Helal Nokta Mehmet Hasret Sayı:
43 -
Bizce zamanın son işaret noktasında insanlık bir çöküştedir. İnsanlığın ruhunu bir akrep sokmuştur ve bu akrebin ısırık yeri Amerika’dır. Bu ısırık nasılsa altında bazı yönleriyle Avrupa’yı gizlemekte; sonra hiç hak etmediği halde bütün bir yerküreyi altüst etmektedir. Bizce bu ısırık noktaların kaynadığı bir noktadır. Bizce bunun yanısıra, Amerika haritada bir noktadır; Washington bir nokta, “İkizkuleler + Pentagon” ve “11 Eylül” bir noktadır… Bizce Avrupa da bir noktadır… AB kriterleri, Brüksel, avrupa başkentleri, 12’ler, 20 küsürler, gümrük birlikleri, vesairesi… Hepsi basit birer noktadan ibaret. Bir blok halinde Amerika’nın ve Avrupa’nın temsil ettiği söylenen batı da keza öyle. Bizce “batı” diye kavramlaştırılan şey ismiyle varken cismiyle yoktur… Burnumuzun ucundaki yönü zaten eşyanın tabiatı ispat etmişken; onu eşyanın tabiatına uygun söylüyormuş gibi yapıp bir gözbağcılığı hilesi kullanarak ona olduğundan fazlasını vermenin ve onda, ondan başka bir yön yokmuş gibi “her şeyin anlamı o” diyerek bütün bir medeniyetler coğrafyasının kaderini görmenin manası ne… Batı da bir, doğu da… Ne dedik; İNSANLIK ÇÖKÜŞTEDİR… Kaderini arayan tek başına ve parçalar halinde doğu veya batı değil; bütün bir insanlıktır aslında.Görünen o ki son dönemde etrafımızda uçuşan noktaları bir “nirvana” misali algılıyor, akrebin ısırığından zehirlendiğimizi değil de, şifa bulduğumuzu sanıyor ve etrafımızı saran, bir fennieşya kanunu kesinliğiyle fenomenler alanımızı dolduran hakikimanzarayı görmemekte ısrar ediyoruz.Oysa eşyayı ve hadiseleri okumayı bilsek; her şeyin haritada bir nokta olmaktan fazla bir nüansının olduğunu görürüz. Noktaların kendi iç yasaları doğrultusunda birleşip bir kader olduğu noktada acaba ne hikmet var… Mesele kılavuz çizgilerinden, yerleşme planlarından, haritalara saplanmış toplu iğnelerden öte bir şey... Dünyayı bir şantiye gibi düşünüp sonra “o benim değilse, kimsenin değildir” dercesine bütün bir arz alemini savaş alanına çevirmenin vebalini kimler ve hangi hakka sığınarak ödeyecek... Biz ortada bir oyun ve bu oyunun kuralı olduğuna inanmıyoruz; hele “grek” tanrılarının sahne kürlerinden bozma kuralların ademoğullarına dikte edilmesine hiç… Dünya keyfiyeti, reklam panolarına asılan ve sadece gazete kâğıtlarına oyulan oniki yıldızlık afiş değil… Ne iskambilden bir kule, ne babil kulesi… Belki fildişikule… Dünya keyfiyeti bizce ademoğullarına; eşyanın üzerindeki perdeleri bir bir kaldıracağı, bu perdeler kalkarken fıtratındaki vicdanı bulduracağı, bu vicdanı başka vicdanların üzerine perde kıldırmadan yaşam alanını düzenleyeceği noktalarüstü helâl noktayı keşfettirmekte yatar… Bizce o helâl noktanın keşif evresi, zamanlar ve mekânlar ötelenerek çöle indirilen nurla 1400 sene evvel tamamlanmış; ne var ki o helâl noktayı, zamanlar boyu tenimizde, ter- biyemizde ve yaşam harflerimizde yaşatmanın davası henüz tamamlanamamıştır…
|