TEK BYR SU DAMLASI Mustafa ?ayyr Sayı:
67 - Temmuz / Eylül 2009
Tek bir su damlası... Hayatımız için değerli olan bir damla kaynak. Yaşam standardı, ölüm faturası... Ne bir damlanın varlığı bizi sevindirir ne de yokluğu yerindirir. Ne ki, tek bir damla su...
Önce üzerimizi kapkara bulutlar kaplar. Bulutların arasından güneşin sarı ışıklarını görebilsek de o an için son ışıldamalarıdır. Nöbet sırası bulutlardadır çünkü. Önce içtima eder gibi peş peşe sıraya dizilirler. Daha sonra ise askerî marşlar kadar derinden marşlarını söylemeye hazırdırlar. Yıldırım, gök gürültüsü ve şimşek sahneye çıkar. Önce ince seslerle çalışma yaptıktan sonra hepsi ardın sıra opera sanatçısı gibi var güçleri ile şarkısını söylerler. Spot lâmbasını yanıp yanıp söndüren yıldırım, tüm asaleti ile arkadaşlarına eşlik etmektedir. Etmektedir ama bir yandan da güneşten intikam almaktadır. Dilsizdir. Konuşamaz ama güneşe olan kızgınlığını şarkı söyleyen bir diğer arkadaşına yani gök gürültüsüne tuttuğu ışık ile göstermeyi başarmıştır. Çünkü güneş gökyüzünde var olduğu sürece bu üçlü grup asla sahneye çıkamaz. Sonra, sonra güneşe inat, onun günlerce ısıttığı yeryüzüne akmaya başlarlar. Damla damla... Her biri bir su damlasından oluşan büyük bir yağmurdur assolist. O harika sesi ile yeryüzünde şakırdamaya başlar. Öyle ki, hayranları onun sesinden etkilenip camlara çıkarlar. Kendisine has kokusunu içine çekerek şarkısını dinlerler. Artık görevleri sona ermiştir. Güneşin günlerce uğraşıp kendisine hayran ettiği insanoğlu, birkaç saat içinde yağmura tutkun oluvermiştir. Bunun ardından da gitme vakitleri gelmiştir. Geldikleri gibi sessiz ve asil bir sanatçı edası ile ağır ağır gözden kaybolurlar...
Önünü kapatan bulutlar yüzünden yeryüzünde olup biteni göremeyen güneş, bulutların çekilmesi ile hayretler içinde aşağıya bakar. Sıcak havadan faydalanmak isteyen halk, artık ortalıkta yoktur. Görebildiği sadece arabalar ve birkaç tane de insandır. Derken burnuna bir koku ilişir. Bu kokuya oldum olası karşıdır. Çünkü dünyayı ısıtmak için var gücü ile savaşan güneşin tüm emekleri bu koku yüzünden kaybolmaktadır. Şimdi her şeye sıfırdan başlamak zorundadır. Kendisini yerküreye yoğunlaştırır ve hiç olmadığı kadar ısınmaya başlar. Halk üşümektedir. Yukarıdan gördüğü kişiler de ıslanmıştır zaten. Bu kişileri ısıtmak için orada olduğunu bilen güneş kendisini ısıtır, ısıtır, daha da ısıtır. Üşüyen halk artık ısınmıştır. Evine kaçan diğerleri ise, yazlık kıyafetlerine bürünüp sıcaklığın tadını çıkarmaya devam ederler. Bu mutluluğu yok eden bir ses gelir kulağına. Bu ses öyle bir sestir ki, aşağının gürültüsünü yok etmiş minik bir ses. Önce keskin gözleri ile bu sesin nereden geldiğini araştırır. Her yere, her koğuğa göz atar ve sonunda sesin sahibini bulur. Halka açık bir parktaki bir çeşmedir sesin sahibi. Gücü yetmeyen birisinin tam sıkamaması ile oluşan bir su damlası. Önce duymazdan gelir. Nedir ki? Minicik bir damla. Ne yapacaktır ona? Bunları düşünse de gözünü o çeşmeden ayıramaz. Korktuğu da başına gelir zaten. Minik bir serçe, güneşin yakıcılığından iyice bunalmıştır ve o çeşmeden akan bir su damlası ile serinlemeye başlar. Önce şaşırır güneş. Serçenin bu yaptığına bir türlü anlam veremez. Güneş, onlar için oradadır. Az önce ıslanan her şeyi ısıtmak için yükselmiştir en tepeye. Ama bu serçe bir damla suya tercih etmiştir güneşi. Haklı olarak içerlenen güneş, bu rakibini ortadan kaldırmak zorundadır. Ama nasıl? Düşünür. Uzunca bir süre düşünür. Sonunda bulmuştur. O şehrin büyük bir barajı vardır ve tüm şehre su oradan gelmektedir. Amacı, o barajı kurutmaktır. Bunun ha deyince olmayacağını bilse de başarmak zorundadır. Hattâ içinden, "halkım beni seviyor ve bu düşmandan kurtulmamda yardımcı olacaktır" diye de geçirmekten kendisini alı koyamaz. Güneş kendisini ısıtır, karşılığında halk suya hücum eder. Bunu gören güneş sevincine daha da ateşlenir, hayranları ise evlerinde toplu şekillerde suya savaş açarlar. Öyle büyük bir savaştır ki bu, evlerdeki mücadele dışarıya taşar ve tüm parklardaki çeşmelerin bile önünde kuyruk oluşur. Her sırası gelen kişi, çeşmeyi sonuna kadar açar, ya ellerini yıkar ya da başını. Tabi bu, büyük bir plândır. Ellerini yıkamak için gereken suyun kat kat fazlası açılmaktadır. Amaçları düşman kalesini fethetmektir. Amaçlarına da ulaşırlar hani. Heybetli düşmanın bayrağı iyice yerle bir olmuştur. Barajın suyu tamamen bitmiştir. Güneş sevinmektedir bu mutlu habere. Artık hayranlarını üşüten hiçbir su damlası kalmamıştır yeryüzünde. Hayranları ise...
|