Şu İhtilâl dedikleri Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
77 - Temmuz / Eylül 2013
Irak yeni bir ihtilâl teşebbüsüne sahne. Yarın Suriye’de, öbür gün Afrika’nın bilmem hangi noktasında, derken, Cenubî Amerika’da, peşinden yine Asya’nın hangi kuzeyinde aynı şey. Bu türlü ihtilâller artık yamyamlarla fellâhlar ve gitaracı Ekvator lâtinlerinin seviyesine düşmüştür.
Zelzeleler gibi, küreyi dolaşan bellibaşlı bir şerit üstünde oluyor sanki ihtilâller. Zelzele, nasıl yerine oturmamış toprakların sıralandığı zikzaklı çizgi üzerinde oluyorsa; bu çeşit ihtilâller de temeli tutturulamamış cemiyetlerden fışkırıyor. Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, hattâ Rusya’da mümkün değil de, bunların bilmem kaçıncı sınıf taklitçilerinde pek kolay.
Fransız siyasî tarihçi ve içtimaiyatçısı (Seyobos), Yirminci Asır başlarında şu hükmü veriyordu:
“- Silahların bugünkü gelişmesi ve bunların hükûmetler elinde bulunması, artık sivil ihtilâllere şans bırakmamıştır.”
Zavallı tahmin edemiyordu ki, bir gün silâhların daha da gelişmesi sonunda ona hükûmetler de tahakküm edemeyecek ve silâh, kendi öz takipçisinin elinde müstakil bir irade temsil etmenin yolunu arayacaktır.
Meşhur tarihçi ve içtimaiyatçı bu noktayı hesap edememekte haklıydı. Zira ordu mekanizmasıyle umumî efkâr ve hükûmetin tam bir muvazene belirttiği ileri cemiyetlerde böyle bir (katastrof-felâket) mümkün değildi. Böyle bir şey, olsa olsa, Batılılık yahut Batıcılık (!) iddiasındaki komik memleketlerin operet ihtilâlleri şeklinde olabilirdi.
Nitekim hep böyle olmuş, olmakta ve olacaktır.
Temelinden oynatılmış ve temel tutturulamamış toplumlarda, tezatsız Batı cemiyetlerinin harp gücünü temsil eden (tomson)lar, (jet)ler ve tanklar, ruhları aç bırakılmış ve bir gayeye bağlanamamış ellere, daima, ana ve babaya, yani hükûmetlere çevrilecek birer oyuncak şeklinde görünecektir.
Dâva bu noktada ve gerisi sadece bahane ve hikâye… (Çerçeve 4, 2 Temmuz 1966)
|