FAYZ Kürsü Nizam Sayı:
47 - Ocak / Mart 2005
(Bu bölümdeki imzasız yazılar, İman ve İslâm Atlası'ndan alınmaktadır.)
Asıl adı “ribâ” olan faiz, kazanma ve kazandırmanın ana sütü gibi helâl ticaret şekline mukabil, en zehirli yılandan daha öldürücü, hırsızlık ve zinâdan daha ağır bir menfaatlenme yolu…
Allah'ın Sevgilisi; faizi Kâbe astarı yanında anasıyla zinâ etmekten beter gösteriyor.
Şu kadar ki, faizin ne olduğu ve ne olmadığı, onu çok iyi bilenler ve hükümlendirenlerden sonra iyice anlatılamamış, anlaşılamamış, topoğrafyalaştırılamamış, berrak sınır çizgileriyle gösterilememiştir.
Faiz, başta kıymet vâhidi olan para bulunmak üzere, bir malın, aynı cinsten başka bir mal karşılığında mislinden, miktarından, ölçüsünden fazlasıyla satılması, alınması, değiştirilmesi ve mübadale edilmesi demektir. Meselâ: 1 tas dolusu pirinci, aynı pirincin fazlasına vermek
ve almak…
Hiç kimse, en basit selim akıl hesabı, elinde birbuçuk tas pirinç varken faizciye toka edip, yerine aynı pirinçten 1 tas almayı düşünmeyeceğinden, yani böyle bir abese düşmeyeceğinden, bu mübadale işinde esas, borçlanmayı ve alıp verdiğini vâdeye bağlamayı gerektirir. Fakat aynı cinsler arasında öyle değiş-tokuşlar olabilir ki, vâde kaydının dışında kalabilir. Vâde her zaman şart değil…
Evet, kimse, faizciden 10 liraya isteyip onu hemen, vâdesiz olarak 11 liraya satın almayı mantığına yediremez. İllâ ki, sürdüğü para sahte ola veya o para üzerinde bir şüphesi buluna… O zaman iş faiz alıp vermiş olmaktan çıkar, sahtekârlık ve hırsızlığa girer...
Faiz doğrudan doğruya ayniyet belirtici sâf kıymetler üzerindedir ve bu hususiyeti aydınlatmakta para en belirli misâldir.
Böyle olunca, faizin teşekkül edebilmesi için meydana iki şart çıkıyor: Akit ve vâde… Akde, yani karşılıklı ve peşin anlaşmaya bağlı olmayan verme ve alma muamelesi faize girmez; cinsi cinsine fazlalıkla değiş-tokuş ise hususî hallere münhasır kalır ve kendisini helâl ticarî muameleye uydurabilir. Önce parayla satmak, sonra almak suretiyle…
Görülüyor ki, ticaretle faizcilik arasında kıl farkı derecesinde ince bir ayırım vardır; ve ticaret, kıymet vahidi etrafında ve ayrı cinslerden mal ve emek mübadeleleri demekken, faiz, mübadelesi gerekmeyen ayniyet ifade edici kıymetleri hak dışı yükseltmenin ve ihtiyaçları zulüm vergisiyle karşılamanın cinayeti… Biri ihya, öbürü imha edici…
Sermayenin işten üşendiği, rehavet uykusuna daldığı ve keyfine baktığı hallerde, nefsine bir nevi terleme hakkı tanınması yolunda zehirli bir köpürüş demek olan faiz, servet hegemonyasının zulmüdür. Ferdi ve cemiyeti, olanca ruhu ve maddesiyle kemiren bir zulüm… Bu işin farkına varmış olan sosyalistler, İslâm’ın faiz yasağına bayılırlar ama, bu yasağın bağlı olduğu dinî temele inanamazlar…
Bildiğimiz gibi, faiz habasetinin en bariz şekli para üzerindedir ve hem fazla ödemede anlaşmak (akit), hem de borçlanmak (karz) şeklindedir. Bu vaziyette faizi alan da, veren de en acı haramı işlemek mevkiinde… Sıkıştığı için faiz verenle faiz alan arasında haramın şiddeti bakımından fark olsa gerek… Faiz alanın hem fiili, hem de parası haram… Veren ise para kendisinden gittiği için fiiliyle haramda…
Faiz İslâm’ın gözünde öyle müstekreh bir iştir ki, mesele ittika plânına dökülünce borçlusundan bir fincan kahve kabul etmeyi veya borçlunun kapısında beklerken gölgelikte oturmayı bile faiz sayanlar olmuştur. İttika ayrı şey ve serbest; fakat vehim ve mübalâğaya kaçmamak da şart…
Akşama aynen iade etmek üzere komşusundan bir tas dolusu pirinç alan biri, hiçbir akit olmaksızın onu aynen iade ederken yanına ayrıca bir çuval pirinç ilave etse, fiili, faize değil, sünnete girer. Zira mükellefiyeti yokken kendisinden veriyor.
Veda Haccı’nda şimşekten çizgilerle göklere İslâm’ın bilançosunu resmeden Allah Resulü, başta öz amcasına ait olan, faiz işi ve kan davasını iptal ederken, “ayağımın altında çiğniyorum!” tabirini kullandılar. O’nun mukaddes ayağıyla çiğnediği, insan ve cemiyeti dişleyen canavar...
Faizi, hibe, hediye gibi sahte tesellilerle tevile kalkışmak boşunadır. Faiz faiz, hediye ise hediyedir. İnsan, canını, Allah yolunda feda edebilir; fakat katiline hediye edemez, bu hakka sahip değildir.
Cinsi aynı, fakat miktarı fazla değişokuşların (ki ender vaziyetlerde görülebilir) faizden kurtarılması yolu hibe olarak değil, rahmet olarak, açıktır. Meselâ bir deveyi bilmem ne kadar koyuna mukabil değiştirmek caiz iken, aynı deveyi, sakat ve zaif şu kadar deveyle mübadele faiz olacağı için işi ticarete dökmek ve nakdî bedellerine mukabil alıp satmak iktiza eder. İyi bir deveyi 10 altına satan biri 5 zayıf deveyi yine 10 altına alabilir. Mal cinsleri ayrı olunca da, faizin semtine uğramadan her türlü değiş-tokuş serbest!.. İsterse bir tarağa bir elmas yüzük…
Bankalara ve bankaların aldığı ve verdiği faizlere gelince, yine rahmet yönünden muamele gayet basittir. İktisadî düzende güdücü ve sermayeye yön verici rolü büyük olan bankalar, esasen asgarî hadde tutmaları icap eden faizlerini bir isim ve mânâ değişikliğiyle çözümleyebilirler. Bu, işin markasını değiştirmek gibi bir soytarılık olmaz; asıl iyiye çok yaklaştığı halde kötünün adını muhafaza etmekte devam edenleri mânâ değişikliğine ve onun ismine davet etmek olur. Çünkü bankanın, bildiğimiz banker tefeciliğiyle alâkası, hem faizin kemiyeti, hem de keyfiyeti bakımından kolayca koparılır. Banka, kredi verirken 100 liraya 100 lira, aynen borçlandırır ve borçludan “masraf karşılığı” ismi altında bir prim alır; mevduatına menfaat gösterirken de “maktû kâr hissesi” namıyla hareket eder. Böylece zaten tefecilik cinayetine uzak mahiyetini ille faiz diye vasıflandırmaktan çıkar ve her hal ve kârda rahmete sığınır. İslâm bankacılığında, ilahî emirlere imtisal bakımından, gösterdiğimiz formüller dışında bir çare bulunamaz. Banka, işi son derece faydalı taraflar belirttiği halde ona ille faiz demek suretiyle irtikâp ettiği faiz zinasını terk etmedikçe gerçek nikâh yolunu arayarak hakla izdivaca talip olmadıkça kurtulamaz.
ÖLÇÜ
“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların, ‘Alım-satım da tıpkı faiz gibidir’ demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.”(Bakara, 2/275)
|