Belhum adal Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
71 - Ocak / Mart 2012
Teknoloji nedir? Veya “Ne teknolojidir?” denildiğinde göstermesi kolay, tanımlaması zor bir soruyla karşılaşmış oluruz.
Bilgi ve teknoloji hem felsefî hem de lisanî açıdan esasen başlı başına bir “anlam” içermiyor. Zira teknoloji her türlü insan üretimi araç gereç ve fikriyatın ortak niteliğini ifade eden bir kavram değil. Dün teknoloji olan, kara saban, ıslıklı ok bugün müzede... Bugün teknoloji olan bilgisayar, uydu güdümlü füze ise yarın müzede olacak… O halde teknoloji kavramına niteliği de ona atfedilen “insanî yargı” veriyor. Peki, insanlık bir gereç veya daha geniş mânâda bir işlevin teknoloji olduğuna nasıl karar veriyor ve yargıya varıyor? O işlevin niteliği ve ahlâkî özü “teknoloji” vasfının verilmesinde hiç tesirli değil... Nükleer silâh da “teknoloji” nükleer santral da... Zalimin elindeki silâh da teknoloji mazlumun elindeki de... İnsan zihninin ürünü teknoloji bu vasfı kazanmak için hiçbir ahlakî öze ihtiyaç duymuyor ise teknolojiyi kutsayan, ideolojileştiren ve neredeyse tapınma fetişine dönüştüren modern çağ ve sonrasında tapınma/tüketim nesnesine dönüştüren post modern felsefeler bize insana ahlâka ve iyi bir insan olmaya dair ne önerebilir? Durum ifade eden, ancak anlamı olmayan bir kavram teknoloji... Bu yüzden bırakın kutsanmayı, ancak emrinde olduğu amaçla birlikte değerlendirildiğinde bir anlam kazanabilir.
Bu yüzden teknoloji kavramı ilim ve bilgelik kavramının gerisinde kalıyor. Bilgeliğe, ilme anlamı özgülendiği, adandığı amaç veriyor. Jürgen H Abermas (Habermas- Technology and Science as Ideology) ve Martin Heidegger'in de (Heidegger: The Question Concerning Technology) eserlerinde belirttiği gibi teknoloji felsefesi eski Yunan'dan bu yana zihinleri meşgul ederken temelde amaca, ahlâka ve nihayet anlama dair hiç bir şey söyle(ye)miyor.
Ahlâken ve insan olmanın en saf gereklerince teknolojinin adandığı, özgülendiği (hasredildiği) amaçla bir anlam kazanması için mücadele eder ve teknolojinin tabir yerindeyse “doğru ellerde” olmasını temenni ve talep ederken aslında bir başka sorumluluğumuzu da gözden kaçırmıyor muyuz?
Kişi/tüketici olarak bizler oyuncaklı cep telefonlarımız, son model arabalarımız, laptoplarımız, led tvlerimiz ile oyalanır; devlet /tüketici olarak da f35 uçaklar, apache helikopterler ve teknoloji denilen illetin her sunusuyla bezenirken, burnumuzun dibinde milyonlarca Müslüman Irak'lı ölüyor ve Afganistan'da, Pakistan'da, Afrika'da, dünyanın hemen her coğrafyasında teknoloji insana ait tüm vasıfları yok etmek için kullanılıyor idi. Bu durumda teknolojinin adandığı, özgülendiği amaç kadar kendisini de sorgulamalı değil miyiz?
Bunca harddisk kapasitesine, bunca işlem gücüne, bunca beygir gücünde arabaya, bunca öldürme kapasitesine insanlık ihtiyaç duyuyor mu? Devletler ihtiyaç duyuyor mu?
Kullandığınız telefonun tüm özelliklerinden yüzde kaçını kullanıyorsunuz mesela? Başka bir örnek.. Bilgisayarınızın sahip olduğu işlemci ve depolama kapasitesinin ne kadarını gerçekten bir “amaç” için kullanıyorsunuz? Ya televizyonun? Ya arabanız 70 kg'lık bir adamı taşımak için bunca beygir gücüne ve yakıt tüketimine ihtiyaç var mı?
Biz telefonun asla kullanmayacağımız özelliklerinden vazgeçmiş olsaydık bunu üretmek için insanlık dışı şartlarda çalışan onbinlerce Çinli, Endonezyalı, Malezyalı çocuk ölmeyecek o kadar plastik, metal, elektronik devre vs üretilmek ve petkimya ürünü tüketilmek zorunda olmayacaktı. Çevre felâketleri, ozon tabakasındaki delik, kıt kaynakları paylaşmak için savaşmak zorunda olmak da olmayacaktı… Petrolü için Ortadoğu da bunca acı çekmeyecekti belki… Homo economicuslar için de söyleyelim: Belki ülkemiz cari açık da vermeyecekti… Bu liste uzar gider.
Birey/tüketici bakımından hal böyle iken devlet/tüketiciler açısından durum kat be kat fazlası…
İsrail cebren ve hile ile edindiği topraklarda nükleer silâhı kime karşı kullanmak için ediniyor?
ABD'nin askerî ve fiilî obezitesinin sebebi ürettiğinden fazlasını tüketme açgözlülüğünden başka nedir?
Peki taş devrine mi dönelim! Amişler gibi (ABD de teknonolojiyi reddederek yaşayan bir tarikat) karasabanla tarım yapıp, at arabasıyla mı yaşayalım? itirazlarını duyar gibiyim… Hayır hayır! Mesele teknolojiyi kutsamak tefridi de değil, onu tümden reddetme ifradı da değil. Mesele ona ahlakî bir amaca hasredilerek bir anlam kazandırmaktır ki; o da ancak “israf”, “haram”, “helâl”, “hak” kavramlarını vicdanına, aklına ve kalbine nakşetmiş, katmış bir kâmil “insan” ile olur. Yani? Eşrefi mahlukat… Aksi? Bel hum adal…(Araf suresi 179. Ayette belirtilen : "ulâike kel en'âmibelhumedal") Hayvandan da aşağı…
Dağların da, tüm hayvanların da, bitkilerin de üzerimizde hakkı var; her israf onların hakkına bir tecavüzdür.
Her insanın, her milletin, her kavmin ve hattâ kendi bedenimizin üzerimizde hakkı var; her israf bu hakka tecavüzdür.
Siz hiç israf eden, ihtiyacı haricinde öldüren hayvan gördünüz mü? İşte o yüzden hak hukuk, helâl haram ve israfı bilmeyen yaşamayan hayvandan da aşağı olmaya namzet.
Helâl dairesinde yaşanan ve başkalarının başka canlı ve cansızların ve kâinatın ve nihayet Allah'ın her varlık üzerindeki hakkının bilincine vardığımızda teknoloji de bilim de ilme ve bilgeliğe ulaşır. İşte o zaman bir ANLAM kazanır… Değişmez ve mutlak Teklik için “TEK”noloji olur.
|