Aşk beklemeye gelmez... A. Kadir Basık Sayı:
71 - Ocak / Mart 2012
Sonbahar bütün güzelliğiyle gösteriyordu kendini şehre. Hazanın sarı yaprakları bir başka güzellik ve renk veriyordu şehrin parklarına. Aylardan sonra ilk defa şehre yağmur yağıyordu. Şehir halkı nihayet hasret duyduğu yağmura kavuşmuştu. Yağmur bir rahmet gibi yağıyordu semadan. İnsanlar yüreklerini açıyorlardı yağmurun her bir katresine. Her bir yağmur katresi insanların içine serinlik ve huzur veriyordu. Yağmur, toprağa güzel bir koku bırakmıştı. Toprakta yaşayan canlılar bayram ediyorlardı. Toprak, toprak olduğunu hissettiriyordu insanlara. Yapraklarını yerlere bırakıp yalnız kalan ağaçların dallarında öten kuşlar, ağaçları yalnız bırakmıyorlardı. Kuşlar o güzelim sesleriyle tabiata sıcaklık ve huzur veriyorlardı. Ağaçlar, yere bıraktıkları yapraklarına bakarak yalnızlıklarını gideriyorlardı. Birbirine âşık sevgililer, kendilerini yağmurun kucağına bırakıp sırılsıklam olmuşlardı. Yağmurun altında el ele verip aşklarını delicesine yaşıyorlardı genç âşıklar. Sonbaharın o güzelim sarı yapraklarına büyük bir huzurla basıp koşar adımlarla yürüyorlardı sevda yolunda.
Yine sonbahar vaktine denk gelmişti sınavlar. Genç delikanlı, ailesinin kendisinden olan beklentilerini düşünerek sınavlarına iyi hazırlanıyordu. Sınav zamanlarının son günleriydi. Son iki sınavı kalmıştı. O gün sınavı akşamüzeri olacaktı. Sınava girdi ve iyi bir not bekliyordu sınavdan. Sınav çıkışı arkadaşları evlerine giderken o gitmek istemedi. Arkadaşlarına; 'siz gidin ben biraz burada kalacağım, sonra gelirim'dedi. Kampusta çok az insan vardı. Kampüse yalnızlık konmuştu. Günün aydınlığı yerini gecenin karanlığına bırakmıştı. Genç delikanlı, gecenin karanlığında ağır adımlarla yürüyordu kampusta. Kampüsün ortasında yer alan gölün kıyısında oturup suyun dalgalarına bırakıyordu içindekilerini. Bir ara yeryüzünün uçsuz bucaksız olduğunu düşünerek başını semaya doğru çevirdi ve yer ile gök arasında sıkışıp kaldığını, gidecek bir yerinin olmadığını düşündü. Acizliğini hissediyordu o hazan mevsiminde. Sadece susuyordu, susmak ona bir sığınak gibiydi.
Birden telefonu çaldı. Telefonunun zil sesi o kadar güzel bir fondu ki, sesin telefondan geldiğinin farkında bile değildi. Müziğin etkisiyle sonbaharın sessizliğinin etkisinde kalmıştı. Müzik ve manzara onu mest etmişti. Sonunda müziğin kesilmesiyle telefonunun çalındığını fark etti. Arayan evdeki arkadaşıydı, onu merak etmişti. Ev arkadaşına mesaj çekip birazdan geleceğini iletti. Kendini toparlayıp ayağa kalktı, kalkarken de gözlerinde bir birkaç damla gözyaşının yanaklarından aktığının farkına vardı. Gözlerinden dökülen yaşlar gölün suyuna karışıyordu. Ayın ve yıldızların ışığı, gri bulutları yarıp gecenin karanlığını aydınlatıyordu. Genç delikanlı ağır adımlarla kampüsten uzaklaşıyordu. İlk gelen otobüse attı kendini. O gece otobüste fazla kimse yoktu, camın yanındaki koltuğa oturdu. Birden karşı koltukta oturan bir kıza gözleri değdi. Bakışlarını o kızdan alamıyordu. Yarım saatlik süren otobüs yolculuğu, genç delikanlıya bir gün gibi geliyordu. Yol boyunca ara sıra gözlerini kıza çevirip ona hayran hayran bakıyordu. Kızın siması yanındaki cama yansıyordu. Kızın camdaki aksine bakıp hayallere dalıyordu. Kıza karşı güzel duygular beslemişti. Hiç tanımadığı, bilmediği ve ilk defa gördüğü bu kıza âşık olmuştu. Gözlerini kızın güzelliğinden alamıyordu. Mutlaka tanışmalıydı o kızla. Ona olan aşk duygularını iletmeliydi.
Ve yolun sonu gelmişti. Kız da delikanlının ineceği durakta inecekti. Genç delikanlı, otobüsten iner inmez, kızın karşısına dikildi ve onunla tanışmak istediğini, ona bir şeyler söylemek istediğini söyledi. Genç kız da gayet anlayışlı bir biçimde delikanlıya; “peki, siz nasıl istersiniz; ama bu gece olmaz, yarın saat 09.00'da Sevgi parkında buluşalım” dedi. Genç delikanlı sevinçten havalara uçacak gibiydi. “Tamam dedi, yarın görüşmek dileğiyle”.Genç delikanlının içi içine sığmıyordu. Büyük bir sevinç ve heyecanla eve geldi. Arkadaşları onun bu sevinçli hallinin sebebini öğrenmek istediler; ama delikanlı, bu sırrını onlara şimdilik söylemekten yana değildi. Genç delikanlının yarın çok önemli bir sınavı vardı. En sevdiği hocasının dersinden sınav olacaktı ve bu o dönemdeki son sınavıydı. Delikanlı, yarın yapılacak sınava daha önce çalıştığı için o gece sınav ile ilgili notlara bakmadı. Sadece gece boyunca o kızı düşündü ve onunla hayaller kuruyordu. Ama genç delikanlı, bir kararsızlıkla karşı karşıyaydı, çünkü yarınki sınavı saat 09.00'da idi. Ne yapacağını bilmiyordu. Âşık olduğu kız da ona yarın saat 09.00'da buluşalım demişti. Genç delikanlı bir karar vermeliydi, ya sınava girip o kızla buluşamayacaktı ya da yarınki sınava girmeyip o kızla buluşmaya gidecekti. Delikanlı o gece uyuyamadı bir türlü. Eğer sınava girmese o dersten kalacaktı ve ailesinin kendisinden beklentilerini boşa çıkaracaktı, ailesine karşı mahcup duruma düşecekti. Eğer sınava girip âşık olduğu kızla buluşmaya gitmese belki de yıllarca beklediği aşkını elinden kaçıracaktı. İlerleyen dakikalardan sonra sınava girmeyi düşündü, aldığı bu kararın doğru mu, yanlış mı olduğunu bilemiyordu. Genç kızın da yarın çok önem arz eden son bir sınavı kalmıştı, üstelik saat 09.00'daydı bu sınav. Genç kız, delikanlıya buluşma saatini söylerken yarın o saatte sınavının olduğunu unutmuştu. Genç kız da gece boyunca sınav ile delikanlıyla buluşma arasında kalmıştı. Eğer sınava girerse belki de aradığı aşkını kaçıracaktı ve verdiği sözde durmayacaktı. Eğer delikanlıyla buluşmaya giderse de önemli bir dersten kalacaktı. Genç kız da sonunda sınava girme kararı almıştı. Her iki genç de belki istemedikleri bir karar almışlardı. Her ne kadar sınava girme kararı alsalar da gönülleri hep Sevgi parkındaydı.
Ve şafak kendini gösteriyordu insanlara. Karanlık yerini sabahın ilk ışıklarına bırakıyordu. Genç delikanlı evden çıkıp kampusa doğru yola koyuldu. Sınav başlamıştı, delikanlı birden saatine bakmıştı. Saat, 09.00'du.Hoca tek bir soru sormuştu sınavda. Soru ise şuydu: “Aşk nedir?”. Sınıfta birden sesler yükseldi. Sınıf arkadaşları hocaya itiraz ettiler, kendilerine verilen notlardan çalıştıklarını dile getirdiler. Öğrenciler böyle bir soru hiç beklemiyorlardı; ama hoca kararlıydı;'sınav sorusu budur, soru değişmeyecek'dedi. Genç delikanlı, sınıftaki tartışmalara kulak asmadan soruyu cevaplamaya çalıştı. Delikanlı, hocanın sorduğu soruya birkaç cümle ile karşılık verdi. Sınav kâğıdına cevap olarak şunları yazdı: “Aşkın diyarı bellidir, aşka gitmek gerek. Aşk beklemeye gelmez, beni bekleyen aşkıma gidiyorum” yazıp kâğıdı hocaya verdi ve dışarı çıktı. Delikanlı saatine baktı, saat 09.05 idi. Hemen koşar adımlarla otobüse bindi ve kızın buluşmaya yeri olarak söylediği Sevgi parkına gitmeye karar verdi.
O gün genç kız da sınava girmişti ve onun sınavında da tek bir soru vardı: “Sevgi nedir” diye bir soru sormuştu hoca. Genç kız, soruya karşılık kâğıda şöyle bir cevap yazdı: “Sevgi aşkın en büyük mertebesi olarak paha biçilemeyen bir hazinedir. İnsanlar, sevgiye aç ve muhtaçtırlar. Bana sevgi besleyen sevgiliye, aşığa gidiyorum. Sevgi dergâhına gidiyorum, sevgili beni bekler orada”. Genç kız, sınav kâğıdını hocaya verip dışarı çıkar. Saate baktı, saat 09.05 idi. Hemen otobüse binip kendisini bekleyen delikanlıya gitmeye karar verdi.
O gün yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Dışarıda pervasız esen bir rüzgâr ağaçların yere dökülen yapraklarını havaya savuruyordu. İkisi de aynı anda koşar adımlarla buluşacakları yere gelmiştiler. Etrafta kimseler yoktu. Bedenleri iliklerine kadar ıslanmıştı. Birbirlerine doğru koşmaya başladılar, bir anda ikisinin ağzından aynı cümle çıktı: “Çok fazla bekletmedim inşallah”. Birden iki genç de gülmeye başladılar, anladılar ki ikisi de aynı anda gelmişlerdi. Delikanlı, kıza: “Sana kalbimin kapısını açsam, girer misin bu kapıdan, gönlümdeki tahta sultan olur musun? Sana ellerimi uzatsam, tutar mısın ellerimi?” dedi. Genç kızın yüzünde bir tebessüm belirdi. Hiç bir şey demeden, sadece ellerini uzattı delikanlıya. Birbirlerine sarıldılar birden. Yağmur hafif bir şekilde yağmaya devam ediyordu. Gen kızın yağmurla ıslanan saçları, etrafa baharın o güzelim kokusunu dağıtıyordu. Birbirlerinin ellerinden tutup, hazanın soğukluğuna inat içlerini ısıtacak bir sevgiyle yürüdüler sevgi yolunda.
(Bir hafta sonra sınavlar açıklanmıştı. İki genç de girdikleri o önemli ve son sınavlarında sınıftaki tek yüksek not olan '100'ü almışlardı.)
|