Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2915 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

ŞAKA
Zekeriya Kantaş

  Sayı: 68 - Nisan / Haziran 2011

Böyle bir günde mahalledekilerle yakın arkadaşlarını toplamak zor olmamıştı. Nişanlısı uzakta, Antalya'daydı ya, duyunca ilk otobüse atlayıp o da gelivermişti. Mehmet'in ne de çok seveni vardı böyle. Düzgün çocuktu Mehmet, kalenderdi, karakterliydi. Arada deli dolulukları da olurdu ya onlar da kendinceydi işte. Kırmazdı kimseyi. Bir de şakacı yanı vardı. Dizi filmlerdeki tipleri taklit eder, hepimizi kırar geçirirdi. Bıçkın tipleri iyi benzetirdi. Bir Kadir İnanır olurdu görseniz gülmekten karnınıza kramplar girer. Hele o Gamsız Celal duruşları, Rocky'deki “Acı yok, acı yok!” sahnesi. Ha bir de Memati tabi. “Ölüme meydan okurum. Benim adım Memati.” derdi.

Ah Memati, öldürürdün bizi. Nasıl işletmiştik Messi Ercan'ı telefonda?

“Alo, merhabalar efendim, ben Korhan Sazan. Fenerbahçe Genç Takımlar Şubesi Genel Sekreteri. Ercan Bey'le mi görüşüyorum?”

“E e e, evet, buyurun.”

“Ercan Bey, yalnızca iki dakikanızı alacağım. Fenerbahçe Spor Kulübü antrenörleri futbol takımımıza yeni yetenekler kazandırma amacıyla amatör ligleri, halı saha turnuvalarını takip edip raporlar hazırlıyorlar. Bizler de bu raporlarla tespit edilen isimlere ilk profesyonel kontratlarını imzalatıyoruz.”

“Evet!..”

“Öncelikle tebrik ediyoruz Ercan Bey, bu yeteneklerden biri olduğunuz için.”

“Ihı, şey, ben tebrik ederim, yani teşekkür ederim. Bu dediğiniz şey, şey mi, yani transfer gibi…”

“Ercan Bey anlaşılan heyecanlısınız. İzninizle bazı özel sorular soracağım.”

“Tabi, buyurun.”

“Baba adı?”

“İhsan.”

“Anne adı?”

“Nazife.”

“Doğum yeri ve yılını alabilir miyim gün ay ve yıl olarak?”

“Kemalpaşa-İzmir, on yedi eylül bin dokuz yüz seksen altı.”

“On yedi eylül bin dokuz yüz seksen altı. Son bir sorum olacak efendim.”

“Evet!”

“Evde sularınız akıyor mu acaba?”

“Hıı! Ne!”

“Ercan oğlum yıkasana çoraplarını, kokusu buraya kadar geliyor.”

“…”

“Çoraplarını diyoruz çoraplarını, alooo, yıka çoraplarını!”

“Alo, kimsin sen, Turgut, sen misin, alo, Memati, Memati sensin tanıdım.”

“…”

“Memati cevap ver!”

“…”

 ***

Ah Memati, bilsen nasıl üzgünüz şimdi! Oysa biz şaka yapmak istemiştik, sadece şaka. Hep sen yapacak değildin ya. Aslında ilginçti değil mi, yani şimdi sen şey olmasaydın, senin de hoşuna giderdi; hatırladıkça gülerdik. Gel gör ki şimdi o anları her hatırlayışımızda ve seni çarşıda, pazarda, sokakta her görüşümüzde içimize kan damlıyor.

Bu işi ilk kim düşündü diye sorma bana. Ben, Ercan, Turgut, yahut bir başkası; ne fark eder? Belki de bir başkası için sen düşünecektin de aynısını ona yapacaktık. Kader işte. Hem hayatımız öylece geçip gitmiyor muydu? Sabah akşam yatmaz uyumaz kafaya saracak birilerini arardık. Suat'a yazdığımız aşk mektuplarını hatırlasana; çocuk, kızı göreceğim diye kalkıp Muğla'ya gitmişti. Ya Serhat'a yutturduklarımız? Askerliği eksik yaptın diye belge düzüp postalayıvermiştik, unuttun mu? Ortaokul, lise gırgır şamata geçti. Sonra üniversiteye hazırlanıyoruz hesabı iki sene, üç sene dershanelere gitmeler. Askerlik. İş güç arama, kahve parası çıkarma derdi. Yaşımız oldu yirmi dört, yirmi beş. Hâlâ bir baltaya sap olamadık. Olamadık ya, Manço'nun dediği gibi sapın ucuna kazma olduk.

Ha, o gün. O gün keşke hiç doğmasaydı be Mehmet'im. Keşke hiç dayanmasaydık sabah sabah kapınıza.

“Melahat Teyze, ne olur aç kapıyı, on dakika durup çıkacağız, valla fazla gürültü yapmayız.”

“Olmaz oğlum, uyuyor şimdi; uyanınca göndereyim ben nereye diyorsanız.”

“Melahat Teyze hiç olur mu, bak nişanlısını bile getirdik.”

“Aaaa, İlayda kızım sen de mi uydun bu haylazlara? Vallahi görmemişim. Hadi geçin bakalım içeri, geçin, geçin. Kızım ne zaman geldin Antalya'dan? Sizden korkulur yavrum, sizden korkulur.”

Sonra odana dalıvermiştik. Her zamanki gibi uyuyordun. On birden önce kalktığını gören olmazdı ki zaten. Yatağının çevresini sardık. Perdeleri çektik. Nişanlın başını örttü. Yücel'in amcaoğlu da vardı. Sen tanımazdın. Camiden aşırdığımız sarıkla cübbeyi de ona giydirdik. Başında dualar etmeye başladı. Hepimiz hıçkırıklarla ağlıyorduk. “Memati, bizi bırakıp nereye gidiyorsun.” diyorduk, “Vakitsiz öldün.” diyorduk, “Düğününe üç ay kalmıştı.” diyorduk.

O ara irkilerek uyandın. Baş ucunda Yücel'in amcaoğlu duaya devam ediyordu:

“Ya Rabbi! Sen Rahman'sın, Rahim'sin. Günahları bağışlayansın. Sabaha karşı kalp krizinden vefat eden şu Mehmet kulunun da günahlarını affeyle. Kabir sıkıntısı verme. Onu cennetine al…”

Korkmuştun. Elektriğe çarpılmış gibi tir tir titriyordun.

“Ölmedim ben, ölmedim.” diye bağırıyordun. Omuzlarımızdan tutup sarsıyordun bizi. “Ölmedim ben, görmüyor musunuz ayaktayım. Ölmedim, ölmedim!”

Sen korku dolu gözlerle bizlere baktıkça, ölmedim diye bağırdıkça biz rolümüze iyice alışıyorduk. Hele nişanlın. Nasıl da ağlayıvermişti yalancıktan? Sen odada, sağımızda, solumuzda dehşet içinde geziniyordun, bizse hâlâ yatağındaymışsın gibi, yastığına doğru bakıyor, içli içli ağlıyorduk.

Sen durmadan bağırıyordun:

“Öl-me-dim! Öl-me-dim!”

O ara Melahat Teyze koşup geldi sesine. Ayaküstü duvara yaslanmış bizleri izliyordun. Bir yandan da topuklarını yere, yumruklarını da duvara vurdukça vuruyordun. Zavallı kadın seni susturmaya, durdurmaya çalışıyor, bir yandan da ağlayarak veryansın ediyordu:

“Ne yaptınız oğlumu, ne yaptınız?”

Kısılmaya başlamış sesinle bağırmaya devam ediyordun:

“Öl-me-dim! Öl-me-dim! Öl-me-dim! ”

Bir ara çok büyük bir çığlık atıp bizi de korkuttun:

“ÖL-ME-DİİİİİM!..”

Sonra… Sonra… Sonra sustun. Gözlerini bir boşluğa diktin. Yüzün şekilden şekile girdi. Tek kelimelik gücün kalmıştı, o gücünü kullandın:

“Öl-düm!”

Ve yığılıverdin oracığa. Anacığın da yanına düştü. İkinizi de tuttuk hastaneye yetiştirdik. Annen kurtuldu. Ya sen? Belki sen de kurtulmuşsundur, bilmiyorum. Ama biz kurtulabilir miyiz bu azaptan söyler misin?

Aylarca doktorlara götürüp getirdik seni; kâr etmedi. Dilinde tek kelimeyle gezer oldun mahallede. Kim karşına çıksa saygıyla kenara çekiliyorsun. Başını hafifçe eğip gülümseyerek selamlıyorsun. Sana bir şey diyecek olsalar o aynı bildiğimiz kelimenle cevaplıyorsun:

“Öl-düm!”

Ah Mehmet'im, ah!

Biz ne yaptık böyle sana?

Biz ne yaptık böyle kendimize?

Sen delirdin ya, biz akıllandık!

Sen öldün ya, biz dirildik!


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
ŞAKA... - Sayı 68
BABAMIN SEVGİLİSİ... - Sayı 62
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Nüfuz plânlaması diye bir şey tutturmuş gidiyorlar.
Ülkedeki kazalar, ihmaller ve terör sebebiyle ölenler hiç hesaba katılmıyor.
İnsanımızda bu ibret almamak, hükümetlerimizde bu beceriksizlik olduğu sürece bırakın planlamayı, nüfusu teşvik etmeleri gerekmez mi?
Yoksa bunca ölüme karşı bu tedbirsizlik, nüfuz planlamacılarının işi mi?
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15741590
 Bugün : 749
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 657205
 Bugün : 25
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 68
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim