Neden bu kadar sorumsusuz? Mukadder Esen Sayı:
75 - Ocak / Mart 2013
Neden bu kadar sorumsuzuz, asıl sorumlu olmamız gereken ibadetlerimize karşı. (Hâşâ!) Yoksa cenneti garantiledik de bizim mi haberimiz yok. En önemli görevlerimizi, ibadetlerimizi erteleyebilecek kadar rahatız aslında. Gerçi bu rahatlığı nereden buluyoruz o da ayrı bir konu.
Öyle kötü bir zamanda yaşıyoruz ki; namazların dizi reklamları aralarında kılınması kadar vahim bir durum. Bir de kaza olayı var. Namazın kazası, herhangi bir nedenden dolayı kılınamadığında yapılır ama biz namazlarımızı rahatça! Kazaya bırakabiliyoruz.
Öyle kötü bir zamanda yaşıyoruz ki; hangi gence ''namaz kılıyor musun?'' diye sorsan, hep aynı klişe cevabı alıyorsun: ''ben daha gencim, yaşlanınca kılarım.'' Bir de namazla hiç alâkası olmayanlar var ne yazık ki. Onlarda da hep aynı terane: ''benim dedem hacı.'' Sanki dedesi kendini kurtarmış da bir o kalmış.
Peki, neden böyleyiz biz? Neden bu kadar rahatız! Haftanın her günü bağımlısı olduğumuz diziler mi? Sabahtan akşama kadar ayrılamadığımız bilgisayar mı? Veya şu an unuttuğum başka bir araç mı kurtaracak bizi? Hangisi?
Bir saat sonraya çıkacağımıza dair herhangi bir bilgimizin olmamasına rağmen; insanoğlunun bu rahatlığı! Hayatla oynadığı en büyük kumar aslında… Neden böyleyiz biz? Nereye gidiyoruz? Peygamber efendimiz (sav) gece yarılarına kadar niçin ibadet ediyordu? Sahabeler namaza neden bu kadar önem veriyordu? Büyük âlimler ibadetler konusunda bu kadar hassasiyetle neden duruyorlardı? Dünyadan ahirete değil, ahiretten dünyaya bakan atalarımız neden din konusunda bu kadar hassastı? Ve şimdi biz… neden bu kadar rahatız!?
Bence bu soruları beynimizde çözüme kavuşturmadan rahatta olduğumuz kanısına varmamalıyız. Ne yapıyoruz biz? İslâm'dan uzaklaşacak kadar duyarsızlaştık mı? Hani demiş ya Üstad Necip Fazıl; “Namaz kılmaktan ayakları şişen bir peygamberin, uyumaktan gözleri şişen ümmetiyiz.'' Son derece haklı aslında...
Bir an önce üstümüzdeki rahatlık tozlarını silkeleyerek kendimize gelmeliyiz. Çocuklarımızdan başlamalıyız düzeltmeye önce. “çocuktur, anlamaz'' dememeliyiz. Nefsimize ve nefislerimize dünyadan âhirete değil, âhiretten dünyaya bakmayı, bu dünyanın geçici bir heves olduğunu unutturmamalıyız.
Bizi ne diziler, ne bilgisayarlar, ne boş hevesler, ne de bu yalan dünyanın oyunları kurtarır. En büyük varlığımız olan; imanımıza sımsıkı tutunmalı, asıl kurtuluşun dinde, İslâm'da ve imanda olduğunu anlamalı ve şu rahatlık uykusundan bir an önce uyanmalıyız…
|