar, İslâm’ın garipliğine, Müslümanların yıkılışına, ahlâksızlığın yayılışına, zulmün şiddetine, ibadet hayatının sükûtuna, mâbetlerin cemaatsizliğine, millî ve manevî perişanlığımıza, bu durumlardan kurtulmamız ve İslâm ümmetinin uyanması için Hakka yalvardım, ağladım, ağladım…”
Günümüzde Müslümanların derdini dert edinerek ağlayan ve kurtuluşumuza dua eden gerçek mü’minler az olduğundan, ızdıraplarımız bir türlü son bulmuyor…
Büyük İslâm şairimiz Mehmet Akif merhum da, o Müslümanın içli gözyaşlarına şu karşılığı vererek, ıstıraplarına iştirak etmiştir:
Sen ey bîçâre dindaş! Sen ki bizden hayır ümid ettin;
Nihayet ye’se düştün, ağladın, ağlattın, inlettin.
Samimi yaşlarından coştu ruhum, herc ü merc oldu.
Fakat mâtem halâs etmez, cehennemler saran yurdu.
Cemaat intibâh ister, uyanmaz gizli yaşlarla
Çalışmak… Başka yol yok. Hem nasıl? Canlarla başlarla…
Evet çalışmadan her şeyi hazır bulmaya alışmış bir millet olmuşuz. Yorulmadan zengin olmak, ibadet etmeden cennete girmek ümidindeyiz. Mehmet Akif ne güzel söylemiş: “Sade -bal- deyivermekle ağız tatlansa/Arı uçmuş diye kaçmış diye çekilir miydi tasa?”
Koskoca deniz yollarında, bir Müslüman çarkçıbaşının kıldığı namaza tahammül edemeyip, kendi çevresine jurnal eden sabateistin, bu tahammülsüzlüğüne karşı, biz nasıl olur da bayramdan bayrama, cumadan cumaya dolan cemaatlerin varlığıyla yetinir ve yeterlilik görebiliriz? İstiyoruz ki her vakit namazları böyle cemaatlerle dolup taşsın! Bütün farmasonların, dönmelerin ve İslâm düşmanlarının ödü patlasın. Kahrından, gayzından çatlasınlar! Bunu istemeyen, düşünmeyen Müslümanın imanından şüphe edilir. Yozlaşmış bir toplumun halini merhum Akif çok güzel ifade ediyor:
Hayâ sıyrılmış, inmiş: Öyle yüzsüzlük ki her yerde…
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde!
Vefâ yok, ahde hürmet hiç, emânet lâfz-ı bî-medlûl;
Yalan râic, hıyânet mültezem her yerde, hak meçhul.
Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr;
Nazarlardan taşan ma’nâ ibâdullâhı istihkâr.
Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç inkılâb olmuş:
Ne din kalmış, ne îman; din harâb, îman türâb olmuş!
Mefâhir kaynasın gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl…
Bu izmihlâl-i ahlâkî yürürken, durmaz istiklâl!
(22/08/2024)
|