Tarihin Bilime Dayaly Usulleri Thomas S. Khun Sayı:
60 - Nisan / Haziran 2008
Türkçe Söyleyen: Sinan Ayhan
Tarihi, son zamanlarda yeni edinilen bilime dayalı söylem dokusunun kesin sonuç üreten dönüştürme yetisine bağlı olarak elit bir yapıda düşünürsek; aslında onun, anekdot ve kronoloji örgüsünden üstün, kesin sonuçları anlamlı bir şekilde kurgulayabilmek için zengin bir kaynak, bir "bilgi-hazine sandığı" olduğunu ifade edebiliriz pekâla. Öncelikle bu redif düşüncenin çizgilenişinde, bilim adamlarını rolü büyük olmakla birlikte; buradaki etkin usulün, yazınsal algının yeni nesillere geçerken bilgi birikimlerinden yeni metoda bağlı bileşenlere doğru işler kılınması ve uygulanabilmesi olduğu gözlenmektedir. Kaçınılmaz bir şekilde görünen manzara odur ki, yeni metotları dönüştüren ve uygulama sahasına alan yaygın eğitim unsurları ve eğitim biçimleri, bilgi eşiklerini çok eklemli ve kaygan bir hale getirmekte, sonuçta oluşan durum bir kültür ve anlayış yapısını örgütlemektedir. Mevcut metin özetle, bilinen ölçüler ve temeller üzerinden, sorgulamasını, bu örgütlemenin yanlış bir yolu işaret ettiğini göstermek üzerine kurmuş ve sonuçta tarihi kayıtlar üzerinden ilerleyen bu bilime dayalı araştırmaların başka bir tarihi kavram perspektifine uyması gereğine bağlamıştır.
Bilimsel metinlerde ele alınmış tarihsel derinliği olmayan klişeler tarafından bir kavram olarak oluşturulamayan, bir tarihsel veri olarak bir araya getirilemeyen yeni fikir düzeneği tarihin eşlik ettiği noktalarda bile arkasında cevapsız sorular bırakmaktadır. Bu metinler, genelde, bilimin; gözlem, kanun, teori tarifleri üzerinden örneklenmiş ve kurgulanmış bir içerik olduğunu ima eder. Onların bu kurgusu neredeyse şu anlama gelir: bilimsel metot kişinin kendi çıkarları için başkalarını kullandığı bir canlandırma biçimidir, keza mantıksal işlemler ve ilişkilerin genelleştirilmesi de yalnız bu durumun gerçekleştirilmesi içindir. Sonuç ise, doğası ve gelişimi gereği derininde saklı olan bilgi ve belirtilerle örülmüş bilimsel bir kavramlaşma haline sahiptir.
Eğer bilim, olayların, teorilerin ve usullerin toplandığı gündemde bir metinsel düzenekse, o halde bilim adamları da birbirlerine eklemlenen bilgi sürecini yönetmeye istekli özel bir seçkinler topluluğu olarak görülmelidir. Bilimsel gelişme kademeli bir süreçtir; bütün başlıkları süreç içinde bir anlamlı bütün haline getirebilmek, mevcut başlıkların bir olasılıklar elemesinden sonra gelecekte kullanılabilecek şekilde hem teknik, hem bilgi formu olarak istiflenebilir bir birikime erişmesine bağlıdır. Bu sayede bilimin tarihi, başarı ve engellerin aşama aşama ve karşılıklı sınanmasıyla ortaya çıkan bir bütünlüğün değişim kayıtları gibi sergilenebilir. Bilimsel gelişim kaygısıyla birlikte, tarihçilere bir görev olarak düşen iki ana mesele vardır. Birincisi, bilimsel olay, kanun ve teori örgüsünden çıkaracağı her bir noktanın ne anlama geldiğini belirleme meselesi ve ikincisi, bunların arasında kısıtlayıcı bir unsur olan yanlış kanıların, mitlerin ve batıl inançların yeni ve modern bilim metni için çatılmış fikir örgüsünden nasıl ayıklanacağı meselesidir. Birçok araştırma usulü bu tür sonuçlandırmalara muhtaçtır, şimdi için de değişen pek bir şey yoktur.
Bilim tarihçileri için esas nedir? Oksijen ne zaman keşfedildi;ilk enerji depolamayı kim akıl etti, bunlara bağlı olaylar nasıl gelişti; hakiki sorular bilim tarihçileri açısından bunlar mıdır..? Cevabımız hayırsa; o halde, kendini ayıklayan bir bilgi eklemi olarak sürecin asıl güncesini irdeleyen tabaka nerdedir, hangi kavramlara bağlı ayrımdadır? Bilimin ilerleme karakteri, sadece keşiflere ve icatlara yüzünü dönmüş bir kısırlık hali değildir. Üzerlerinde bir vebal olarak kıyasa bağlı bir ayıklayıcı "toplam-göz" vardır; bu göz, öncüllerinin bütün yanlış düşünme şekillerini ve batıl inançlarını mevcut, yeni bilimsel tabakadan ayıklayan bir gözdür; bu göz, bir fikir gövdesini, bir devam halinde, bilime dayalı bilginin kılavuzluk ettiği gerekçelendirme usulleriyle çatan bir gözdür...
Aristo dinamiği, yanıcılar kimyası veya ısı termodinamiği sadece bir doğa görünümü müdür; bugünkü uygulamalara bir zemin teşkil ettikleri muhakkak, ama bugün için onların irtibatı daha çok insanın mizacını kurcalayan bir bağla kendilerini bilimselleştirmeleri, üstelik o zeminde çakılı kalmadan, her an yeni bir anlam yüklenebilecek eklektiklikte bunu gerçekleştirebilmelidir. Dolayısıyla bu birikimli idrak süreci, yeni araştırma usullerinin karakterini ortaya koymaktadır; bunun her hangi bir keşfin veya icadın, bir derinlikli tarihi izin üstünlüğüne göre konumlanması kendi çağına bağlı olarak çelişmezliğinde ve bütünlüğünde saklıdır. Üzerinde, bir fikrin çekirdeğini taşır. Bu tartışma dokusu, bu gen düzeneğine benzer birbirine eklenen fikir dizileri içlerinde bir anlam muhafaza ederr; bu anlam, ihtimaller üzerinden ele alınan yeni bilime dayalı bakışın belirgin olarak şeklini çizmeyi hedefler, yani tasvir edilebilen, aynı zamanda bilme dayalı olma bağını edinir.
Henüz bulunmuş ve var olan doğa bilgisinden türeyen bir usuller yumağıdır bu ve her daim başka başka şekillenmelere açıktır, bir tek tutarsızlığa düşme ihtimali durumu hariç… Aslında bütün tarihsel olaylar bu kişiselliği, bu görecelilik unsurunu taşır; onun yapı taşı benimsenmiş bir inanma haline uygundur. Bu inanma hali, bir ortak iyeliği örgütler. Bir farkla, kendine şu soruları sormak zorundadır, aksi takdirde bilme dayalı olmanın temsili ortadan kalkar; evrensel olanı oluşturan köken kişilik özellikleri nelerdir? Bu özellikler kendi içyapılarında birbirlerini nasıl etkiler..? Bir çözüm aramada bunlara dair kişilik ve tekniğin meşru sayılabileceği sorular ve sorgulama biçimleri nelerdir? Aslında olgunlaşmış bilimin, bütün cevapları mevcut dizgelerin içine gömülü halde muhafaza edilmektedir. Tarihi köken bir sonraki gelişme durumuyla çelişmemektedir, çünkü görecelik unsuru ne içerikte olursa olsun usuller bütünle, evrenseli işaret eden cevaplarla çelişmediği sürece bir sorun yoktur.
Bilimin bir geleneği vardır, gelenek bir tutarlılıkla varlığını cisimlendirmiştir; geleneğin dışına taşmak veya görece unsurundan kaynaklanan kaymalar, tutarlılığı zedelemiyorsa; sonuçta bu, bir devrime işaret eder. Bir gelenek parçalanır, bu parçalar üzerinden yeni parçalarla yeni oluşumun gelenekleşen sınırları belirlenmeye başlar. Bunlar bilimin gelişmesini ifade eden eşiklerdir; Kopernik, Nevton, Lavuaziyer, Aynştayn eşikleri gibi… Dünyanın dönüşümüyle, eşyaya bakıştaki dönüşüm de atbaşı gider. Tartışma ve ihtilaflar, bilme dayalı devrimin karakterini tanımlayabilme konusu üzerinde olur; eşikler doğru mu sıralanmıştır, eşik olmaya değer midirler ve nitelikleri nelerdir; bir bilimsel devrim öncülü olan olayların yeniden değerlemesinde günümüz geçerli eşiğinin bilim uygulamalarını yönetmeye etkisi bir unsur olarak ortadayken, yeni bir eşik gibi görülen anlayışların hiyerarşideki yeri nerdedir, gibi..?
Mevcut çevreye eski dizgeyi yerinden oynatacak bir kuralla gelinmesi, eşiğin değişmesini ve bilime dayalı devrimin gerçekleşmesi anlamına gelecektir. Sonuçta, yeni eşik ve eski eşik birbirine karşı taraftarlar üretir. Tabakalar arası savaş reddetme ve yeni ortama uyumlaştırma şeklinde gerçekleşir. Teorinin sınanma sürecinde, bilime dayalı sorgunun niteliği doğrulananla uydurulanın yerlerinin karışıp karışmadığına bağlıdır. Odak, doğrulanabilir üzerinde kalmalıdır. Doğrulanabilir olma hali yıkılmadan şekillenen örü üzerinde yorumlayıcı olmak veya kuralcı olmak bilme dayalı olmanın niteliğini değiştirmez. Örneğin tarihi betimleyici bilim olarak tarif ederiz; ama yine de yorumlayıcı ve kuralcı bir karaktere de bürünebilir tarih… Bir alt dizge olarak sosyoloji ve sosyal psikoloji üzerinde mantık yürütenler ise, aslında bilgi felsefesi ağının mantık geleneklerini kendi bilim çevrelerine getirip uygularlar. Burada rahatsızlık veren konu, keşfin bağlamıyla ispatın bağlamanın ayrı etkilere delil olmalarıdır. Coğrafyalarla kaygılar arasındaki bu çekişmenin getirdiği karmaşa kadar derin başka zihne bağlı bir pusluluk hali mevcut mudur acaba..? Bu mantıkla usul arasında dallanıp budaklanan mesele, ancak bilme dayalı bilginin fonksiyon üreten bütünleşik parçalarının, görece unsurları da kapsayan, asli unsurlarıyla bir cevap olarak harekete geçirilebilir; yoksa tarif edilebilirle ölçülebilir hale getirilen hiçbir fenomen yeni bilimsel dizge için bir meşruluk kaynağı olmaz.
|