Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2271 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

GIDA
Kürsü Nizam

  Sayı: 93 - Temmuz / Eylül 2017

(Gıda bahsi devam ediyor)

Sahabilerden bazıları da aynı şekilde “visal orucu” na başlayınca Allah'ın Resûlü bu hareketi önlediler ve buyurdular:

“Ben sizin gibi değilim. Allah beni yedirir ve içirir. Onun için oruç tutacağınız zaman, akşama iftar edin ve yemeden oruca devam etmeyin!”

Bu Hadîsten kuvvet alan bazı din büyükleri Allah Resûlü'nün mübarek karınlarına taş bağladıkları rivayetini bâtıl kabul etmişler ve Allah tarafından nimetlendirilen Resûlün böyle bir harekette bulunmalarına sebep olmadığını ileriye sürmüşlerdir. Bazıları da, bu görüşe itiraz ve taş bağlamanın sevap ve hikmeti icabı olduğunu beyan etmişlerdir.

Bazı âlimler de Peygamberler Peygamber’inin açlık çekmiş olduklarında şüphe etmişlerdir. Bunların düşünceleri öz olarak şudur:

“Bu nasıl olur ki, sahih Hadîsle sabit olduğuna göre, Allah'ın Resûlü, evlerine bir yıllık zahirelerini alırlardı. Bir defa da ganimet malından 1000 deveyi sahabilerden 4 kişiye vermişlerdi. Bir bedeviye 1000 koyunu bir defada bağışladıkları da vaki olmuştur. Kaldı ki, sahabilerden Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Talha, zengin kişilerdi. Peygamberlerinin yolunda mallarını değil, başlarını bile fedaya hazır bulunuyorlardı. Hiç Allah'ın Resûlünü açlığa terk ederler miydi?”

Bu şüphenin cevabını İmam-ı Taberî Hazretleri vermiştir:

“Bildirilen haller devamlı ve daimi değildi. Kâh zaruret çekerler ve kâh genişliğe nail olurlardı. Zaruretleri de, bulamadıklarından değil, açlığı tercihlerindendi.”

Bazıları da, İmam-ı Taberi izahına şöyle bir ilave yapmışlardır:

-Cevap güzel! Fakat “bulamadıklarından değil” tâbiri yanlış… Genişlik halinde sun’i olarak darlığa düşülemez. Belki Allah Resûlü'nün fiilen bulamayıp darlık çektikleri zaman olmuştur. Zira bir çok Hadîs bu hakikati ayan beyan etmiştir ki: “Bizim doyasıya hurma yediğimizi size söyleyen yalan söyler! Ama Kurayza fetholunduktan sonra bir miktar hurma ve yağlı, tuzlu şeyler elimize geçti.” Bu nakilde bellidir ki, Kurayza fethine kadar Allah Resûlü'nün evi darlık çekmiştir.

Gerçek şudur ki, bazı büyük bir genişlik hâsıl olur ve Allah'ın Resûlüne hediye ve ganimet olarak yüklerle mal getirilirdi. Ama, nazarlarında dünya metaının zerrece değeri olmadığı için bunları dağıtırlar ve habbesini bile alıkoymazlardı. Nice günler de, İlâhî hikmetler gereğince hiçbir taraftan hiçbir şey gelmez ve darlık çekerlerdi.

İbn-i Hacer:

“Müslümanların çoğu, Hicretten evvel Mekke’deyken darlık içindeydiler. Hicretten sonra ekseriyeti yine bu hal üzerindeydi. Ensâr topluluğu bunlara yardım edip kendilerini korudular. Kendilerine mesken ve sütü sağılır davarlar verdiler. Yani bunları, mal sahipliği Medinelilerde kalmak üzere muvakkat istifade kaydiyle verdiler. Sonra sonra, bazı fetihlerin arkasından sahabilere genişlik geldi. Ensâr’dan aldıkları emanetleri sahiplerine iade ettiler.”

İmam-ı Tirmizî nakli bir Hadîsten meâl:

“Hiç kimse korku çekmezken, ben, Allah yolunda korku çektim. Hiç kimse eza olunmazken, ben, Allah yolunda eza olundum. Vallahi, benim üzerimden 30 gece geçmiştir ki, ne benim, ne de Bilâl’in tek kişiye yetecek yemeğimiz vardı. Ancak Bilâl’in koltuğu altında gizli, azıcık bir şey…”

Bu darlığın, Kureyş kâfirlerine ait azgınlık zamanında olması ihtimal dâhilindedir. Ve bütün bu hallerden Kâinatın Efendisi incinmez, duruma öz iradeleriyle katlanırlardı.

Ebu İmame’den Hadîs meâli:

“Rabbim bana Mekke’nin Bathâ isimli deresini altunla doldurup bahşetmeyi teklif etti. Ben kabul etmedim ve dedim: Hayır Allahım; bir gün tok ve bir gün aç olayım. Açlığımda sana yalvarayım, seni anayım; tokluğumda da şükredeyim!

İbn-i Abbas:

-Bir gün Allah'ın Resûlü, Cebrâil ile Safâ üzerindeydiler. Allah'ın Resûlü Cebrâil’e dediler: “Seni gönderen Allah hakkı için bildiriyorum ki, Muhammed ailesinin evinde bir avuç unla bir avuç şüveyk (unla yapılan bir nevi çörek) hiçbir defa gecelememiştir.” Allah'ın Resûlü bu sözü söyler söylemez gökten müthiş bir ses geldi ve bu sesten Kâinatın Efendisi ürktü ve sordu: “Allah, kıyamet kopmasını mı emrediyor?” Cebrâil cevap verdi: “Hayır! Allah İsrâfil’i sana gönderiyor!” İsrâfil geldi ve Allah'ın Resûlüne dedi: “Allah söylediğin söz üzerine beni dünya hazinelerinin anahtarlariyle sana gönderdi, istersen yanınca yürüteyim! İstersen dünya hakimi Nebî, dilersen Kul Peygamber ol!.. “Cebrâil, “Kul Peygamberliği seç!” gibilerinden O’na işaret etti. Allah'ın sevgilisi, üç kere haykırarak Kul Peygamberliği seçtiklerini belirttiler.

İmam-ı Halimi “Şuab-ül İman” adlı eserinde der ki: “Kâinatın Efendisinin yüceltme usullerinden biri de, halk için kullanılan bazı sıfatların, haklarında kullanılmamasıdır. Meselâ “Peygamberimiz fakirdi” tarzında bir vasıflandırma, edep ve hürmet ifadesi bakımından çirkin ve yanlıştır. Bazı âlimler zühd ile vasıflandırılmalarını da uygunsuz görmüşlerdir. “Zühd”, rağbetin zıddıdır. Meselâ “filan kimse zahittir.” Demek, dünya ile alâkasız olduğu ve ona rağbeti kestiği mânâsındadır. Rağbetin kesildiği şey öyle bir nesne olmalıdır ki, böyle bir kesilişe değsin… Dünya fani bir harabe olduğuna göre ona rağbetin kesilmesi en büyük Resûlü için medih mevzuu teşkil edebilir mi? Allah Resûlü'nün, muazzam şanını düşünen kimse kestirir ki, dünyaya rağbet etmemek O’na nispetle hüner değildir. O’nun ümmetinden bazı büyükler hakkında bile medih teşkil etmeyen bir vasıf kendileri için asla övme yerine geçemez. Bu bakımdan, Kâinatın Efendisi hakkında vasıf kullanırken aleladeliklerin üstüne çıkmaya bilhassa dikkat etmek lazımdır.”

Şeyh Bedreddin Zerkeşî, bazı fıkıh büyüklerine dayanarak ifade etmiştir ki, Allah Resûlü mal cihetinden fakir değildir. Kendi nefsine ve ev halkına yetecek kadar dünyası verilmişti. Bu bakımdan Allah’a bağlılığı ile halkın en ihtiyaçsız ve zengin olanıydı. Fakre ait dualar da, bulamamaktan değil, tevazu ve kanaatlerindendi.

Şeyhülislâm İbn-i Hâcer, Allah'ın Resûlünden rivayet edilen:

“Fakr, fahrimdir.”

Hadîsinin bâtıl ve uydurma olduğunu iddia etmiştir. Kâinatın Fahri, açlığa rıza üzerindeydiler. Açlıkta gördükleri faziletler sayısızdı. Nübüvvetlerinin başındaysa, darlık çekmiş bulunmaları, bazı nebîlerde olduğu gibi vâki idi. Ama sonraları, İslâm kuvvet ve şevket bulduktan sonra ettikleri riyazet ve perhizkârlık iradeleriyle olurdu… Eğer isteselerdi, bütün dünya nimetleri ayaklarının altındaydı. Fakat bu gibi şeylere asla iltifatları yoktu. Öyle bir âlemde kendilerinden geçmiş bulunuyorlardı ki, gözlerine yemek, içmek gibi bir şey görünmesine imkân mevcut değildi.

Şu veya bu türlü görüşler arası, hakikati şöyle çerçevelemek ve kabul etmek lazımdır.

 

Gıda unsurlarından tek çeşide devam etmezlerdi. Böyle yapmanın sıhhate zarar verdiği malûmdur. Halkın verdiği çeşitlere, meselâ ekmeğe, hurmaya ve türlü yemişlere iltifat ederlerdi. Helva ve baldan ikisini de severlerdi. Helvaları, umumîyetle, sütle yoğrulmuş hurmaydı. (Devam edecek)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Eline, canına, yüreğine sağlık olsun hocam. Allah razı olsun Bu güzel için teşekkürler.... osman eroğlu

 Şiirin bestesini firdevs altındaş yaptı ve kendisi okuyor. Sevgiler...... Dilara

 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira


Milli Eğitim Bakanlığı’nın anketine göre, gençlerin %61’i kitap okuyormuş.
Hayret! Ya gizli gizli okuyorlar, ya büyüklerinden ders almamışlar ve gizli gizli okuyorlar.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Ah
Eşek ve deve


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14638798
 Bugün : 1374
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 632663
 Bugün : 106
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 87
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 2
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim